1.CİLD 273.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

273.MEKTÛB

 

Bu mektûb, mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede yazılmıştır. Sâlik kendine yol gösterene bağlı olup, başkalarına bakmaması lâzım olduğu ve rü’yâlara kıymet verilmemesi bildirilmektedir:

Bizlere doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ bizlere doğru yolu göstermeseydi, kendimiz bulamazdık. Rabbimizin Peygamberlerinin her sözü doğrudur. Lutf ederek bu fakire gönderdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâ, bunun için size iyi karşılıklar versin! Buyuruyorsunuz ki:

Süâl: Tegannî ile okumayı ve dinlemeyi sıkı yasak ettiğimiz gibi, Mevlidi de yasak edecek miyiz? Hâlbuki mevlid Resûlullahı anlatan ve öven kasîdelerle çeşidli din ve ahlâk bilgisi veren şi’rlerdir. Kıymetli kardeşimiz Muhammed Nu’mân ve buradaki sevdiklerimizden birkaçı, Resûlullah efendimizin bu mevlid cemiyetlerini çok beğendiklerini rü’yâda görmüşlerdir. Mevlid dinlemekten vazgeçmek, bunlara çok güç gelmektedir.

Cevâb: Kıymetli efendim! Rü’yâların kıymeti olsaydı, rü’yâda görülenlere güvenilseydi, mürîdlerin rehberlere hiç ihtiyaçları olmazdı. Allahü teâlânın marifetlerine kavuşmak için, tarîkatlerden birine bağlanmak lâzım olmazdı. Çünki her mürîd, rü’yâda gördüğüne göre, işini yoluna kordu. Yaşayışını, rü’yâlarına göre düzenlerdi. Rü’yâları, rehberin yoluna uygun olsun, olmasın, rehberi beğensin beğenmesin, onlara uyardı. Böyle olunca, rehberlik mürîdlik zinciri kopar, her câhil, her ahmak, kendi görüşüne göre hareket ederdi. Sâdık olan bir mürîd, rehberi varken, binlerce rü’yâya on paralık değer vermez. Akllı, uyanık olan bir tâlib, pîr nîmetine kavuşmuş iken, rü’yâları hayâl sayar, hiçbirini hâtırına bile getirmez. Mel’ûn şeytan, güçlü bir düşmandır. Sona varanlar bile, onun aldatmasından korkusuz değildirler. Onun yalanlarından korkmakta, titremektedirler. Sondakiler böyle olunca, yolun başlangıcında ve ortasında olanları artık anlamalı. Hâlbuki, Allahü teâlâ, sondakileri korumaktadır. Şeytan bunları aldatamaz. Başlangıcdakiler ve yoldakiler ise böyle değildir. İşte bunun için, onların rü’yâlarına güvenilmez. Düşmanın aldatmasından korunmuş değildirler.

Süâl: Rü’yâda, Resûlullah görülürse, o rü’yâ doğrudur. Şeytanın aldatmasından korunmuştur. Çünki şeytan, onun şekline giremez. Böyle bildirildi. Onun için, kardeşlerimizin rü’yâlarının doğru olması lâzımdır. Şeytanın aldatması olmaz değil mi?

Cevâb: (Fütûhât-i Mekkiyye) kitabının sahibi, [yâni Muhyiddîn-i Arabî hazretleri], şeytan, Medîne-i münevverede medfûn bulunan Muhammed aleyhisselâmın kendi şekline giremez diyor. Başka sûretlerde de, Resûlullah olarak görünemez diyenleri kabûl etmiyor. Resûlullahın “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vesselâm” kendi şeklini ve hele rü’yâda tanıyabilmek çok güç olacağı meydandadır. Bunun için, rü’yâlara nasıl güvenilebilir? Âlimlerin çoğunun dediğine uyarak ve Resûlullahın “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vesselâm” yüksek şânına yakışacak üzere, şeytanın hiçbir şekilde o Serverin ismi ile görünemiyeceğini söylersek, o şekilden emrler almak ve onun beğenip beğenmediğini anlamak kolay değildir. Mel’ûn şeytan düşmânlığını burada da gösterebilir. Araya karışarak, olmıyan şeyi olmuş gibi gösterebilir. Rü’yâ göreni şaşırtır. Kendi sözlerini ve işaretlerini, o şeklin “alâ sahibihessalâtü vesselâm” sözleri ve işaretleri imiş gibi gösterir. Çoğumuzun bildiği gibi, birgün Seyyid-ül-beşer “aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbissalâtü vesselâm” Eshâbı ile oturuyordu. Kureyşin ileri gelenleri ve kâfirlerin şefleri orada idiler. Seyyid-ül-beşer onlara (Vennecmi) sûresini okudu. Onların putlarını anlatan âyet-i kerimeye gelince, mel’ûn şeytan putları öven birkaç sözü, o Serverin sözüne ekledi. Dinleyenler, bunları da o Serverin sözü sandılar. Şeytanın sözlerini âyet-i kerimeden ayıramadılar. Orada bulunan kâfirler bağırmaya başlıyarak, Muhammed bizimle sulh yaptı, putlarımızı övdü dediler. Orada bulunan müslümanlar da, okunan sözlere şaşakaldılar. O Server şeytanın sözlerini anlamadı. (Ne oluyorsunuz?) diye sordu. Eshâb-ı kirâm, siz okurken bu sözler de araya karıştı dediler. O Server düşünceye daldı ve çok üzüldü. Hemen Cebrâîl-i emîn  vahy getirdi. O sözleri şeytanın karıştırdığı, bütün Peygamberlerin sözlerine de karıştırmış olduğunu bildirdi. Allahü teâlâ, o sözleri âyet-i kerime arasından çıkardı. Kendi kelâmını sapsağlam yaptı. Görülüyor ki, o Server hayatta iken ve uyanık iken ve Eshâb-ı kirâm arasında, şeytan-ı la’în o Serverin sözüne kendi bozuk şeylerini karıştırıyor ve hiç kimse bunu ayıramıyor. O Server vefât ettikten sonra bir kimse uykuda hisleri çalışmaz iken ve yalnız iken, nasıl olur da, rü’yânın şeytanın karışmasından korunduğunu ve onun değiştirmediğini anlıyabilir? Şunu da söyliyelim ki, mevlid okuyanların ve dinleyenlerin zihnlerinde Resûlullahın bu işten râzı olduğu yerleşmiş bulunmaktadır. Çünki övülen kimseler, övenleri beğenir. Bu düşünce, hayâllerinde yerleşerek, hayâllerindeki şekli, sûreti rü’yâda görebilirler. Bu rü’yâ doğru olmadığı gibi, şeytan da karışmış değildir. Şunu da bildirelim ki, rü’yâlar doğru olsa bile, arasıra göründüğü gibi çıkar. Meselâ, rü’yâda birisi görülürse, o kimsenin kendisi anlaşılır. Doğru olan rü’yâlar, çok olur ki, görüldüğü gibi çıkmaz. Bundan başka birşey anlamak, yâni tabîr etmek lâzım gelir. Meselâ, rü’yâda Ahmed görülür. Ahmed ile Mehmed arasında sıkı bağlantı olduğundan, bu rü’yâdan Mehmed anlaşılır. Bu bildirdiklerimiz gösteriyor ki, oradaki sevdiklerimizin gördükleri rü’yâlara şeytan karışmamış olsa bile, bu rü’yâların, görüldüğü gibi olduğu nereden anlaşılır? Bunları tabîr etmek lâzım olmadığı ve başka şeyleri göstermedikleri nasıl söylenebilir? Demek ki, rü’yâlara kıymet vermemelidir. Herşey, insan uyanık iken vardır. Bunları uyanık iken görmeğe çalışmalıdır. Uyanık iken görülen, bulunan şeylere güvenilir. Bunlar, tabîr etmek istemez. Rü’yâda ve hayâlde görülen şeyler de, rü’yâ ve hayâldir. Oradaki sevdiklerimiz, çok zamandan beri kendi kendilerine yaşıyorlar. Dilediklerini yapıyorlar. Fakat, mîr Muhammed Nu’mânın, büyüklerin yoluna uyması elbette lâzımdır. Yasak edildikten sonra, bir an bile duraklamaktan Allahü teâlâ korusun. Eğer duraklarsa, kime zararı olur? Yolumuza uygun olmadığı için, yasak etmekte sıkı davranıyorum. Yolumuza uymıyan şey şarkı, raks, dans olsun veya mevlid, kasîde, gazel okumak olsun birdir. Her yolun maksûda kavuşturan özel şartları vardır. Bu tarîkte maksada kavuşabilmek, bu işleri yapmamaya bağlıdır. Bu yolda ilerlemek istiyenlerin bu yola uygun olmıyan şeylerden sakınması lâzımdır. Başka yollarda yapıldığına bakmaması lâzımdır. Behâüddîn-i Buhârî buyurdu ki, (Biz bu işi yapmayız ve kötü de bilmeyiz). Yâni bu iş, bizim yolumuza uygun olmadığı için yapmayız. Fakat başka tarîkatlerin büyükleri yaptıkları için, inkâr da etmeyiz. Firûz-âbâd yâni Delhi şehri, biz fakirlerin  sığınağıdır. Bize bağlı olanların en kıymetlileri oradadır. Bu yüksek yola uygun olmayan birşeyin orada görülmesi, biz fakirleri ne kadar üzse yeridir. Bâkî-billah hazretlerinin kıymetli oğulları oradadır. Onlara, yüce babalarının yolunu korumak daha çok yakışır. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri vefât edince, onun mubârek yolu her tarafda bozulmaya başlarken, oğulları sımsıkı sarılıp, bu yolu korudular. Değişiklik yapanlara karşı durdular. Böyle olduğunu siz de biliyorsunuz.

Hocamız Bâkî-billah hazretlerinin selîm, yumuşak huylu olduğunu yazıyorsunuz. Evet, başlangıcda, bazı işlerde melâmîlik yolunu tutarak, kolaylık gösterirlerdi. Melâmet yolunu benimsiyerek bazı şeylerde azîmeti bırakırdı. [Azîmet, her şeyin en iyisini yapmaya çalışmak, izn verilen şeylerden sakınmak demektir.] Son zamanlarında bu işlerin hiçbirini yapmadılar. Melâmet kelimesini ağızlarına almadılar. İnsâf ederek söyleyiniz! Eğer kendileri şimdi hayatta olsa idi, o cemiyetinize, toplantınıza râzı olurlar mı idi? Beğenirler mi, yoksa beğenmezler mi idi? Bu fakir iyi biliyorum ki, hiç izn vermezlerdi. Elbette inkâr ederlerdi. Bunları yazmaktan maksadım, işin doğrusunu bildirmektir. Dinleseniz de, dinlemeseniz de, hiç sıkılmam ve birşey söylemem. Eğer, kıymetli oğulları ve oradaki sevdiklerimiz, o işlerden vazgeçmezlerse, onlarla görüşmemiz sona erecektir. Başınızı çok ağrıtmıyayım. Sonunuz selâmet olsun.