1.CİLD 274.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

274.MEKTÛB

 

Bu mektûb, şeyh Yûsüf-i Berkîye yazılmıştır. Çok yükselmek için çalışmak, yolda görülen şeylere bağlanıp kalmamak lâzım olduğu bildirilmektedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberine salât ve selâm olsun! İyi düâlarımı bildiririm. Gönderdiğiniz üç mektûb geldi. Bildirdiğiniz rü’yâlar, hâller ve kerâmetler anlaşıldı. Son hâlinizin kesrette vahdeti görmek olduğunu yazarken diyorsunuz ki, (Sona kavuşmak demek, ilk hâle dönmek demektir ve yok olmaktan kurtulmak demektir. Yâni bir kulum, yoktan var edilmişim ve Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” hazretlerinin ümmetiyim) diyorsunuz. Bu hâl doğrudur. Önce bildirdiğiniz hâllerin üstündedir. Fakat yolun sonu başkadır. Bu hâlinizden çok hem de pekçok uzaktır. Fârisî beyt tercemesi:

Gidilecek yol uzundur pek;

Uygun olmaz kavuştuk demek.

 

Bundan evvelki mektûbumda yazıldığı gibi, (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesini çok söylemek, kesreti görmeği yok etmek içindir. Allahü teâlâya hamd ve şükr olsun ki, bu güzel kelimenin bereketi ile, o şühûd sizde kalmamıştır. Daha çok ilerlemek isteyiniz ve bunun için çalışınız. Yoldaki çocuk eğlencelerine takılıp kalmayınız! Allahü teâlâ, yüksek arzuları olanları sever. Dar tevhîd yolundan çıkarak ana caddeye kavuşmuşsunuz. Bu, çok büyük bir nîmettir. Eski hâllerinizi düşünmeyiniz! Kesretle karışık olan şühûdün lezzetlerini hâtırınıza getirmeyiniz! Bir zamanınızı bu yolda ilerlemekle geçiriniz. Çok afyon çekenleri gördüm. Afyondan vazgeçmişlerdi. Onun kötülüğünü anlamışlardı. Çok zaman sonra, afyon içdikleri günleri ve o hâllerdeki zevkleri hâtırlıyarak ve konuşarak, sonunda eski hâllerine döndüler.

Yavrum! Kesret aynalarında olan şühûd, insana tatlı gelir. Hiçbir mahlûkla ilişiği olmıyan şühûd ise, herşeyi unutturur. İnsana hiç tatlı gelmez. Rehberin yardımı olmadan bu yolda ilerlemek çok güçdür. Kıymetli kardeşim, mevlânâ Ahmed-i Berkîyi oradaki insanlar, zâhir ilimlerinde âlim sanıyorlar. Kendisi de, kendi hâllerini ve arkadaşlarının hâllerini bilmiyor. Çünki bâtını, hiçbirşeyle ilişiği olmıyan şühûd iledir. Bu şühûd ise, herşeyi unutturur. Onun îmanı, gaybden inanan âlimlerin îmanı gibidir. Onun bâtını, yüksek yaradılışlı olduğu için, kesretle karışık şühûdü istemiyor. Zâhiri de tesavvufcuların anlamadan söylediklerine aldırmamakta ve aldanmamaktadır. Onun kıymetli vücûdü, oradaki kardeşlerimiz için büyük bir nîmettir. Sizde hâsıl olduğunu bildirdiğiniz hâl, onda çok önce hâsıl olmuştur. O, hâllerini bilse de bilmese de, bu fakire göre, oraların feyz ve bereketi mevlânâ Ahmedin vücûdüne bağlıdır. Oradaki keşf sahiplerinin bunu anlamamış olmalarına çok şaşılır. Bu fakirin bildiğine göre, Mevlânânın büyüklüğü güneş gibi meydandadır ve açıktadır. Daha yazarak başınızı ağrıtmıyayım. Son nefesimiz için düâ buyurmanızı dilerim. Vesselâm.