1.CİLD 29.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

29.MEKTÛB

 

Bu mektûb, Şeyh Nizâmeddîn-i Tehânîserîye yazılmıştır. Farzları kılmaya ve sünnetleri, edebleri gözetmeye teşvîk etmekte ve farzların yanında nâfileleri yapmanın kıymetinin az olduğu ve yatsı namazını gece yarısından sonra kılmamağı ve abdestte kullanılan suyu içmemeyi ve mürîdlerin secde etmelerinin câiz olmadığını bildirmektedir:

Allahü teâlâ, bizi ve sizi te’assubdan, yâni başkasını çekememekten ve doğru yoldan ayrılmaktan korusun ve insanların en üstünü o temiz Peygamberi hürmetine pişman olacak, üzülecek şeyleri yapmaktan kurtarsın!

İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nâfileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak [vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek], bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi nâfile olursa olsun, ne kadar hâlis niyet edilirse edilsin, ister namaz, oruç, zikir, fikir olsun, ister başka nâfileler olsun, hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti ve edeblerinden bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır. [123.  mektûbu okuyunuz!] Öğrendiğimize göre Emîr-il-müminin Ömer Fârûk hazretleri sabah namazını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. (Filan kimse cemaatte yoktur) buyurdu. Orada bulunanlar, o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. [Nâfile ibâdet yapar.] Belki şimdi uykuya dalmıştır, dediler. Halîfe, (Eğer bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu) buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki: Bir edebi gözetmek ve tenzîhî olsa bile, bir mekruhtan sakınmak, zikirden ve fikirden ve murâkabeden ve teveccühden daha faydalıdır. Tahrîmî olan mekruhtan sakınmanın faydasını, artık düşünmelidir. Evet, bu nâfile işler, farzları gözetmek ile ve haramlardan, mekruhlardan sakınmak ile birlikte yapılırsa, elbette daha güzel, çok güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur. Meselâ zekât olarak bir dank [yâni bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş demektir] bir müslüman fakire vermek, nâfile olarak dağlar kadar altun sadaka vermekten, hayrât, hasenât ve yardımlar yapmaktan kat kat daha iyidir, kat kat daha çok sevaptır. Bu bir dank zekâtı verirken, bir edebi gözetmek, meselâ, akrabâdan bir fakire vermek de, nâfile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır. Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlıştır. Çünkü, hanefî mezhebindeki imamlara göre yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhtur. Sözlerinden de, (Kerâhet-i tahrîmiyye) olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, yatsı namazını gece yarısına kadar kılmak mubâh demişlerdir. Gece yarısından sonra kılmak mekruh olur buyurmuşlardır. Mubâhın karşılığı olan mekruh ise, tahrîmen mekruhtur. Şâfi’î mezhebinde gece yarısından sonra yatsıyı kılmak câiz değildir. Bunun içindir ki, gece namazı kılmış olmak için ve bu vaktte zevk ve cem’ıyyet elde etmek için, yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmak çok çirkindir. Böyle düşünen bir kimsenin, yalnız vitr namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitr namazını gece yarısından sonra kılmak müstehabdır. Böylece, hem vitr namazı müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nîmetlerine kavuşulmuş olur. O hâlde bu işten vazgeçmek ve geçmiş namazları kaza etmek lâzımdır. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe Kûfî hazretleri, namaz abdestinin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazı kaza etmiştir.

Şunu da söyliyelim ki, abdestsizliği gidermek için veya sevap kazanmak için abdest almakta kullanılmış olan suya (Müsta’mel su) denir. Bu suyun içilmesi için kimseye izin vermeyiniz! Çünkü, İmâm-ı a’zama göre müsta’mel su, kaba necistir. Fıkh âlimleri bu suyun içilmesini yasak etmişlerdir. Bu suyu içmenin mekruh olduğunu bildirmişlerdir. Evet, abdest aldıktan sonra ibrikte kalan kullanılmamış sudan içmek şifâ olur demişlerdir. Eğer böyle olduğuna inanan bir kimse isterse, bu kullanılmamış sudan veririz. Bu fakir, Dehli şehrine son gittiğim zaman bu iş başıma gelmişti. Sevdiklerimizden birkaçına rü’yâda, bu fakirin abdestte kullandığı müsta’mel sudan içmelerinin lâzım olduğu, içmezlerse büyük zarar görecekleri bildirilmiş. Böyle şey olmaz diye çok karşı geldi isem de faydası olmadı. Fıkh kitaplarına baktım. Kurtuluş yolunu şöyle buldum ki, üç kere yıkadıktan sonra, (Kurbet) yâni sevap kazanmak niyet etmeden, dördüncü yıkamak ile kullanılan su müsta’mel olmuyor. Bu sevdiklerimizin yalvarması üzerine niyet etmeden dördüncü yıkamakta kullanılan suyu içmek için kendilerine verdim:

Şunu da bildirelim ki, güvenilir birkaç kimsenin bildirdiklerine göre halîfelerinizden birkaçına mürîdleri secde ediyorlarmış, yeri öpmekle kalmıyarak kendilerine karşı secde yapıyorlarmış. Bu işin kötülüğü güneşten daha çok meydandadır. Bu işi yasak ediniz! Hem de çok sıkı yasak ediniz! Böyle işlerden herkesin sakınması lâzımdır. Hele başkalarına önderlik eden bir kimsenin böyle işlerden sakınması daha çok lâzımdır. Çünkü, onun yolunda bulunanlar, onun yaptıklarını yaparlar ve bu belâya düşerler.

Şunu da bildirelim ki, tasavvuf yolunda ilerliyenlerin bilgileri, hâl ile kavuşulan bilgilerdir. Hâller de, amellerden hâsıl olur. Amelleri dürüst olan ve ibâdetleri hakkı ile yapan kimselerde hâller hâsıl olur. Bu hâller, birçok şeyleri öğrenmelerine sebep olur. Amellerin, ibâdetlerin düzgün olabilmesi için bunları tanımak, herbirinin nasıl yapılacağını bilmek lâzımdır. Bu bilgiler, islâmiyetin ahkâmını yâni emirlerini ve yasaklarını, meselâ, namazın, orucun ve bunlardan başka farzların ve alış verişlerin ve nikâh, talâk gibi muamelatın bilgileridir. Kısaca, Allahü teâlânın insana emrettiği şeylerin bilgileridir. Bu bilgiler, öğrenilmekle elde edilir. Bunları öğrenmek, her müslümana elbette lâzımdır. Herşeyi öğrenmeden önce ve öğrendikten sonra birer cihâd vardır. Birincisi, ilmi aramak, bulmak ve elde etmek için çalışmak cihâddır. İkincisi, ilmi elde ettikten sonra yerinde kullanabilmek için yapılan cihâddır. Bunun için, kıymetli toplantılarınızda, tasavvuf kitapları okunulduğu gibi, fıkh kitaplarının da okunulması ve öğrenilmesi lâzımdır. Fârisî dilinde yazılmış fıkh kitapları çoktur. (Mecmû’a-i hânî) ve (Umde-tül-islâm) ve (Kenz-i fârisî) fıkh kitapları çok kıymetlidir. Hattâ tasavvuf kitapları okunmasa da, zararı olmaz; çünkü, tasavvuf bilgileri hâl ile, zevk ile, tadını tadarak elde edilir. Okumakla, dinlemekle anlaşılmaz. Fıkh kitaplarını okumamak ise zararlı olabilir. Bundan çok yazmak, sıkıntı verebilir. Az yazmak, çok şeyleri gösterir. Fârisî beyt tercümesi:

Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamaya,

Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çoktur sana.

 

Allahü teâlâ bizi ve sizi, sevgili Peygamberine tam olarak uymakla şereflendirsin!