1.CİLD 70.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

70.MEKTÛB

 

Bu mektûb, yine Hân-ı Hânâna yazılmıştır. İnsanın âlem-i halkı ve âlem-i emri kendinde toplaması, hem Haktan uzaklaşmasına, hem de Hakka yaklaşmasına sebep olduğunu bildirmektedir:

Allahü teâlâ, sizi Muhammed Mustafânın dîninin gösterdiği doğru yolda bulundursun! Bu duâya âmîn diyenlere merhamet eylesin! Âlem-i emrin ve âlem-i halkın insanda toplanması, onun Hakka yaklaşmasına, kıymetli ve üstün olmasına sebep oldu. İnsanın Haktan uzaklaşmasına, doğru yoldan sapmasına ve Ondan câhil kalmasına sebep olan da, yine bu topluluğudur. Bu topluluktan dolayı insanın aynası, tâm olup, Hakka yaklaşmıştır. Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının, hattâ Zat-i ilâhînin kendinde görünmesine müste’id olmuştur. Hadis-i kudsîde, (Göke ve yere sığmam. Fakat, mümin kulumun kalbine sığarım) buyurması, buna işarettir. İnsanın, âlemdeki zerrelerden, her zerreye muhtaç olması, onun Haktan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Çünkü, insanın herşeye, her zerreye ihtiyacı vardır. Bekara sûresinde, (Yerde olan herşeyi, sizin ihtiyacınızı karşılamak için yarattım) meâlindeki, yirmisekizinci âyet-i kerime, bunu bildiriyor. İnsan, bu ihtiyacından dolayı herşeye gönül vermektedir. Bu yüzden, Haktan uzaklaşmakta, doğru yoldan ayrılmaktadır. Fârisî iki beyt tercümesi:

Mahlûkların en üstünü insandır,

o makamdan, mahrum kalan da odur.

Bu yoldan eğer, geri dönmezse,

ondan daha mahrum olmaz kimse.

 

Görülüyor ki, varlıkların en üstünü insandır. Mahlûkların en aşağısı, en kötüsü de, yine odur. Çünkü, âlemlerin Rabbinin sevgilisi olan Muhammed Mustafâ insan olduğu gibi, âlemlerin Rabbinin düşmanı olan Ebû Cehl bin Hişâm da insandır. O hâlde kalb, herşeyi sevmekten kurtulmadıkça, herşeyden münezzeh [ayrı] olan, bir varlığın sevgisine kavuşamaz. Bu ise, en büyük haraplık, aşağılıktır. Birşeyin hepsi ele geçmezse, hepsi de elden kaçırılmamalıdır, formülüne göre, birkaç günlük ömrü, islâmiyetin sahibine uyarak geçirmelidir. Çünkü âhıretin azâbından kurtulup, sonsuz nîmetlere kavuşmak, ancak Ona uymakla olur. Bunun için de, altın, gümüş eşyası ve kâğıd parası ve ticâret eşyası ve çayırda otlayan hayvanları olanın, islâmiyete uygun olarak, zekât vermesi, böylece mala ve hayvanlara bağlı olmadığını göstermesi lâzımdır. Yirken, içerken, güzel elbise giyerken, keyfini, zevkini düşünmeyip, ibâdetleri yapmak için kuvvetlenmeyi ve A’râf sûresinin (Namaz kılarken süslü, temiz örtününüz!) meâlindeki otuzuncu âyet-i kerimesine uymağı niyet etmelidir. Bunlara, başka niyetleri karıştırmamalıdır. Böyle niyet yapılmazsa, yapmak için, kendini zorlamalıdır. Ağlıyamazsan, kendini ağlat, sözü meşhûrdur. Böyle niyet edebilmek için, durmadan Allahü teâlâya duâ etmeli, yalvarmalıdır. Fârisî beyt tercümesi:

Umarım, kabûl ede, göz yaşımı,

O ki, inci yapar, su damlasını.

 

Bunun gibi, her şeyi, dînini seven ve kayıran, doğru âlimlerin, yazılarına uygun yapmalı, islâmiyetin izin verdiği (Ruhsat)lardan kaçınıp, islâmiyetin üstün gördüğü (Azîmet)lere sarılan bu âlimlere uymağı, sonsuz azâbdan kurtulmaya vesîle bilmelidir. Nisâ sûresi, yüzkırkaltıncı âyet-i kerimesinde meâlen, (Îman eder ve nîmetlere Şükrederseniz, Allahü teâlâ, size azâb etmez!) buyuruldu.