AHLÂK-I HAMÎDENİN BEYANI - kainatingunesi.com

AHLÂK-I HAMÎDENİN BEYANI

Ve dahî, kişinin yetmişiki kadar güzel huyları vardır:

Îman, Ehl-i sünnet îtikadı, İhlâs, İhsân, Tevâzu, Zikr-i minnet, Nasihat, Tasfiye, Gayret, Gıbta, Sehâ, Îsâr, Mürüvvet, Fütüvvet, Hikmet, Şükür, Rıza, Sabr, Havf, Recâ, Buğz-i fillah, Hubb-i fillah, Hamûl, İstivâ-i zem ve medh, Mücâhede, Sa’y, Kasıt, Amel, Zikr-i mevt, Tefvîz, Teslim, Taleb-ül-ilm, Selâmet, Sadr, Şecâat, Hilm, Rıfk, İnâbet, Vefâ-i ahd, İncâz-i vaat, Hüsn-i hulk, Zühd, Kanaat, Rüşt, Sa’y-i fil-hayrât, Rikkat, Şevk, Hayâ, İsâbet fî emrillah, Ünsü billâh, Şevku ilâ likâillah, Vekâr, Zekâvet, İstikâmet, Edeb, Firâset, Tevekkül, Sıdk, Murâbata, Müşârata, Murâkabe, Muhâsebe, Muâtebe, Kezm-i gayz, Hubb-i tül-i hayati li-ibâdetihi, Tevbe, Huşû’, Yakîn, Ubûdiyyet, Mükâfât, Ri’âyet-i hukûk-i ibâd.

Tevâdu’, gönül alçaklığına ve zikr-i minnet, her tâati Allahü azîm-üş-şânın tevfîki ve lütfu olduğunu bilip, Şükretmeye ve nasihat, mümin kardeşine nasihat etmeye ve tasfiye, kalbinden ahlâk-ı zemîmeyi çıkarıp, ahlâk-ı hamîde ile muttasıf olmaya ve gayret, dîninde gayret etmeye ve gıbta, başkasındaki nîmetim kendinde de olmasını istemeye ve sehâ ile fütüvvet, cömerdliğe ve îsâr, mümin kardeşlerinin işlerini bitirmeye ve mürüvvet, insanlık vazîfelerini yapıcı olmaya ve hikmet, ilm-i hâlini bilip amel etmeye ve şükür, nîmetleri emrolunan yerlerde kullanmaya ve rıza, Allahü teâlâdan kendisine gelen takdîrâta râzı olmaya ve sabr, belâlara sabr etmeye denir.

[Hukûk-i ibâd, kul hakkını gözetmektir. Kul hakkının en önemlisi ana-baba hakkıdır. Tatlı dil ile, güler yüzle, yardımlarına koşmakla, onların gönüllerini kazanmaya çalışmalıdır. Sonra komşu hakkı, hoca hakkı, karı-koca hakkı, arkadaş hakkı, sonra hükûmetin hakkı gelir. Kimseye yalan söylememeli, hîle yapmamalı, ölçü âletlerini doğru kullanmalı, işçinin ücretini, alın teri kurumadan ödemelidir. Borç ödememek, otobüs ve benzerlerinin ücretlerini vermemek hiyânet olur. Hükûmete vergi ödememek, binlerle kimsenin hakkını çiğnemek olur. Hükûmet zulmederse, zulmedilenler, devlete karşı isyân ederlerse, bu ısyâncılara yardım etmenin câiz olmadığı, (Berîka)da, fitne bahsinde ve (Hindiyye)de ve (Dürr-ül-muhtâr)da yazılıdır. Hadis-i şerifte, (Hükûmete ihânet edene, Allah ihânet eder) buyuruldu. Yâni ısyân edeni zelîl, hakîr eder [Nibrâs]. Bunun için, Seyyid Kutb ve Mevdûdî gibi mezhepsizlerin, müslümanları ısyâna teşvîk eden, bölücü, yıkıcı yazılarına aldanmamalıdır. İbni Âbidîn ipek elbise giymenin erkeklere haram olduğunu bildirirken diyor ki, (Düğün ve bayramlarda ipekli kumaş sermek ve altın, gümüş eşyayı kullanmadan sergilemek, gösteriş için olmaz, yalnız hükûmetin emrini yerine getirmek için olursa, câizdir. Fakat, gündüzleri, ışık, kandil yakılması, malı zâyı’ etmek, lüzûmsuz yerde kullanmak olduğundan, câiz değildir. Hükûmetin emri ile olursa, bunları yapmak ve kız, oğlan karışık mekteplere göndermek câiz olur. 471.ci sayfaya bakınız! Kadın-erkek karışık olan, avret yerleri açık kimseler bulunan toplantılara gitmek de böyledir.) Kâfirlerin kanûnlarına da ısyân etmek câiz olmadığı da (İbni Âbidîn)in (Cuma namazı) ve (Kadılık) kısmlarında yazılıdır. Üzerinde kul hakkı bulunanın ibâdetlerinin kabûl olmıyacağı, Cennete giremeyeceği bildirildi. Kâfirin hakkından kurtulmak, müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur denildi. Herkese iyilik yapmalı, kötülük edenlere, kötülükle karşılık vermemelidir. Hakîkî müslüman, Allahü teâlânın emirlerine, hükûmetin kanûnlarına itaat eder.]