Benî Necrân ile İbtihâl Olayı - kainatingunesi.com

Dördüncü Halîfe emîr-ül mü’minîn Esedillahi Gâlib Alî ibni Ebî Tâlibin “radıyallahü teâlâ anh” Menâkıbı hakkındadır:

Benî Necrân ile İbtihâl Olayı

Altıncı Menâkıb:

Benî Necrân derler, hıristiyanlardan bir kabîle var idi. Kalabalık bir kabîle idi. Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlara her ne kadar nasîhatda bulundu ise de, kimse râzı olmayıp, ıslâh olmadılar. İnâd ve taşkınlıklarını artdırdılar. Bir vechle bunlar îmâna gelmediler. Bunlar hakkında ibtihâl (karşılıklı yemînleşme) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. İbtihâl ile emr olundular. Sûre-i Âl-i imrânda, [61.ci âyet-i kerîmede] meâlen buyurulmuşdur: (Seninle mücâdele edenlere [hıristiyanlara] de ki: Geliniz biz ve siz, oğullarımızı [evlâdlarımızı], kadınlarımızı ve kendimizi çağıralım. Sonra ibtihâl edelim. [Îsâ aleyhisselâm hakkında] kim yalan söylüyor ise, Allahü teâlânın la’neti onun üzerine olsun diyelim!) (Tefsîr-i Meâlim)de buyurmuş ki, (……… ya’nî kim ki seninle, hazret-i Îsâ aleyhisselâm hakkında mücâdele etse, sana, hazret-i Îsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın kulu ve Resûlü olduğu hakkında ilm geldikden sonra, denildi ki, ebnâünâdan murâd Fâtıma “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretleridir. Enfüsenâdan murâd, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin kendileridir ve hazret-i Alî “kerremallahü vecheh”dir. Zîrâ, arablarda, kişinin, amca oğlu kişinin kendisinden sayılır. Nitekim Allahü teâlâ hazretleri buyurur: (…….. murâd ihvâneküm demekdir). Denildi ki, ibtihâl cümle ehli dîne umûmdur. İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” buyurdular ki, ya’nî düâda tadarru’ edelim. Ve Kelbî dedi ki, düâda ictihâd ve mübâlaga edelim. Kesâî ve Ebû Ubeyde dediler ki, (lâin) edişelim [birbirimize la’net edelim!]. Zîrâ ibtihâl telâundur. (La’netleşmekdir.) la’netullah ma’nâsına derler. (Allahü teâlânın la’neti onun üzerine olsun demekdir.) Bizden ve sizden hepimiz Allahın la’netini yalancılar üzerine kılalım.

Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bu âyet-i kerîmeyi Necrân kavmi üzerine okudu ve onları mübâheleye da’vet etdi. Onlar refîklerimize [arkadaşlarımıza] gidelim. Emîrimizle müşâvere edelim. Sonra yarın gelelim dediler. Varıp bir yere toplandılar. Reîslerine mubâhele hakkında ne düşündüğünü sordular. Ona, yâ Mesîhin kulu! Rey’ hakkında ne düşünürsün, dediler. O dedi ki: Yâ Nasâra cemâ’ati. Muhakkak siz biliniz ki, Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Peygamberdir. Vallahi la’net etmez. Bir kavm Peygamber ile mübâheleye kalkışırsa, o kavmin büyüğü, küçüğü muhakkak helâk olur. Hemen sâhibinizin yanına varınız. Kavli üzerine ikâmet edip, va’d alınıp, kendi bildiğinizden dönün.

Ertesi gün, hazret-i Alî ile Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîflerine geldiler. Hâlbuki Resûlullah hazretleri Hüseyni kucağına almış, hazret-i Hasenin elinden tutmuş, hazret-i Fâtıma ardınca yürürdü “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, bunlara, ben düâ edeyim, siz âmîn deyiniz, buyurdu. Nasâra kavminin reîsleri yanındaki hıristiyanlara dedi ki, yâ nasâra cemâ’ati. Ben muhakkak öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allahü teâlâ hazretlerinden, bir dağı yerinden kaldırmasını isteseler, Allahü teâlâ hazretleri, o dağı onlar hürmetine kaldırır. Sakın mübâhele etmeyiniz! Yoksa helâk olursunuz. Kıyâmete kadar yeryüzünde nasrânî kalmaz. Sonra reîsleri, Peygamberimize “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dedi ki, yâ Ebel Kâsım! Biz karâr verdik ki, seninle, mübâhele etmiyelim. Senden ayrılalım. Sen dînin üzerine sâbit ol. Biz de dînimiz üzerinde sâbit olalım. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki, (Mübâheleden vaz geçdi iseniz müslimân olunuz. Size lâzım olan şey, müslimânlara olur.) Onlar müslimân olmak istemediler. (Kıtâle hâzır olun. Muhakkak sizinle mukâtele ederiz) buyuruldu. Onlar dediler ki, biz seninle harb edemeyiz. Lâkin seninle sulh olalım ki, bizimle mukâtele etmiyesiniz. Bizi korkutmıyasınız. Dînimizden döndürmiyesiniz. Biz de sana her sene iki bin hulle verelim. Bin hulle Saferde, bin hulle Recebde. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bu kavl üzerine sulh etdi. Sonra buyurdular ki; (Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Necran döndü. Eğer mübâhele etseler idi, maymûna ve hınzıra dönerlerdi. Bulundukları vâdi ateş ile dolardı. Allahü teâlâ Necrânın ve halkının kökünü kazırdı. Ağaçlardaki kuşlar bile canlı kalmaz, bir sene geçmeden hepsi helâk olurlardı.) [(Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının 369.cu sahîfesine bakınız!]