ÇARŞI ve ALIŞ-VERİŞ ÂDABI - kainatingunesi.com

1- Çarşı ve Pazara Çıkarken Nelere Dikkat Etmelidir ?

Dünyâ ticâretinin âhırete yaraması için ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermâyesi, dîni ve âhıretidir. Bu sermâyeyi kapdırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır. Dînini kayırmak istiyenler, alış-veriş için çarşıya, pazara çıkarken yedi şeye dikkat etmelidir:

1 – Her sabah işe, alış-verişe çıkarken şöyle niyyet etmelidir ki, kendisinin ve evlâd ve ailesinin rızkını  kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak,  Allahü teâlâya  rahat  ve temiz  ibâdet edebilmek, âhıret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum, demelidir. O gün müslimânlara iyilik, yardım ve nasîhat, emr-i ma’rûf, nehy-i münker yapmağı, kalbinden geçirmelidir. Nemâzda kusur edenlere, günâh işliyenlere, emr-i ma’rûf yapmalı, iyiliği emretmeli, kötülükten sakındırmalı, onlara göz yummamalıdır. Böyle niyyet eden bir tüccar, bir me’mûr, bir muallim ve bir hâkim ve bir subay, vazifesini yapdığı kadar, hep sevâb kazanır. Onun her işi, ibâdet olur. Dünyâda kazandığı şeyler de, caba olur.

2 – En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin birgün bile yaşıyamıyacağını düşünmelidir. Meselâ, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikci ve daha nice san’atkârlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtâcdır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye fâideli olmaması doğru olur mu? Bu dünyâda herkes yolcudur. Geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lâzımdır. Her müslimân böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, müslimân kardeşlerime yardım etmek, onları rahat etdirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir.

3 – Dünyâ işleri, âhıret için çalışmağa mâni olmamalıdır. Âhıret için ticâret yeri camilerdir

Münâfikûn sûresi, dokuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen, (Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı, hatırlamanıza mâni’ olmasın!) buyuruldu. Halîfe Ömer “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Ey tüccarlar’  Önce âhiret rızkını kazanın! Sonra dünyâ rızkına çalışın!). Ticâretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları âhıret için çalışır, Kur’ân-ı kerîm okur, ders dinler, tevbe ve duâ eder, ilm öğrenir ve gençlere öğretirlerdi. Kelle kebabı, sabah çorbası gibi şeyleri çocuklar ve zimmiler satardı. Zımmî, islâm ülkesinde yaşıyan gayri müslim vatandaşa denir.

Büyüklerimiz, (Ticâretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebeb olmaz) âyet-i kerîmesine ma’nâ verirken diyor ki, demirciler vardı. Demir döğerken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demire vurmaz, bırakıp nemâza koşarlardı. Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemâ’ate koşarlardı.

4 – Çarşıda, işde Allahü teâlâyı yâd, teşbih etmeli, her ân Onu hatırlamalıdır. Dili ve kalbi boş kalmamalıdır. İyi bilmelidir ki, o ânda kaçırdığını, bütün dünyâyı verse, bir daha eline geçiremez.

Gafiller arasındaki hatırlamanın sevabı çok olur. Gafil, Allahü teâlâyı unutan kimseye denir.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Gafiller arasında Allahü teâlâyı zikr eden, anan kimse, kurumuş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir ve ölüler arasındaki canlı gibidir ve harbde kaçanlar arasında, arslan gibi döğüşenler gibidir). Bir kere buyurdu ki,

(Çarşıya giderken, la ilahe illallah, vahde hû la şerike leh, le hül mülkü ve le hül ham dü, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyün la yemût, bi yedî-hil-hayr, ve hüve âlâ külli şey’in kadîr diyen kimseye, iki milyon sevâb yazılır)

5 – Dünyâ işlerine çok düşkün olmamalıdır. Meselâ, çarşıya herkesden önce gidip, herkesden sonra çıkmamalı. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için, deniz [ve hava] yolculuklarına dalmamalıdır. Mu’âz bin Cebel “radıyallahü anh” buyuruyor ki, (Şeytân, pazarda, yalan, hîle, hıyanet ve yemîn etdirerek müslimânları günâha sokmağa çalışır, önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır). Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Tüccarın, esnafın en kötüsü, erken gidip, geç dönenlerdir). Sabah nemâzını kılmadan ve kitâb okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeği âdet edinmelidir, ihtiyâcı kadar dünyalık kazanınca, âhıreti kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünki, âhıret hayâtı sonsuzdur ve ona ihtiyâç daha çokdur ve insan âhıret ticâretinde iflâs etmek üzeredir.

6 – Şübheli şeylerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan, zâten âsî, fâsık olur. [Şübhe etdiği şeyleri, Ehl-i sünnet kitâblarından öğrenmelidir. Câhil hafızlara, hocalara ve her kitaba güvenmemelidir]. Kalbine sıkıntı getiren şübheliyi almamalıdır. Zâlimlerle, hîle, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkânında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zâlimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır. Çünki, öldükleri zemân üzülür. Hâlbuki, zâlimler [ya’nî müslimânlara ve islâmiyyete eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar] ölünce üzülmek günâhdır.

7 – Alışveriş yapdığı kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesâb etmelidir. Kıyâmetde, bunların hepsinden hesâb vereceğini bilmelidir. Büyüklerden biri, bir bakkalı rü’yâda görüp, Allahü teâlâ sana ne yapdı dedi. Önüme ellibin sahîfe koydular. Yâ Rabbî! Bu sahifeler kimlerindir dedim. Ellibin kişi ile alışveriş yapmışsın. Her sahîfe, bunların birisi ile olan mu’âmeleni göstermekdedir, dediler. Bakdım, her sahîfede bir kimse ile olan mu’âmelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm, dedi. Bir kuruş hîle yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecekdir ve hiçbirşeyin yardımı olmıyacakdır.

Satıcı, kimseye zarar vermemelidir. Zarar veren her iş, zulm olur. Zulm ise haramdır. Her müslimân, kendisine yapılmasını istemediği birşeyi, kâfirlere dahî yapmamalıdır. Alış-Veriş Yaparken Başlıca dört şey yapmamak lâzımdır:

1 – Satılan malı, olduğundan aşırı medh etmemelidir. Çünki, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulm etmiş olur. Hattâ, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir.

Çünki, bu da fâidesiz söz olur. Kıyamet günü her sözden suâl olunacakdır. Beyhude söyliyenler, hiç özr bulamıyacakdır. Yemîn ile satmağa gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Ya’nî büyük günâhdır. Doğru yemîn ederse, az birşey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadîs-i şerifde buyuruldu ki, (Alışverişde vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemîn edenlere ve san’at sahihlerinden, yarın gel. Öbür gün gel diye sözünde durmıyanlara yazıklar olsun!). Bir hadîs-i şerifde buyuruldu ki, (Malını yemîn ederek beğendiren kimseye kıyamet günü merhamet edilmiyecek, acınmıyacakdır).

2 – Malın aybını, müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir. Kusuru gizlemek, hıyânetdir. Mü’mine, nasîhat etmemekdir. Zâlim, âsî olmakdır. Malın iyi tarafını göstermek, karanlıkda göstermek zulm, hîle olur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buğday satan birisinin buğdayına, mübarek parmaklarını sokup, içinin yaş olduğunu görünce, (Bu nedir?) buyurdu.

Yağmur ıslatmışdır deyince, (Niçin saklayıp göstermiyorsun? Hile eden, bizden değildir) buyurdu.

Şunu iyi bilmelidir ki, hîle ile rızk artmaz. Belki, malın bereketi gider. Hîle ile azar azar birikdirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birden bire giderek geride yalnız günâhları kalır. Nitekim bir sütçü, süte su katardı. Birgün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir hâlde düşünürken, çocuğu dedi ki, katdığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Ticârete hıyanet karışınca, bereket gider). Bereket demek, az malın çok faidesi olmak, çok işe yaramak demekdir Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmıyan, çok mal vardır ki, sahibinin dünyâda ve âhıretde felâketine sebeb olur. O hâlde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir. Bereket, emîn olanlarda bulunur. Hattâ çokluk dahî emîn tüccarlarda bulunur. Çünki, her müşteri, emîn tüccara gider. Hıyanet edenlere kimse gitmez. Bir tüccar düşünmeli ki, ömrü yüz seneden çok değildir. Âhıretin ise, sonu yokdur. Birkaç günlük ömrünün altın ve gümüşünü artdırmak için, ebedî ömrünü ziyana sokmağı kim ister? Böyle düşünen bir satıcı hıyanet yapamaz. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (La ilahe illallah diyenler, dünyâyı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulurlar. Dîni bırakıp, dünyâya sarılırlarsa, bu kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, onlara, yalan söylüyorsun! buyurur).

3 – Ölçüde hîle etmemeli, doğru dartmalıdır, Kur’ân-ı kerimde, Mutaffihîn sûresi, birinci âyetinde meâlen, (Verirken noksan, alırken fazla ölçenlere acı azâblar yapacağım) buyuruldu.

Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de. biraz fazla ölçerdi. Bu az fark. Cehennem ile aramızda perdedir derlerdi. Bunu tam doğru ölçememek korkusundan yaparlardı. Yedi kat yer ve yedi kat gökler genişliğinde olan Cenneti, birkaç kuruşa satanlar ne kadar ahmakdır ve birkaç arpa dânesi için, Cehennem azabı ile müjdelenenler ne kadar ahmakdır, buyururlardı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” herne satın alsaydı, parasını biraz fazla verirdi. Büyüklerimiz buyuruyor ki, fâsıkların en kötüsü, alırken çok, satarken az ölçenlerdir. Manifaturacılardan, kumaşı alırken gevşek, satarken gergin tutup ölçenler de böyledir. Kemiğini, âdetden fazla koyan kasablar da böyledir. Hububat içine toz toprak karışdırıp satan köylüler de böyledir. Malın iyisi ile kötüsünü karışdırıp, hepsini iyi diye satan pazarcılar da böyledir.

4 – Satış fiyatında hîle yapmamakdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Müslimânların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizliyerek, ucuz satın almalarını men buyurdu. Köylünün bu suretle yapdığı satışdan vaz geçmesi câizdir. Köylü ucuz birşey getirince, bunu karşılıyarak, malı bana bırak, ben sonra yüksek fiyatta satarım demekden de men’ buyurdu. Bir malın pahalı satılması için, herkesin yanında, onu yüksek fiyatta satın almakdan da men’ buyurdu.