Cennet’e ilk girecekler ve Cennet’e kavuşturan ameller - kainatingunesi.com

Cennet’e ilk girecekler ve Cennet’e kavuşturan ameller

Allahü teâlâ Âl-i İmrân süresinin 195. Ayetinde meâlen; “Din­lerini korumak için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye, hakarete, ziyana uğrayanların, muharebe edenlerin ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. Onları, altından nehirler akan Cennetlere koyacağım” buyurdu.

Resulullah efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Muhacirler, müslümanların evveli, insanları hidayete ulaştıran ve onlara, Rablerine kavuşturan yolu gösteren­lerdir. Allahü teâlâya yemin ederim ki kıyamet günü muhacirler omuzlarında silahları oldugu halde gelirler. Cennet’ in kapısını çalarlar. Cennet’in bekçisi Hazene; “Siz kimsiniz?” der. Onlar da; “Biz muhacirleriz” derler. Hazene tek­rar; “Sizin hesabınız görüldü mü?” diye sorar. Bunun üzerine muhacirler diz­leri üzerine çökerler ve ellerini kaldı­rarak; “Ya Rabbi! Senin yolunda vatanımızı, çocuklarımızı, mallarımızı, ailelerimizi terk ettikten sonra tekrar hesap mı vereceğiz?” diye yüksek sesle ağlarlar. Bu esnâda Allahü teâlâ, onlara mahsus olmak üzere, üzerlerine zeberced ve yakuttan yapılmış kanatlar takar ve bu kanatları ile uçarak Cennet’e girerler.”

“Şehidler Cennet’teki nimetleri görünce; Keşke Allah’ın bize neler ikram ettiğini, kardeşlerimiz de bilse­lerdi de cihaddan çekinmeseler, çarpış­maktan korkup düşmandan yüz çevirmeselerdi, derler.”

Bir zât, Peygamber efendimizin (s.a.v.) huzuruna geldi ve; “Yâ Resulallah! Kıyâmet gününde Allahü teâlânın (arşın gölgesinde) oturttuğu kimselerden bana haber ver” dedi. Resûl-i ekrem (s.a.v.); “Onlar (Rablerinin azâbından) korkan, alçakgönüllü, mütevazi ve Allahü teâlâyı çok çok zikreden kimselerdir” buyurdu. 0 zat; “Ey Allah’ın Resulü! İnsanların Cennet’e girecek olanlarının ilki onlar mıdır?” diye sordu. Resulullah efendimiz; “Hayır, Cennet’e girmesi bakımından insanların ilki mühacirlerin fakirleridir. Onlar Cennet’e girer­ken insanların önlerine geçerler sonra Cennet’ten bir melek gelip yanlarına vararak: “Hesap vermeye dönünüz” der. Onlar da; “Hangi şey üzerine hesap vereceğiz? Vallahi bizim dünyada aldığımız veya verdiğimiz hiç bir malımız yoktu. Bil idareciler de değildik ki adalet veya zulüm edelim. Fakat biz bir kavim idik ki bize Allah’ın emri geldi ve ölüm gelinceye kadar O ‘na ibâdet ettik” derler. Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Muhacirlerin fakirleri zenginlerinden beşyüz sene önce Cennet’e girecekler.”

Ahıretin yarım günü beşyüz dünyâ senesidir. Çünkü, Allahü teâlânın bildirdiği bir gün, bin dünyâ senesi kadar zamandır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkça bildirilmiştir. Niçin bu kadar zaman olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Sonra âhırette, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay, sene de yoktur. Cennet’e erken girecekleri bildirilen fakirler, dînimize uyan ve sabr eden fakirlerdir. Dînimize uymak, dînimizin emir ettiklerini yapmak ve yasak ettiklerinden sakınmak demektir. Resûlullah efendimiz (s.a.v.); “Şüphesiz ki Allahü teâlâ kıyamet gününde; “Kullarım nerededir?” buyurur. Melekler; “Ey Rabbimiz onlar kimlerdir?” diye sorarlar. Allahü teâlâ da; “Sabreden, kaza ve kaderime razı olan fakirlerdir. Onları Cennet’e koyunuz” buyurur. Müteakiben fakirler Cennet’e girip yerler ve içerler. Zenginler de hesap başında kararsızlık ve sallantı içinde bocalayıp dururlar.” buyurmuştur.

“Cennet’e ilk girecek olan zümrenin yüzleri ayın on dördüncü gecesinde olan bedir yâni dolunay gibi parlak olacaktır. Onların ardı sıra girecek olanların yüzleri ise gökyüzündeki en keskin ışıklı büyük yıldızın parlaklığı gibidir.”

Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîfde Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Bana Cennet’e girenlerin ve Cehennem’e gidenlerin ilk üçü arz olundu. Cennet’e giren ilk üç kişi; 1) Şehid, 2) Rabbine ibadeti güzel yapan, efendisine de itaat eden bir köle, 3) Ailesi çok olan, buna rağmen kötü iş ve sözden uzak duran namuslu bir adam. Cehennem’e giren ilk üçe gelince; 1-Zâlim sultan, 2-Malı olup zekâtını vermeyen zengin, 3-Allahü teâlaya isyan eden fakir.”

“Şüphesiz cennetlikler kendilerinden üstün olan köşk sahiplerini sizin doğu ve batı ufkunda kavuşmakta olan parlak yıldızı gördüğünüz gibi görürler. Çünkü aralarında fark vardır.”

Eshâb-ı kiram; “Yâ Resûlallah! Bunlar peygamberlerin yerleridir. Başkaları onlara ulaşamaz” dediler. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Bilakis, nefsim yed-i kudretinde bulunan Allahü teâlaya yemin ederim ki, onlar, Allah’a imân ve peygamberleri tasdik eden bâzı kimselerdir.”

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir kimse Allahü teâlaya îmân edip namazını kılar, zekâtını verir, Ramazan orucunu tutarsa, Allahü teâlâ ona Cennet’i ihsan eder.” Evliyanın büyüklerinden Abdüla’lâ, sohbetlerinde boş şey konuşmazdı. Buyurdu ki: “insanlar bir araya gelseler ve Allahü teâlâdan, Cennet’ten ve Cehennem’den konuşmadan ayrılsalar melekler derler ki: “Ey insanlar büyük gaflet içindesiniz.” Yine buyurdu ki: “Cennet ve Cehennem, âdemoğlundan bir şeyler duymak için ona yaklaşırlar. Şayet insan Cennet’i isterse, Cennet; “Yâ Rabbî! Onu istediğine kavuştur” der. Şayet Cehennem’den Allah’a sığınırsa Cehennem de: “Yâ Rabbîl Onu ateşten muhafaza et” diye dua ederler.

“Ümmetimden Cennet’e ilk girenlerin yüzleri mehtaplı bir gecede görünen ay gibidir. Bunlardan sonra girenlerin yüzü, gökte aydınlığı fazla olan yıldızlar gibidir. Bundan sonrakiler, durumlarına göredir. Cennet’te büyük ve küçük abdest bozmak yoktur. Cennettekiler, tükürmezler, balgam çıkarmazlar. Tarakları altındandır. Buhurdanlıklarında öd ağacı tüter. Terleri misk gibi kokar. Boyları hep bir hizadadır. Hepsinin boyu Âdem aleyhisselâmın boyu gibidir.

“Kim Allah’a şirk, ortak koşarsa Allahü teâlâ onu Cehennem’e atar. Her kim Allah’a şirk koşmadığı hâlde vefat ederse Allahü teâlâ onu Cennet’ine sokar.”

Ubâde bin Sâmit’in bildirdiği hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: “Kıyamet günü herkesin hesabı görüldükten, Cennet ehli Cennet ‘eve Cehennem ehli Cehennem ‘e yerleştirildikten sonra, Allahü teâlâ meleklere, Cehennem’den iki kişi çıka­rıp getirmelerini emreder ve melekle­rin getirdiği iki kişiye;

“Yerleriniz nasıldır?” diye sual eder. Onlar; “Ya Rabbi! Yerimizden daha zor yer yoktur” derler. Allahü teala; “Bunlar sizin işlediğiniz hataların bedelidir. Ben asla kimseye zulmetmem. Şimdi siz yer­lerinize dönünüz.” buyurur. Bunun üzerine o iki kişiden birisi koşarak, diğeri de bir adım atıp geri dönerek yürürler. A11ahü teala meleklere bu kimselerin tekrar huzüra getirilmesini emreder. Bunlar tekrar huzura getirilince, Allahü teala koşarak gidene, böyle git­mesinin sebebini sorar. 0 kimse; “Ya Rabbi’ Her şeyi daha iyi bilen sensin. Ben dünyada iken senin emirlerine uymakta gevşek davrandığım için Cehennem’i hak ettim. Emrine tekrar muhalefet etmemek için“Yerlerinize dönünüz” emrinden sonra, yerime gitmek için koşmaya başladım.” dedi. Allahü teala ikinci kimseye de; “Niçin bir adım atıp, sonra geri dönüp bakardın?” diye sual eder. 0 kimse de; “Ya Rabbi! Sen her şeyi en iyi bilensin Cehennem’den çıkardıktan sonra tek­rar Cehennem’e göndermezsin zannet­tim. Onun için her adımda,, dönüp dönüp bakdım” diye cevap verince, Allahü teala; “Ben kulumun zannettiği gibiyim. Bu iki kulumu da Cennet’e götürün “diye emreder ve her ikisi de Cennet’e girer.”

Hammâd bin Seleme’nin (r.a.) rivayet ettiği hadis-i Şerifte. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Allahü teâlâ Cennet ehlinden bir kimseye; “Senin yerin nasıldır?’ diye sual eder. O kimse; “Ya Rabbi benim yerim çok güzeldir” der. Allahü teâlâ; “Benden ne istersin?” buyurur. 0 kimse; “Ya Rabbi! Ben, on defa dün­yaya dönüp senin rızâ-i şerifin için on defa şehid olmak istiyorum. Çünkü ben, şimdi, şehid olanların yüksek derecele­rini görüyorum ve onlara imreniyo­rum” der. Allahü teâlâ Cehennem ehlinden birisine; “Yerin nasıldır?” diye sual eder. O kimse; “Ya Rabbi! Benim yerim en şiddetli azabların olduğu yerdir” der. Allahü teala ona buyurur ki: “Yeryüzünün bir kısmı senin için altın olsa, o altınları ne yapardın. “O kimse; “Ya Rabbi! O altınların hepsini kendime fidye verir ve bu azabdan kurtulurdum” der. Allahü teala da; “Hayır, yalan söylü­yorsun. Çünkü dünyada iken bu azabdan korunman için senden daha az şey istedim, sen ise vermedin. Onun için burada azabda  kal” buyurur.

Hz. Zeyd bin Eslem’in rivayet ettiğine göre, fakirler aralarında birini seçip, temsilci olarak, Peygamber efendimizin (s.a.v.) huzüruna gönderdiler. 0 da gidip Peygamber efendi­mize (s.a.v.); “Beni size fakirler gönderdi.” dedi. Peygamber efendimiz; “Sana ve seni gönderenlere merhaba. Onlar benim sevdiğim kimselerdir” buyurdu. Gelen kimse şöyle arzetti: “Ya Resülallah! Zenginler malları bulunduğu için hac yapıyorlar. Hayır ve hasenatta bulunuyorlar. Biz ise bunları yapamıyoruz. Bunun için biz, mükâfâtımızın az olacağını tahmin ediyoruz. Beni size gönde­ren fakirler bizim hâlimiz nasıl olacak? diyorlar.” Bunun üzerine Peygamber efendi­miz (s.a.v.) buyurdu ki: “Fakirlere benden bildirin. Kavuşacakları mükâfatları düşünerek hallerine sabreden fakirle­rin, zenginlerde bulunmayan Uç haslet­leri vardır. 1- Kendilerine Cennet’te öyle köşkler verilir ki, insanlar, dün­yada yıldızlara baktığı gibi o köşklere bakarlar. Bu köşkler, tahir olan pey­gamberler, şehidler ve mü’minler için­dir. 2- Fakirler zenginlerden yarım gün önce Cennet’e girer. (Ahıretin bir günü, dünyânın bin yılı kadardır. Yarım gün, beşyüz sene eder.) 3- Zengini “Sübhanallahi vel-hamdü lilahi vela ilahe illallahü vallahü ekber” deyip ve onbin dirhem de sadaka verip kavuştuğu sevaba fakir olanlar yalnız başına bunu söyle­dikl eri zaman kavuşurlar. Diğer hayırlı işlerde de durum aynıdır.”

Hadis-i şerifde buyruldu ki: “Cennet ehlinin kimler olduğunu size bildireyim mi? Halk tarafından hor görülüp hiç sayılan bir zayıf ve mütevazi olan mü’mindir ki, Allahü tealaya yemin ederse muhakkak Allahü teala, onun yeminini yerine getirir. Size Cehennem ehlimi haber vereyim mi? Onlar da katı yürekli kaba ve kurularak yürüyen iri yarı ve kibirli kimselerdir.” Al-i –Imrân süresinin 129 ve 136. Ayet-i kerimelerinde ise;

“Göklerde ve yerde olan şeylerin hepsi Allah’ındır. Kullarından dilediğini bağışlar ve dilediğine azab eder. Allahü teâlâ çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir. Allahü teâlddan korkun ki, ahiret azabından kurtulasınız. Kafirler için hazırlanan ateşten korkun. AIIahü teâlâ ve Peygamber’e itaat edin ki mer­hamet olunasımz. Rabbinizin magfire­tine ve genişliği yani eni göklerle yer kadar olan Cennet’e koşun. O Cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır. (0 takvâ sâhipleri) bollukta ve darlıkta har­cayıp yediren, öfkelerini yenen ve insanların kusurlarnıı bağışlayanlar­dır. Allahii teâlâ iyilik edenleri sever. Ve bir günah işledikleri veya nefsle­rine zulüm ettikleri zaman Allah’ı ana­rak hemen günahlarını bağışlanma­sını isteyenler (ki günahları AIIahü teâlâdan başka kim bağışlayabilir?), hem de yaptık­ları günaha bile ısrar etmemiş olanlar (var ya) işte onların mükâfatı, Rablerinden bir magfiret ve ağaçları altında ırmaklar akan Cennet’lerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Şu işleri yapanların nıükafatı ne güzeldir. Siz­den önce bir takım vak’alar geçti. Onun için yeryüzünde dolaşın da peygamber­leri yalanlayanların akıbetlerinin nasıl olduğuna bakın, ibret alın. Işte Kur’an-ı kerimde olan bu kıssalar (vak’alar) bütün insanlar için hak sözü açık­lama veAllahü teâlâdan korkanlar için de bir nasihattir.”

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Ümme­timden iki kişi Allahii teâlânın huzuruna çıkar. Birisi; “Allahım bundan hakkımı al ve bana ver” der. Allahü teâlâ ona; “Hakkım ver” buyurur. Oda; “Ya Rabbi’ Bir iyiliğim kalmadı, ne vereyım?” der. Allahü teâlâ hak sahi­bine; “Ne yapacaksın? Bunun iyilikten hiç bir şeyi kalmadı” buyurur. Hak sahibi; “Bâri günahlarımı alsın Ya Rabbi” der. (Resülullah (s.a.v.) sonra da ağlayarak) Gün öyle büyük bir gündür ki, o günde başkalarının günahlarını yük­lenmek şöyle dursun, insan kendi günahının yükünden kurtulmağa muhtaç olduğu bir gündür. (Resül-i ekrem (s.a.v.) devam ederek) Allahü teâlâ  hak sahibine; “Başını kaldır, gözünü aç ve Cennet’in şu muhteşem köşklerine bak” buyurur. Hak sahibi; “Ya Rabbi! Cennet’te gümüşten şehirler, inci ve pırlantalarla işlenmiş altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi şehid, hangi sıddik veya hangi peygamberindir” diye sorar. Allahü teâlâ; “Işte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler bedellerini öde­yenler içindir” buyurur. Hak sahibi “Ya Rabbi! Bunların bedellerini kim ödeyebilir ki?” der. Allahü teâlâ; “Sen ödeyebilirsin” buyurur. 0 da; “Neyim var ki ben bunları nasıl alabilirim?” der. Allahü teâlâ; “Hakkını bu karde­şine bağışlamakla, bunlara malik olursun” buyurur. Hak sahibi; “Hak­kımı bağışladım Ya Rabbi” deyince, Allahü teâlâ; “Haydi arkadaşının elin­den tutup, beraberce Cennet’e giriniz” buyurur. (Sonra Resülullah (s.a.v.) şöyle devam etti) Allah’tan korkun ve araları­nızı düzeltmeğe çalışın. Zira Allahü teâlâ kıyamet gününde sizin aramzı düzeltir.”

“Herşeyin bir anahtarı vardır. Cennet’in anahtarı da fakir ve miskin­leri sevmektir. Fakir ve miskinler sabırları sebebiyle kıyamet günü Allahü teâlâya yakın bulunacaklardır?’

“Cömertlik, Cennet’te bir ağaçtır. Cömert olan kimse onun bir dalını yakalamıştır. 0 dal onu Cennet’e götür­meden bırakmaz. Cimrilik de Cehennem’de bir ağaçtır. Cimri de ağa­cın bir dalına yapışmıştır. 0 dal o kim­seyi Cehennem’e götürmeden bırakmaz.”

Ebü Ümâme Bâhili (r.a.), Resülullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu bildirdi: “Cennet kapısının üzerinde karzın (borç verme­nin) onsekiz, sadakanın on sevabı var­dır diye yazılı olduğunu gördüm.

Cebrail aleyhisselama, borç vermenin sevabının niçin daha çok olduğunu sor­dum. Cebrail a1eyhisselam, “Borcu, muhtaç olmayan istemez. Fakat sadaka çoğu zaman ehli olmayana verilir” dedi.

Ebü Dahdah (r.a.), Resülullaha gelip; “Ya Resülallahl Anam ve babam sana feda olsun. Allahü teâlâ, Bekara süresi 245. Ayetinde meâ­len; “Allahü teâlâya ihlasla karz-ı hasen verecek kimdir?” buyurarak bizden karz (borç) istiyor. Hâlbuki O’nun borca ihti­yâcı yoktur” dedi. Resûlullah da (s.a.v.); “Allahü teâlâ bununla sizi Cennet’e sokmak istiyor” buyurdu. “Eğer ben Rab-bime borç verirsem, yâni O’nun rızâsı için sadaka verirsem bunun karşılığının Cennette, bana verileceğini üzerinize alır mısınız?” dedikte, Resûlullah (s.a.v.); “Evet sadakayı tasadduk eden herkese karşılığı Cennet’te verilir” buyurdu. Ebû Dahdah; “Hanımım Omm-i Dahdah benimle olur mu?” dedi. “Olur” buyurdu. “Oğlum Dahdah da benimle olur mu?” dedi. “Olur”buyurdu. “Yâ Resûlallah! Mübarek elini bana ver” dedi. Resûlullah elini uzattı. Elini tutup; “Benim iki hurma bahçem vardır. Biri aşağıda diğeri yukarıdadır. Allahü teâlâya yemin ederim ki, bu iki bahçeden başka bir şeye mâlik değilim. Her iki bahçeyi de Rabbime karz (borç) verdim” dedi. Resûlullah (s.a.v.); “Bahçenin birini Allah için ver, birini coluk-çocuğun için sen sakla” buyurdu. Ebû Dahdah; “Yâ Resûlallah! Şâhid ol ki iyi olan bahçemi Rabbime borç verdim. Etrafı duvarla çevrilidir, içinde altı yüz hurma ağacı vardır” dedi. Resûlullah (s.a.v.); “Allahü teâlâ buna karşılık sana Cennet’i versin” buyurdu. Sonra Ebû Dahdah o bahçeye gitti. Hanımı Ümm-i Dahdâh’ın yanına vardı. Çocukları da orada idiler. Hurma ağaçlarının etrafında dolaşıyorlardı. “Bu bahçeden çıkın. Sen bunu Rabbime borç verdim” dedi. Ümm-i Dahdah, “Kârlısın. Allahü teâlâ satışını bere­ketli eylesin” dedi. Sonra Ümm-i Dahdah çocuklarının yanma gidip, ağızlarındaki yemekte oldukları hurmaları ağızlarından ;ıkardı. Kucaklarında, ceplerinde olanları da bıraktırdı ve diğer bahçeye gittiler.

Hangi amellerin insanı Cennet’e götüreceği hususunda. Peygamber efendimiz bâzı hadîs-i şeriflerde şöyle buyurdular:

“Cennet seneden seneye Ramazân-ı şerifin gelmesi ile süslenir. Ramazan’ın ilk gecesi olunca arşın altından “Mesire” isminde bir rüzgâr eser, Cen­net ağaçlarının yapraklarını birbirine vurur. Cennet kapısının halkalarını sallar. Bunlardan, hiç bir zaman hiç bir kimsenin duymadığı çok güzel sesler duyulur. Cennet hurileri köşklere çıkarlar. Burçlar arasında dururlar. Sonra; “Allahü teâladan bizi isteyecek kimse yok mudur?” derler. Sonra (Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan’a); “Ey Rıdvan bu hangi gecedir!” derler. Rıdvan; “Evet bu gece Ramazân-ı şerifin ilk gecesidir, Allah-ü teâlâ Muhammed ümmetinden, oruç tutanlar için Cennet kapılarını bu gece açar” der. Allahü teâlâ da; “Ey Rıdvan, Cennet kapıla­rını aç. Ey Mâlik (Cehennem meleklerinin reisi) Cehennem kapılarını Muhammed ümmetinden oruç tutanlara kapa! Ey Cebrail! Yeryüzüne in. Şeytanları bağla, zincire vur. Denizlere sür. Habi-bimin ümmetinin oruçlarını bozmasın­lar” buyurur ve bir münâdinin, Ramazân-ı şerifin her gecesinde iste­yen yok mudur, vereyim. Mağfiret dile­yen yok mu, mağfiret edeyim. Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim” diye nida etmesini buyurur.”

“Her kim Ramazan orucunu tutar, haramdan ve iftiradan kaçınırsa, Allahü te&lâ ondan razı olur ve ona Cennet’leri vâcib kılar.”

“Cennet; Kur’ân-ı kerîm okuyan, açları doyuran, dilini muhafaza eden, Ramazân-ı şerif de oruç tutan dört kim­seyi şiddetle arzular.”

“Eğer Allahü teâlâ göklerin ve yerin konuşmalarına izin vermiş olsaydı, muhakkak onlar, Ramazân-ı şerif oru­cunu tutan kimseyi Cennet’le müjdelerlerdi.”

Resûlullah (s.a.v.), Aişe validemize (r.anhâ); Yâ Âişe! Cennet’in kapısını çal­maya devam et” buyurdu. Aişe validemiz (r.anhâ); “Ne ile ve nasıl devam edeyim yâ Resûlallah” diye sorunca, Resûl-i ekrem (s.a.v.); “Oruçla” diye cevap verdiler.

Resûlullah (s.a.v.); “Gözleri Allah kor­kusundan ağlayan kimseye Allahü teâlâ Cehennem’i haram kılar ve onu Cennet’e sokar. Cennet’te onun için iki bostan (iki bahçe) vardır” buyurdu ve Rah­man sûresi kırkaltıncı âyet-i kerîmeyi meâlen; “Kıyamet gününde hesap için Allahü teâlânın huzurunda duracağından kor­karak, O’na muhalefeti terkeden ve O’na itaate yönelen kimse için, iki Cennet vardır” okudu.

Resûluflah efendimiz hadîs-i şeriflerde buyurdu ki; “Ümmetimden, bir kardeşi­nin ihtiyâcını giderip onu sevindiren kimse, beni sevindirmiş olur. Kim beni sevindirirse Allahü tealayı sevindirmiş olur. Kim Allahü teâlâyı sevindirirse Allahü teâlâ onu Cennet’e koyar.”

“Kim Cennet için ağlarsa Cennet’e girer. Kim dünyâ için ağlarsa Cehennem’e girer, insanlar onun âhıret için ağladığını sanırlar. Halbuki dünyâ için ağlamaktadır.”

“Cennet’in yüksek derecelerine kavuşmak isteyen, saygısızlık yapana yumuşak davransın, zulmedeni affetsin, malını esirgeyene ihsanda bulunsun. Kendisini aramayan, sormayan ahbabını, akrabasını gözetsin.”

“Kim bir kimseyi Allah için sever ve; “Ben seni Allah için seviyorum” derse, ikisi de Cennet’e girer. Allah için seven kimse, sevdiği kimseden derece bakımından daha yüksektir.”

“Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikram ediniz!Akrabanızın haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız. Bunları yaparak selâmetle Cennet’e giriniz.”

“Ey Allah’ın Resulü! Cennet’e girmeme vesile olacak birşeyler söyler misiniz?” diye soran bir sahâbîye, Resûlullah efendimiz (s.a.v.); “Hoş sözlü olmak, selâm vermek ve yemek yedirmek” buyurdu.

“Cennet’e girmek isteyen uzun emel sahibi olmasın. Dünyâ isleri ile uğraşması ölümü unutturmasın. Haram işlemekte Allah’tan haya etsin.”

“insanların Cennet’e girmelerine en çok yardımcı olan; takva, Allah korkusu ve güzel ahlâktır.”