Cennetteki Köşkü ve Hûrisi - kainatingunesi.com

Cennetteki Köşkü ve Hûrisi

Beşinci Menâkıb:

Hazret-i Fahrül kevneyn [iki cihânın efendisi] ve Resûlüssekaleyn [insanların ve cinnin Peygamberi] Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir gün, sabâh nemâzını kıldıkdan sonra, mubârek arkasını mihrâba verip, Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerine teveccüh edip, buyurdular ki: (Hiç sizden bir kimse rü’yâ gördü mü.) Eshâbın cümlesi başlarını aşağı salıp, cevâb vermediler. Sonra kendileri buyurdular ki, (bu gece bir garîb rü’yâ gördüm.) Eshâb-ı güzîn, rü’yâyı anlatın, dinleyelim diye ricâ etdiler. Buyurdular ki, kendimi Cennetde gördüm. Cennetin etrâfını seyr ederken, bir büyük kasr gördüm. Yüksekliği yüz fersâh yol idi. [Bir fersâh 5760 metredir.] Buna göre her tarafı büyük idi. Hâtırıma bu düşünce geldi ki, bu âlî [yüksek] makâm, hangi Peygamberindir veyâ hangi Velînindir. Böyle düşünürken, bir kaç kimse gördüm. Yanlarına vardım, süâl eyledim ki, bu âlî [yüksek] makâm, acabâ Enbiyâdan, hangi Nebînindir. Onlar, dediler ki, hiçbir Peygamberin değildir. Belki arab evlâdından bir kimsenindir. Dedim, ben, arab evlâdındanım, benim olmasın. Dediler, Kureyşdendir. Ben de Kureyşdenim, dedim. Dediler, ümmet-i Muhammeddendir. Dedim, ben Muhammedim. Bana söyleyin ki, ümmetimin hangisinindir. Dediler, Çihâr yâr-i güzînden Ömer bin Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinindir. O kasrda olan hûrî ve gılmânın nihâyeti yokdu. Husûsî olarak içlerinde, yâ Ömer, sana mahsûs bir hûrî var idi, diller şerh edemez ve vasf da edemez. Lâkin senin gayretinden, asla yüzüne bakmadım, deyince, hazret-i Ömerin gözünden yaşlar akıp, yâ Resûlallah! Baksaydınız ve bana da vasflarını söyleseydiniz. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”; dergâh-ı izzetde ve Resûlullahın huzûrunda ne büyük sultândır. Mertebesi ne yüksekdir.