EHL-İ BEYT - kainatingunesi.com

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün aile fertleri. Mübarek zevceleri, kızı hazret-i Fâtıma ile hazret-i Ali ve bunların mübarek evlâdları olan hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn ve bunların da çocukları, kıyamete kadar gelecek torunlarının hepsi. Peygamberimizin temiz soyuna bağlı olduğu Hâşimoğullarına da Ehl-i beyt denir. Eshâb-ı kiramdan (radıyallahü anhüm) Selmân-ı Fârisî de Ehl-i beyt’ten sayıldı.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, Ehl-i beyte (yâni İmâm-ı Ali, Fâtıma-tüz-zehrâ ve İmâm-ı Hasen ve İmâm-ı Hüseyn’e) meâlen buyuruyor ki: “Allahü teâlâ sizlerden ricsi yâni her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irâde ediyor.” (Ahzâb sûresi: 33) Eshâb-ı kiram sordular: “Yâ Resûlallah! Ehl-i beyt kimlerdir?” O esnada, İmâm-ı Ali geldi. Mübarek paltoları altına aldılar. Sıra ile Fâtıma-tüz-zehrâ, İmâm-ı Hasen ve İmâm-ı Hüseyn geldi. Her birini bir tarafına alarak; “İşte bunlar, benim Ehl-i beytimdir” buyurdular. Bu yüksek zevata, Âl-i Aba ve Âl-i Resûl da denir.

Ehl-i beyt-i nebevîyi sevmek, âhırete îmân ile gitmeğe, son nefesde, selâmete kavuşmağa sebeb olur. Ehl-i beyti sevmek, her mü’mine farzdır. Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem, bir hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki: “Ehl-i beytim, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Onlara tâbi olan, selâmet bulur. Geri kalan helak olur.”

Ehl-i beyt-i nebevinin fazîlet ve kemâlâtı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmağa, medh etmeğe, insan gücü yetişmez. Onların kıymetleri ve büyüklükleri, ancak âyet-i kerîme ile anlaşılmaktadır. İmâm-ı Şafiî; “Ey Ehl-i beyt-i Resûl! Sizi sevmeği, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmce emrediyor. Namazlarında size dua etmeyenlerin namazlarının kabul olmaması; kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor” diyerek, bunu en güzel şekilde bildirmektedir.

Enes (radıyallahü anh) diyor ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme; “Ehl-i beytin içinden en çok kimi seviyorsunuz” diye sordular. “Hasen ile Hüseyn’i” buyurdu.

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) diyor ki: Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sizin iyileriniz, benden sonra, Ehl-i beytime iyilik edenlerdir.” İmâm-ı Ali diyor ki: Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Ehl-i beytime iyilik edenlere, kıyamet günü şefaat ederim.” Yine İmâm-ı Ali (radıyallahü anh) diyor ki: Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i beytimi ve Eshâbımı çok sevenlerdir.”

Peygamber efendimizin soyu, hazret-i Fâtıma’dan neşv ü nema buldu. Hazret-i Hasen’in çocuklarına ve torunlarına şerîf, hazret-i Hüseynin çocuklarına ve torunlarına seyyid denir. Peygamber efendimizin temiz kanını taşıyan seyyidler ve şerîfler, İslâm memleketlerinin bir çok yerlerinde yaşamaktadırlar.

İslâm âlimleri, Ehl-i beyt sevgisini son nefeste îmân ile gitmek için şart görmüşlerdir. Bunlarda, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin zerreleri vardır. Ehl-i beyte kıymet vermek, saygı göstermek her müslümanın vazîfesidir.

Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Bu fakirin babası, zahir ve bâtın ilimlerinde (yâni kalb ilimlerinde) çok âlim idi. Her zaman Ehl-i beyti sevmeği tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevginin, son nefesde îmânla gitmeğe çok yardımı vardır derdi. Vefat edecekleri zaman, bu fakîr yanlarında idim. Son anlarında şuurları azaldıkda,

kendilerine, bu nasihatlerini hatırlattım ve o sevginin nasıl te’sîr ettiğini sordum. O hâlde iken bile; “Ehl-i beyt sevgisinin deryasında yüzüyorum” buyurdular. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena eyledim. Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Âhıret kazançlarını, hep bu sermâye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, âdil, hâlis sevgilerini bilmiyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta ve âdil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete haricî damgasını basıyorlar. Bu zavallılar bilmiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında, bir de insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasîb olmuştur. Allahü teâlâ, o büyüklerin çalışmalarını bol bol mükâfatlandırsın! Âmîn.”

Peygamber efendimiz hadîs-i şerîflerde buyurdular ki:

“Benden sonra size iki şey bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız, yoldan çıkmazsınız. Birincisi ikincisinden daha büyüktür. Biri, Allahü teâlânın kitabı olan Kur’ân-ı kerîmdir ki, gökten yere kadar uzanmış sağlam bir iptir. İkincisi, Ehl-i beytimdir. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz. Bunlara uymayan benim yolumdan ayrılır.”

“Sizlere dîn-i İslâm-ı getirdiğim için bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i beytimi sevmenizi istiyorum.”

“Ümmetimden Ehl-i beytimi sevenlere şefaat edeceğim.”

MİSKİN, YETİM VE ESİRLERE İKRAM

İmâm-ı Hasen ve İmâm-ı Hüseyn (radıyallahü anhümâ) küçük iken hastalanmışlardı. Pederleri ve valideleri Fâtıma-tüz-zehrâ ve hizmetçileri Fıddâ, çocukları iyi olunca, oruç tutdular. Birinci gün, iftar için hazırladıkları yemeği, kapılarına gelen yetimlere vererek, iftar etmeden, ikinci günün orucuna başladılar O akşamın iftarlığını da, yine iftara yakın kapıya gelip; “Allah için bir şey verin!” diyen fakîr ve miskini ere verdiler. Yine iftar etmeden, üçüncü günün orucuna niyetlendiler. O akşam da, kapılarını çalan esirleri boş çevirmemek için iftarlıklarını gelenlere verdiler. Bunun üzerine, âyet-i kerîme gelerek, Allahü teâlâ meâlen buyurdu ki: “Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyamet gününden korktukları için, çok arzuladıkları ve canlarının istediği yemekleri miskin, yetîm ve esirlere verdiler. Biz bunları, Allahü teâlânın rızâsı için yedirdik. Sizden karşılık olarak bir teşekkür, bir şey beklemedik, bir şey istemeyiz dediler… Bunun için, cenâb-ı Hak, onlara şerâb-ı tahûr içirdi…” (insan sûresi: 7-9. 21).