HASTALIKTA NAMAZ - kainatingunesi.com

HASTALIKTA NAMAZ

Abdesti bozan şeyin bedenden çıkması, devamlı olursa, (Özr) denir. İdrâr, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması ve yaradan kan, sarı su akması, ağrıdan, şişten dolayı gözyaşı akması devamlı olunca, bu kimse ve istihâza kanı akan kadın, (Özr sahibi) olurlar. Tıkamakla, ilâc ile veya namazı oturarak yâhut îmâ ile kılarak, bunları durdurmaları lâzımdır. [İdrâr kaçıran erkek, idrâr yoluna arpa kadar nebâtî pamuk sokar. Sun’î pamuk kullanılırsa, elyâfı böbreklere gidip, iltihâb yapabilir. İdrâr yaparken, fitil kendiliğinden dışarı çıkar, gider. İdrâr çok kaçıyorsa, fazlası fitilden geçerek, dışarı sızar ve abdesti bozulur. Sızan idrârın çamaşırı kirletmemesi lâzımdır. Bunun için de, idrâr çıkan yere bez sarıp, köşesine bağlı ipi ile, sarılıp bağlanır. İpin serbest ucundaki ilmik, çengelli iğne ile dona rabt edilir. İdrâr çok kaçarsa, bezin içine pamuk da konabilir. İp ucundaki halka, iğneden zor çıkarsa, iğneye rabtiye teli takılıp, halka buna geçirilir. Halka bundan kolay çıkarılarak, üç defa muslukta yıkanır. İdrâr kaçıran kimse, cebinde üç, beş bez bulundurmalıdır. İpli bez hazırlamak için, (12×15) cm. ebatında bir bezin, bir köşesi bükülüp buraya 50 cm. kadar sicim bağlanır. İhtiyârlarda ve bazı hastalarda, zeker küçülüp, üzerine sarılı bez çıkıyor. Böyle kimseler, küçük naylon torbaya, mendil kadar bez yerleştirip, zeker ve husyeleri torbaya koyar. Torbanın ağzını bağlar. Beze dirhemden fazla idrâr sızar ise, abdest alırken, bez değiştirilir. Namaz vakti çıkınca, özr sahibinin abdesti bozulur. Vakit çıkmadan önce de, özre sebep olan şeyden başka bir sebep ile abdesti yine bozulur. Meselâ, burnu deliklerinin birinden kan gelmekte iken abdest alıp, sonra diğer delikten de akmaya başlasa, abdesti bozulur. Hanefîde ve şâfi’îde, (özr sahibi) olmak için, abdesti bozan şeyin, bir namaz vaktinde devamlı akması lâzımdır. Abdest alıp, o vaktin farzını kılacak kadar bir zamanda akmazsa, özr sahibi olmaz. Bir kimse özr sahibi olunca, sonraki namaz vakitlerinde, bir kere, bir damla bile gelse, özr sahibi olması, o vakitlerde de devam eder. Bir namaz vaktinde hiç gelmezse, özr sahibi olmak biter. Özre sebep olan necâset elbiseye dirhem miktârından fazla bulaşınca, tekrar bulaşmasına mani olmak mümkün ise, bulaşmış yeri yıkamak lâzım olur. (El-fıkh-u alel-mezâhib-il-erbe’a)da diyor ki, (Bir hastanın mâlikî mezhebine göre özr sahibi olması için, iki kavl vardır: Birinci kavle göre, abdesti bozan şeyin, bir namaz vaktinin yarısından fazla devam etmesi ve başladığı ve durduğu vakitlerinin belli olmaması lâzımdır. İkinci kavle göre, birinci kavldeki iki şart olmasa dahî, bu akıntılar başlayınca, hasta özr sahibi olur. Abdesti bozulmaz. Kesildiği vakit mâlûm olursa namaza duracağı zaman, abdest alması müstehab olur. Hanefîde ve şâfi’îde özr sahibi olamıyan hasta ve ihtiyâr, mâlikî mezhebinin ikinci kavlini taklîd eder.)

Gusül abdesti alınca, hasta olmaktan veya hastalığının şiddetlenmesinden yâhut uzamasından korkan teyemmüm eder. Bu korku, kendi tecrübeleri ile yâhut müslüman, âdil tabîbin söylemesi ile mâlûm olur. Fıskı, günah işlemesi dillere düşmüş olmıyan tabîbin sözü de kabûl edilir. Soğuk olup barınacak yer, suyu ısıtacak şey, şehirde hamâm parası bulamamak, hastalığa sebep olabilir. Hanefîde, bir teyemmüm ile, dilediği kadar farz kılabilir. Şâfi’îde ve mâlikîde her farz için yeniden teyemmüm eder.

Abdest azasının yarısında yara olan teyemmüm eder. Yara yarıdan azında ise, sağlamını yıkayıp, yarayı mesh eder. Gusülde, bütün beden bir uzv sayıldığı için, bütün bedenin yarısı yara ise teyemmüm eder. Yaralı yer, yarıdan az ise, sağlamını yıkayıp yaraları mesh eder. Yaraya mesh zarar verirse, sargıya mesh eder. Buna da zarar verirse, meshi terk eder. Abdestte ve gusülde, başa mesh zarar verirse, başı mesh etmez. Eli çolak [ekzema, yara] olup, su kullanamıyan teyemmüm eder. Yüzünü, kollarını yere, [kirecli, topraklı, taşlı duvara] sürer. Elleri ve ayakları kesik olanın yüzü de yara ise, namazı abdestsiz kılar. Abdest aldıracak kimse bulamıyan, teyemmüm eder. Çocuğu, kölesi, ücret ile tuttuğu kimse, yardıma mecbûrdurlar. Başkalarından da yardım ister. Fakat, onlar yardıma mecbûr değildir. Zevc ve zevce de, birbirlerine abdest aldırmaya mecbûr değildirler.

Kan aldırarak, sülük tutunarak, yara, çıban olarak, kemiği kırılarak veya incinerek sargı [pamuk, gaz bezi üzerine flaster, merhem] koyan, orasını soğuk, sıcak su ile yıkamaya veya mesh etmeye kâdir olamazsa, abdestte ve gusülde, bunların yarıdan fazlası üstüne bir kere mesh eder. Sargıyı çözmek zarar verirse, altındaki sağlam yerler yıkanmaz. Sargı aralarında görünen sağlam deri kısmları mesh edilir. Sargıyı abdestli olarak sarmak lâzım değildir. Meshden sonra, sargı değiştirilirse, üstüne başkası da sarılırsa, yenisine mesh lâzım olmaz.(Ni’met-i islâm)da diyor ki:

Ayakta duramıyan veya ayakta durunca, hastalığının uzayacağını çok zanneden hasta, namazını oturarak kılıp, rükû’ için bedenini biraz eğer. Sonra dikilip, sonra yere secde yapar. Kolayına geldiği gibi oturur. Diz çökmesi, bağdaş kurması, ihtibâ etmesi, yâni kaba etleri üzerine oturup kollarını dizlerinin etrâfına halka yapması câizdir. Baş, diş, göz ağrısı hastalık sayılır. Düşmana görünmek korkusu da, özrdür. Ayakta orucu, abdesti bozulan da oturarak kılar. Bir şeye dayanarak ayakta durabilen, dayanarak kılar. Ayakta fazla duramıyan, iftitâh tekbîrini ayakta alıp, ağrı hâsıl olunca oturarak devam eder.

Yere secde yapmaktan âciz olan, ayakta okuyup, rükû’ ve secde için oturarak îmâ eder. Oturup rükû’ için biraz, secde için daha çok eğilir. Bedenini eğemiyen, başını eğer. Birşey üzerine secde etmesi lâzım değildir. Birşey üzerine secde ederse, secde için, rükû’dan fazla eğilmiş ise, namazı sahih olursa da, mekruhtur. Dayanarak oturmak mümkün iken, yatarak îmâ câiz olmaz. Peygamberimiz, bir hastanın, önüne yastık koyup, yastık üzerine secde ettiğini görerek, yastığı alıp atmış. Hasta, önüne tahta koymuş. Onu da atmış ve (Müktedir isen, erd üzerinde [yâni alnını toprağa koyarak] kıl! Buna gücün yetmezse, îmâ et ve secde için, rükû’dan daha çok eğil!) buyurmuştur. (Bahr-ür-râık)da bildirildiği üzere, Âli İmrân sûresinin yüzdoksanbirinci âyet-i kerimesi, (Namazı, gücü yeten ayakta kılar. Âciz olan oturarak kılar. Bundan da âciz olan, yatarak kılar) demektir. İmrân bin Husayn hasta olunca, Resûlullah buna, (Ayakta kıl! Gücün yetmezse, oturarak kıl! Buna da kudretin olmazsa, yan veya sırt üstü yatarak kıl!) buyurdu. [Görülüyor ki, ayakta duramıyan hasta, oturarak kılar. Oturamıyan, yatarak kılar. Herhangi bir şekilde oturamıyan, yatarak kılar. Yerde oturabilen hastanın ve otobüste, tayyârede gidenin, koltukta, sandalyada kılması câiz değildir. Cemaate gidince ayakta kılamıyan, evinde ayakta kılar. Yirmi şeyden birinin bulunması, cemaate gitmemek için özr olur: Yağmur, şiddetli sıcak ve soğuk, canına veya malına saldıracak düşman korkusu, arkadaşlarının gidip yolda yalnız kalmaktan korkmak, havanın çok karanlık olması, fakir borçlunun yakalanıp habs olunmaktan korkması, kör olmak, yürüyemiyecek felci olması, bir ayağı kesik olmak, hasta, kötürüm olmak, çamur, yürüyememek, yürüyemiyen ihtiyâr, nâdir bulunan fıkh dersini kaçırmak, sevdiği yemeyi kaçırmak korkusu, yolculuğa hareket hâlinde olmak, yerine bırakacak kimse bulunmıyan hasta bakıcı, gece şiddetli rüzgâr, halâya gitmek için sıkışmak. Hastalığının artmasından veya uzamasından korkan hasta ve hastası bakımsız kalacak olan hasta bakıcı ve çok ihtiyârlıktan yürümesi güç olmak, Cuma namazına gitmemek için özrdür. Cemaate yürüyerek gidip gelmek, vâsıtaya binerek gitmekten eftaldir. Câmide sandalyada, koltukta oturarak, îmâ ile kılmak câiz değildir. İslâmiyetin bildirmediği şekilde ibâdet yapmak (Bid’at) olur. Bid’at işlemenin büyük günah olduğu fıkh kitaplarında yazılıdır.]

Kıbleye dönemiyen hasta, kolayına gelen cihete doğru kılar. Sırt üstü yatanın başı altına birşey konarak, yüzü kıbleye karşı yapılır. Dizlerini dikmesi iyi olur. Başı ile îmâ edemiyenin namazı kazaya bırakması câiz olur. Namaz arasında hasta olan, gücü yettiği şekilde devam eder. Yerde oturarak kılan hasta, namazda iyi olursa, ayakta kılarak devam eder. Aklı, şu’ûru giden namaz kılmaz. Beş vakit geçmeden iyi olursa, beş vakti kaza eder. Altı namaz geçerse, hiç kaza etmez.

Îmâ ile de olsa, kılınmıyan namazı acele kaza etmek farzdır. Kaza etmeye vakit bulmadan ölüm hâline gelirse, kılmadığı namazların iskâtı için, bıraktığı maldan fidye verilmesini vasıyet etmek vâcib olmaz. Kaza edecek zaman sıhhat bulursa, vasıyet vâcib olur. Vasıyet etmezse, velîsinin hattâ yabancının kendi malından iskât yapması câiz olur denilmiştir. (Ni’met-i islâm)ın yazısı tamam oldu.

Ve dahî, hadis-i şerifte şöyle gelmiştir: (İnsana yoksulluk, yirmidört şeyden gelir:

1- Zarûret olmadan ayakta bevl etmek.

2- Cünüb olarak taâm yimek.

3- Ekmek ufağını, hor görüp basmak.

4- Soğan ve sarmısak kabuklarını ateşe atmak.

5- Büyüklerin önünde yürümek.

6- Babasını ve anasını adiyle çağırmak.

7- Ağaç ve süpürge çöpü ile dişini karıştırmak.

8- Elini balçıkla yıkamak.

9- Eşik üzerine oturmak.

10- Bevl ettiği yerde, abdest almak.

11- Çanağı ve çömleği, yıkamadan taâm koymak.

12- Esvâbını üstünde dikmek.

13- Aç iken soğan yimek.

14- Yüzünü eteği ile silmek.

15- Evinde örümcek bırakmak.

16- Sabah namazını kılınca mescidden acele çıkmak.

17- Pazara, erken gidip, geç dönmek.

18- Yoksul kimseden ekmek satın almak.

19- Babaya ve anaya, kötü duâda bulunmak.

20- Çıplak yatmak.

21- Kap kaçağı, örtüsüz bırakmak.

22- Çırağı, mumu üfleyerek söndürmek.

23- Her şeyi, bismillah demeden işlemek.

24- Şalvarını ayakta giymek.)

Bir kimse yatacağı vakit, (İnnâ a’taynâ) sûresini okusa ve sonra, (Yâ Rabbî! Beni sabah namazına vaktiyle uyandır) derse, Biiznillâhi teâlâ, o kimse, sabah namazına, vaktiyle uyanır.

Ne bahtiyâr, o kişi kim, okuduğu Kur’an ola!

Ezan, ikâmet duyunca, gönlü dolu îman ola!