Huneyn gazâsı - kainatingunesi.com

Huneyn gazâsı

Server-i âlemlerin sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz  Mekke’yi fethetmek niyetiyle Medîne’den çıktıkları zaman Mekke çevresinde oturan hevâzin ve sakif ismindeki iki büyük kabîle Müslümanlar bizim üzerimize yürüyecek zannı ile savaşmak için hazırlık yapmaya başladılar. Âlemlerin efendisinin Mekke i fethetmek için geldiğini öğrendiklerinde biraz rahatlamışlarsa da; “kureyşlilerden sonra sıra muhakkak bize gelecektir.” Düşüncesiyle hazırlıklarına hız verdiler. Ayrıca; “Yemin ederiz ki Müslümanlar iyi çarpışan bir kavimle karşılaşmadılar. O bizim üzerimize yürümeden biz onun üzerine yürüyelim de harb etmek nasıl olurmuş gösterelim” dediler. Hevâzin reisi mâlik Bin Avf kumandasında yirmin kişilik çok güçlü bir orduyla harekete geçtiler. Askerlerinin cesâretini artırmak ve zoru görünce kaçmamaları için bütün kıymetli mallarını , kadın ve çocukların da berâber götürüyorlardı.

Bu haber kısa zamanda Mekke’de duyuldu. Fahri kâinât efendimiz haberin doğruluğunu anlamak için Abdullah Bin ebi hadret’i ( r.anh ) hevâzin kabîlesine gönderdi. Hazret-i Abdullah kılık kıyâfetini değiştirerek düşmanın içine girdi. Fikirlerini ve hareket tarzlarını öğrenip durumu hemen sevgili peygamberimize bildirdi.

Resulü Ekrem efendimiz derhal şanlı eshâbını topladı. Mekke’ye 20 yaşındaki Attab Bin esit Hazretlerini vâli yaparak süratle yola çıktı. OnikiBin kişilik bir ordusu ile müşrik hâvezin ve sakif kabîlelerini karargâhlarında bastırmak istiyorlardı. Mücahitlerin sancağını Hazret-i ali taşıyor. Öncü kuvvetlerin kumandanlığını da hâlid Bin velid Hazretleri yapıyordu. Âlemlerin efendisi mühferini ve üst üste zırhı giymiş düldül ismindeki katırına Binmişti. Şevvâl ayının 11. günü huneyn vâdisine varıldı. O gece serveri âlemlerin efendimiz ordusunu teftiş edip harf düzenine soktu. Sabah namazını kıldırdıktan sonra harekete geçti.

Müşriklerin kumandanı geceden istifâde huneyn vâdisinin iki yamacına ordusunu yerleştirmiş pusu kurmuştu. Önde birlikleri ile giden Hâlid Bin velid hazretleri pusudan habersiz geçide doğru atını sürmüştü. Sabah alaca karanlığı düşmanı görmeye engelliyordu. Bir anda Binlerce ok mücahitlerin üzerine yağmaya başladı. Bu beklenmedik ok yağmurundan kurtulmak için Mücâhidler geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Bu hızlı geri dönüş arkadan gelen askerlerin düzenini karıştırdı. Onlarda geri çekilmek için dönüş yaptığında 20 Bin kişilik düşman birliklerinin sel gibi vâdiye akmaya başladığı görüldü. Sevgili Peygamberimiz tek başına hücuma kalkan müşriklere doğru ileri atıldı. yalnız Hazret-i Abbâs, Hazret-i Ebû Bekir ve 100 kadar kahraman sahâbi ölmeyi göze alıp Resûl-i Ekrem efendimize yetiştiler. Vücutlarını Sevgili Peygamberimize kalkan yaptılar. Hazret-i abbâs katırın dizgini süfyân Bin hâris Hazretleride üzengisini tutarak hızını kesmeye Resulullah efendimizin düşman birliklerinin arasına dalmasına mâni olmaya çalışıyorlardı. Âlemlerin efendisi Allahü teâlânın dinini yok olacağına üzüldüğünden; “Yâ abbâs sen onlara Medîneliler ey semüre ağacının altında biat eden sahâbiler diyerek seslen.” buyurdu. Hazret-i abbâs iri yapılı ve heybetli idi. Bağırdığı zaman sesi çok uzaklardan duyulurdu. Bütün gücü ile; “Ey Medîneliler, es-semüre ağacının altında peygamberimize söz veren eshâb dağılmayınız. Buraya toplanınız.” diye bağırdı. Bunu işiten eshâbı kirâm geri dönmek istediler. Fakat hayvanlarının pek ziyâde ürkmesi geri dönmelerine mâni oluyordu. Nihayet zırhını kılıcını mızrağını alıp hayvanlarından kendilerini atmak mecburiyetinde kaldılar. Süratle Resulullah efendimizin yanına yetişip düşmanla müthiş bir çarpışmaya girdiler. “Allahü ekber! Allahü ekber!”  sadâları yeri göğü inletiyor düşmanı korkutup dehşete düşürüyorlardı. Bedrde uhudda hendekte ve hayberde pek büyük kahramanlık gösteren eshâb bilhassa Hazret-i ali Ebû dücâne zübeyr Bin avvâm ( r.anhüm ) döne döne çarpışıyor düşmanı saf dışı edip, geri püskürtüyorlardı. Âlemlerin efendisi eshâbının canla başla yaptığı bu çarpışmayı takip ediyor mübârek dudaklarından; “Allahım bize yardımını indir. Şüphesiz sen onların bize gâlip gelmesini istemezsin.” duâları işitiliyordu. Sevgili peygamberimiz Allahü teâlâya olan yalvarmaları arasında yerden bir avuç kum aldı; “Yüzleri kara olsun.” buyurarak müşriklerin üzerine savurdu. Sevgili peygamberimizin bir mucizesi olarak, düşman askerlerinden gözlerine kum dolmadık kimse kalmadı. Meleklerde yardıma gelmişti. Peygamber efendimiz; “Allahü teâlâya and olsun ki onlar bozguna uğradılar.” Buyurdular. Müşrikler bozulmaya geri dönüp kaçmaya başlamışlardı. Geri döndükçe peşlerinde şanlı sahâbileri görüyorlar. Harb meydanına getirdikleri hanımlarını çocuklarını ve mallarını bırakarak son süratle kaçıyorlardı.

Harp meydanında 70 ölü 6 Bin esir ve hadsiz hesapsız mal bırakmışlardı. Kaçanların bir kısmı tâif kalesine sığındı. Bir kısmıda Nahle’ye Evtas’a gittiler. Kumandanları mâlik Bin Avf tâife sığınanlar arasında idi. Eshâbı kirâm onları bir müddet tâkip etti. Evtas’ta yine şiddetli çarpışmalar oldu. Düşman yine bozguna uğradı.

Bu gazâda Allahü teâlânın izni Resullullah Sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin himmedi bereketi ve zaferiyle Müslümanların olmuştu. 4 şehid verilmiş bazı sahâbelerde yaralanmıştı. Hâlid Bin velid Hazretlerinin de yaralı olduğunu işiten Sevgili Peygamberimiz onu yanına varmış yarasını mübârek elleriyle sıvazlayınca yara ânında iyi olmuştu.

Kâinâtın sultânı Sallallahü aleyhi ve sellem tâife kaçan düşmanın da üzerine yürüyerek kesin neticeyi almak istiyordu. Mekke’ye yakın olan bu kale küfrün son ve fakat en muhkem kalelerinden biriydi. Peygamber efendimiz hicretten önce tâife gelip 1 ay onlara nasihat etmişti. Fakat tâifliler Âlemlerin efendisine görülmedik işkence ve zulümlerde bulunmuşlardı. Hattâ mübârek ayaklarını kan içinde bırakmışlardı. Efendimiz burada zeyt Bin hârise hazretleriyle hayatının ensâr acıklı ve ens ısdıraplı günlerini yaşamıştı. Sevgili Peygamber hâlid Bin velid Hazretlerini önden gönderdi. Şanlı eshâbıyla kendileri arkada tâif önlerine geldiler. Sakif kabîlesi muhkem olan kalelerine önceden bol miktarda yiyecek depo etmişti. Eshâbı kirâmın geldiği görünce kapıları kapatıp savunmaya geçtiler. Kalenin yakınlarına kadar sokulan mücahitlere ok atışları ile karşılık veriyorlardı. Ve savaş bu şekilde devam ediyordu. Tâifliler bir türlü kaleden çıkıpta meydanda, göğüs göğüse çarpışmaya cesaret edemiyorlardı.

Eshâbı kirâmdan bazıları kalenin içine mancınıkla taş atılmasını teklif ettiler. Peygamber efendimiz mancınıklar yaptırdı. Onlarla müşriklere taş attırarak muhâsaraya devâm etti eshâbı kirâm canla başla uğraşıyor bir an önce kaleyi fethetmeye çalışıyorlardı. Bu arada on dört sahâbi şehâdet mertebesine kavuşmuştu. Fakat kalenin çok muhkim olması fethi engelliyordu.

Muhâsaranın yirminci gününe doğru bir gece Resulu Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, rüyâsında kendisine hediye edilen bir kap dolusu tereyağının bir horoz tarafından gagalanıp yere döküldüğünü gördü. Bunu tâif’in bu sene fethedilmeyeceğine yorarak muhâsarayı kaldırdı.

Merhamet deryâsı olan Sevgili Peygamberimiz bundan 8 sene önce kendisine eziyet eden tâifliler için izin verirsen şu dağları başlarına çevireyim diyen meleğe; “Ben âlemlere rahmet olarak gönderildim. İsteğim tek şey Allah’ü teâlânın bu müşriklerin zulmünden hak teâlâya hiçbir ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarılması.” buyurulmuştu. Şimdide merhamet buyururup; “Yâ rabbi sakiflilere doğru yolu göster onları bize getir.” diye duâ ediyordu.

Habibi Ekrem efendimiz eshâbı ile tâiften ayrılıp hüneynde ele geçirilen esirler ve ganimetlerin toplandığı cirâneye geldi. 6 Bin esirin yanı sıra yirmi Bin ziyade büyük, ve kırk Binden ziyâde de küçük baş hayvan ile hesapsız zinet eşyâsı ganimet alınmıştı. Onları halk sahibi mücâhidlere paylaştırmıştı. O sırada hevâsin kabîlesinden bir heyetin huzura kabul edilmek için istirhâmda bulundukları öğrenildi. Sevgili Peygamberimiz onları kabul etti. Heyet hevâzin kabîlesini toptan müslüman olduğunu bildirince Âlemlerin efendisi çok memnun olmuşlardı. Bunun üzerine kendisine düşen esirleri derhal âzâd edip geri verdi. Eshâbı kirâmda aynı şekilde Sevgili Peygamberimizi takip etti. Resûlullah efendimizin bir merhameti bir anda altı Bin esirin hürriyetine kavuşmasına sebep olmuştu. Bu haber tâife sığınan hevâzın kabîlesinin reisi mâlik Bin Avf ulaştırıldığında o da gelip müslüman olmuştur. Peygamber efendimiz onu ihsanlara boğmuştu.

Artık burada yapılacak iş kalmamıştı. Kâinâtın sultânı her zaman olduğu gibi muzaffer olarak eshâbı ile Mekke’ye döndü. attâb Bin esid’i ( r.anh ) Mekke’ye vâli yaptı. Muâz Bin cebel Hazretlerini de din işlerini öğretmek için bıraktı. Kâbe-i muazzamı tavaf edip ümresini yaptıktan sonra şanlı eshâbı ile tekrar Medîne’nin yolunu tuttular.

Bir sene sonra tâiflileri Müslüman olmak için altı kişilik bir heyeti Medîne’ye Sevgili Peygamberimizin huzuruna gönderdiler. Âlemlerin efendisi bir sene önce tâif’ten ayrılırken; “Yâ rabbi sâkiflilere doğru yolu göster onları bize getir.” diye duâ etmişti. İşte şimde sâkifliler Müslüman olmak için gelmişlerdi. Resulu Ekrem efendimiz onların Müslüman olmalarına çok sevinip kendilerine bazı imtiyazlar verip tâife gönderdi. Başlarına Osman Bin ebil Âs hazretlerine vâli tâyin eyledi.