İftitâh Tekbirinin Fazîletleri - kainatingunesi.com

İftitâh Tekbirinin Fazîletleri

Bir kimse, iftitâh tekbirini imâm ile berâber alırsa, sonbahar günlerinde, ağaçların yaprakları, rüzgâr estikçe ne şekilde dökülürse, o kişinin günâhları da öylece dökülür. Birgün, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” namaz kılarken, bir kimse sabâh namazında, iftitâh tekbîrine yetişemedi. Bir kul âzâd etdi. Ondan sonra gelip Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” sordu: “Yâ Resûlallah! Ben bugün, iftitâh tekbîrine yetişemedim. Bir kul âzâd etdim. Acabâ iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olabildim mi?” Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Ebû Bekr-i Sıddıka “radıyallahü anh”, (Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîrinin hakkında?) diye sordu. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Yâ Resûlallah! Kırk deveye mâlik olsam, kırkının da yükü cevâhir olsa, cümlesini fakirlere tasadduk etsem, yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam). Ondan sonra, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yâ Ömer! Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîrinin hakkında?) dedikte, Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, (Yâ Resûlallah! Mekke ve Medîne arası dolu devem olsa ve bunların yükleri cevâhir olsa, cümlesini fakirlere tasadduk etsem, yine imâm ile berâber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam) dedi. Ondan sonra, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yâ Osman sen ne dersin, bu iftitâh tekbîri hakkında?) dedikte, Hazret-i Osman zin-nûreyn “radıyallahü anh” (Yâ Resûlallah! Gece iki rek’at namaz kılsam, her birinde, Kur’ân-ı azîm-üş-şânı hatm eylesem, yine imâm ile berâber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam) dedi. Ondan sonra, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri, (Yâ Alî! Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîri hakkında?) dedikte, Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh”: (Yâ Resûlallah! Magrib ile maşrik arası küffar ile dolu olsa, Rabbim bana kuvvet verse, cümlesini kırıp öldürsem, yine imâm ile alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam) dedi. Ondan sonra, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri: (Ey benim ümmet ve Eshâbım! Yedi kat yerler ve yedi kat gökler kâğıt olsa ve deryalar mürekkep olsa ve bütün ağaçlar kalem olsa ve bütün melekler kâtip olsalar ve kıyâmete kadar yazsalar, yine imâm ile alınan iftitâh tekbîrinin sevâbını yazamazlar) diye buyurdu.

Menkıbe: Saraya Yapılan Mescid

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin talebesi İmâm-ı Ebû Yûsüf “rahmetullahi aleyh”, Hârun Reşîd zamanında kâdı idi. Birgün Hârun Reşîdin yanında iken, bir kimse diğerinden davacı oldu. Hârun Reşîdin vezîri de, ben şahidim dedi. İmâm-ı Ebû Yûsüf, vezîrin şâhitliğini kabul etmedi. Halîfe, niçin vezîrin şâhitliğini kabul etmiyorsun, dedi. İmâm, bir gün ona iş buyurmuştunuz. O da size, ben sizin kulunuz, kölenizim demişti. Eğer doğru söylediyse, kölenin şâhitliği makbul değildir. Yalan söylediyse, yalancının şâhitliği de dinlenmez buyurdu. Halîfe, ben şahitlik edersem, kabul eder misin? dedi. Hayır, etmem buyurdu. Niçin? dedi. Sen namazı cemâat ile kılmıyorsun, buyurdu. Ben müslümanların işleri ile meşgulüm dedi. İmâm, Hâlıka tâatın olduğu yerde, mahlûka itâat edilmez buyurdu. Halîfe, doğru söylüyorsun dedi ve sarayında mescid yapılmasını emretti. Müezzin ve imâm tâyin edildi ve ondan sonra namazı hep cemâat ile kıldı.