İLM-İ AHLÂK ve İSLÂMİYETTE AHLÂK TERBİYESİ - kainatingunesi.com

İLM-İ AHLÂK ve İSLÂMİYETTE AHLÂK TERBİYESİ

Kalb ile ruhun hâllerini ve işlerini bildiren ilme (Ahlâk ilmi) denir. İnsan yalnız başına iken, bu hâller ve işler dokuz bâb olarak bildirilmiştir. [Biz, kitabımıza, bunlardan yalnız altı bâbı aldık.]

BİRİNCİ BÂB

Burada huyların nev’leri, iyi ve fena şeyler bildirilecektir. Huy, kalb ile ruhun melekesi, yâni alışkanlığı demektir. Bu alışkanlık ile, düşünmeye lüzûm kalmadan iş yaparlar. Yerleşmiş olan huya (Meleke) denir. Geçici olan huya (Hâl) denir. Meselâ gülmek, utanmak, birer hâldir. Cömerdlik, cesaret, birer melekedir. Ahlâk, yâni huy deyince, meleke anlaşılır. Bâzan hayr işlemek huy değildir. Her zaman hayr işlerse, cömerd huylu denir. Her zaman, fakat kendini zorlıyarak yaparsa, yine cömerd huylu olmaz. Kolaylıkla, seve seve yaparsa, huy denir.

Huy, iyi veya kötü iş yapmaya sebep olur. Yâhut da, iyi ve kötü olmıyan şeye sebep olur. Birincisine (Fazîlet) veya iyi ahlâk denir. Cömerdlik, şecâ’at yâni yiğitlik, yumuşaklık böyledir. İkincisine (Rezâlet) veya kötü ahlâk denir. Hasîslik ve erkekler için korkaklık böyledir. Üçüncüsüne fazîlet de, rezâlet de denmez. (Sanat) deniliyor. Terzilik, çiftçilik böyledir. Bu kitapta birincisi ve ikincisi zikredilecektir.

Kalbin ve ruhun iki kuvveti olduğunu mukaddemenin son sayfasında bildirmiştik. Birincisi, (Kuvve-i âlime) ve (Müdrike) denilen (anlama kuvveti) idi. Bu kuvvete, (Nutk) ve (Akıl) demiştik. Bu kuvvet ile, aklın erdiği şeyleri anlarlar. İkincisi, hareket ettiren (Kuvve-i âmile), (yapıcı kuvveti) idi. Her iki kuvvet de ikiye ayrılır. Aklın birinci kısmına (Hikmet-i nazarî), ikinci kısmına (Hikmet-i amelî) denir. Yapıcı kuvvetin birinci kısmına (Şehvet) denir ki, zevkli, tatlı şeylere kavuşmak istiyen kuvvettir. İkinci kısmına (Gadap) denir ki, beğenmediği şeylerden uzaklaştırmak istiyen kuvvettir. Bu dört kuvvetten muhtelif işler meydana gelir. Bu işler akla uygun, güzel, noksan olmaktan ve aşırı olmaktan kurtulmuş olursa, bunları yapan huy fazîlet olur. Noksan veya aşırı olan işleri yapan huy, rezâlet olur. Aklın nazarî kuvveti iyi olursa, o huya (Hikmet) denir. İkinci kuvveti olan (Hikmet-i amelî) kuvveti iyi olursa, o huya (Adalet) denir. Kalbin ve ruhun, yapıcı kuvvetlerinin şehvânî kuvveti iyi olursa, o huya (İffet) denir. Gadabî kısmı iyi olursa, o huya (Şecâ’at) denir. İyiliklerin başı, bu dört huydur. Adaletin azı çoğu olmaz. Diğer üçünün aşırı ve noksan olmaları, rezâlet olur. Hikmetin aşırısı (Cerbeze) yâni, ukalâlıktır. Noksan olması ise; (Belâdet), yâni kalın kafalılıktır. Adaletin aşırısı ve noksanı olmaz. Yalnız zıddı, tersi olur ki, bu da (Zulüm)dür. İffetin aşırısı (Fücûr) yâni (Sefâhet)dir. Noksan olması ise (Humûd) yâni durgunluktur. Şecâ’atin aşırısı (Tehevvür) yâni saldırmaktır. Noksanı, korkaklıktır. Ahlâkın bu nev’leri, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin (İhyâ) kitabında böyle tarif edilmiştir. Abdülganî Nablüsînin (Hadîkat-ün-Nediyye) kitabında da yazılıdır. [Abdülganî Nablüsî, 1143 [m. 1731]de Şâmda vefât etti.] Bu kitap, arabî olup, İstanbulda, (Hakîkat Kitabevi) tarafından, ofset yolu ile bastırılmıştır. Bazılarına göre hikmet, iffet ve şecâ’at bir araya gelince (adalet) olur.

Cerbeze huylu kimse, ruhun kuvveti olan aklını, hiyle, dedikodu, maskaralık yapmak için kullanır. Belâdet huylu kimse, hakîkatları anlıyamaz. İyi, kötü şeyleri birbirinden ayıramaz. Tehevvür huylu kimse, kendini tehlikelere atar. Kuvvetli düşmanla döğüşmeye kalkar. Korkak olan adam, sabr edemez. Dayanamaz. Hakkını arayamaz. Fücûr huylu olan kimse, yimekte, içmekte ve evlenmekte mekruhlara ve haramlara sapar. Çirkin, kötü işlerden zevk alır. Humûd huylu olan kimse de, helâl olan zevkleri, meşru olan arzuları terk eder. Yâ kendi helâk olur, yâhut nesli kesilir.

İnsanlarda bulunan bütün güzel ahlâk, yukarıda bildirilen dört iyi ana huydan doğar. Herkes bu dört huy ile öğünür. Hattâ, soyu ile, yakınları ile iftihâr eden kimseler, onlarda bu huylar bulunduğu için öğünürler.