Îsâ aleyhisselâmın ref’i (göğe çıka­rılması) - kainatingunesi.com

Îsâ aleyhisselâmın ref’i (göğe çıka­rılması)

 Îsâ aleyhisselâm, İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. İsrâiloğulları daha önce kendilerine Musa aleyhisselâmın getirdiği hak dîne uymakta gevşeklik gösterdi­ler. Pek çok itirazda bulundular, hattâ doğru yoldan tamamen ayrıldılar. Musa aleyhisselâmdan sonra da nebîler gönderildi. Bu nebi­ler, Isrâiloğullarını Musa aleyhisselâmın bildir­diği dîne uymaları için uyarıp, tebliğde bulun­dular. İsrâiloğulları bunları dinlemediği gibi, pek çoğunu da şehid ettiler. İsrâiloğullarının bütün bu isyanları ve azgınlıkları; bâzan zulüm ile öldürülmelerine, bâzan da esir edilip zillet içinde yaşamalarına sebep oldu.

Îsâ aleyhisselâma peygamberliği bildirildiği sırada da İsrâiloğulları dağınık bir şekilde ve zillet içinde yaşıyorlardı. Hattâ kendilerini kur­taracak bir peygamber bekliyorlardı. Bekle­dikleri bu peygamberin, mücadeleci, tuttuğunu koparan, çok şiddetli, kavgacı, yahudileri diğer milletlerin esaretinden kurta­racak olan bir şahsiyet olmasını umuyorlardı. Îsâ aleyhisselâm, onları hidâyete kavuşturmak için gönderilip, vazifelendirilince, İsrâiloğul­ları ona inanmadılar. Onu çok yumuşak buldular.

Kurtarıcı olarak gelen Îsâ aleyhisselâm, dünyâda sulh ve selâmet hisleri yerleştirmeye, insanları birbirleriyle barıştırmaya çalıştı. Yahudilere, sapık yolda olduklarını ve bundan dönmelerini söyledi. İbâdet olarak yaptıkları şeylerin gerçek ibâdet olmadığını ve ahlâkları­nın bozukluğunu bildirdi. Kendisine tâbi olma­larını ve sâdece gösterdiği yolun doğru olduğunu söyledi, Îsâ aleyhisselâma inanma­yan yahudiler, sonunda onu öldürmeye kalkıştılar. Fakat Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâmı diri olarak semâya kaldırdı.

Yahudilerin, Îsâ aleyhisselâmı öldürmeye teşebbüsleri ve Îsâ aleyhisselâmın semâya kaldırılmasının keyfiyeti hususunda farklı riva­yetler vardır:

İbn-i Abbâs’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Yahudilerden bir cemâat, Îsâ aleyhisselâm ve annesi Hz. Meryem’e dil uzattılar. Îsâ aleyhis­selâm bunu duyunca onlar hakkında; “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen beni “Ol” kelimen ile yarattın. Bana ve anneme dil uzatanlara lanet eyle” diye bedduada bulundu. Allahü teâlâ, onun bu duasını kabul eyledi. Hz. Îsâ’ya ve annesine dil uzatanları maymun ve domuza çevirdi. Bu durumu gören yahudiler, hâdiseyi aralarında görüştüler. Hep­si Hz. Îsâ’yı Öldürmek üzere anlaştılar. Hz. Îsâ’yı aramaya başladılar. Îsâ aleyhisselâmın ha­varilerinden biri olan Yehûdâ (Judas), birkaç kuruş karşılığı Îsâ aleyhisselâmın yerini onlara haber verdi, Îsâ aleyhisselâmı yakalamak için yahudülerle beraber eve girince, Allahü teâlâ, Yehûdâ’yı Îsâ aleyhisselâma benzetti. Yahudi­ler de, onu Îsâ aleyhisselâm diye yakaladılar. Öldürüp astılar. Îsâ aleyhisselâm da göğe kal­dırıldı. Bu sırada 33 yaşında idi.

Hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın haça geri­lip, orada öldüğüne, fakat sonra dirilip göke çıktığına; müslümanlar ise, Îsâ aleyhisselâmın haça gerilmediğine, doğrudan doğruya göke kaldırıldığına inanırlar.

Yahudiler, Îsâ aleyhisselâma benzetilen şahsı yakalayıp, Îsâ aleyhisselâm diye öldür­dükten sonra; “Eğer bu Îsâ (aleyhisselâm) ise, bizim arkadaşımız nerede? Şayet, bu bizim arkadaşımız ise, Îsâ aleyhisselâm nerede?” dediler. İşte bu, yahudilerin Îsâ aleyhisselâm hakkındaki ihtilaflarıdır. Bu hususda şüpheye düştüler. “Yüzü ona benziyor, bedeni o değil” dediler.

Bu hususda, Kur’ân-ı kerîmde Tevrat’ı değiştiren İsrâiloğullarının inkârları ve isyan­ları sebebiyle lanete uğradıkları meâlen şöyle bildirildi: “Bu, (onları lanetlememiz) bir de inkârlarından, Meryem’e büyük ifti­rada bulunmalarında, Allah’ın resulü Meryem oğlu Îsâ’yı; “Öldürdük” deme­lerinden ötürüdür. Yoksa, onu öldür­mediler ve haça germediler, fakat onlara öyle göründü. (Onlardan biri Îsâ (a.s.) şeklinde kendilerine gösterildi ve bu adam öldürüldü.) Bu hususta ihtilâf eden­lerin bilgileri ancak zan etmekten ibarettir.

Onu asmadılar, onu öldürmediler. (Onların Îsâ aleyhisselâmı öldürmeleri, iddia ettikleri gibi, asla meydana gelmemiştir. Veya onların, onu öldürmeleri, kendileri yanında kat’î olarak sabit değildir. Onların; “Biz Îsâ’yı öldürdük” demeleri zan iledir. Fakat bu bir ha­kikat değildir. Yâhud onlar öldürdükleri şahsın Îsâ aleyhisselâm olduğunu kat’î bir şekilde bi­lip öldürmemişlerdir.) Bilakis, Allahü teâ­lâ, onu kendi katına yükseltti.

Allahü teâlâ her şeye kadirdir, (yahudilerden intikamını alır. Dilediği şeyde O’na kimse mâni olamaz.) Hakimdir, (yahudiler üzerine lanet ve gadabı ile hükmetti. Nitekim, onlara Yentıyûnus bin Esbisyânûs Rûmî’yi musallat etti. O, pek çok yahudiyi topluca öldürdü. Yâhud, Îsâ aleyhisselâmı yahudilerden kurtarıp, onu kendi katına yükseltmesine dâir tedbirinde hikmet sahibidir.)” (NÎsâ süresi: 157, 158)

Îsâ aleyhisselâmın diri olarak göke çıkarıl­ması hususunda Al-i İmrân sûresinde de şöyle buyrûlmaktadır: “Yahudiler (Îsâ aleyhisselâmı öldürmek için) hileye saptılar. Allah da (Îsâ aleyhisselâmı göke kaldırmak ve hîlekârlardan birini Îsâ aleyhisselâm gibi gösterip, yine kendilerine öldürtmek suretiyle onlara) mukabele etti, ceza verdi. Allahü, teâlâ (hile yapanlara, umulmayan yerden ceza ver­meye) onlardan daha kadirdir. O zaman Allahü teâlâ buyurdu ki; “Yâ Îsâ! Muhakkak ben, seni yerden (en mükem­mel şekilde) alıp meleklerin makamına yükselteceğim. Seni (ecelin bitince) öldü­recek olan benim. Seni (sana kasdeden) kâfirlerin arasından çıkaracağım, onların şerlerinden kurtaracağım. Senin dînine tâbi olanları, kıyamet gününe kadar küfredenlerin (inkâr eden­lerin) üstünde tutacağım. Sonra (âhırette) dönüşünüz (yâni, Îsâ aleyhisselâm, ona îmân edenler ve inkâr edenlerin dönüşü) de yalnız banadır. O vakit aranızda, ihtilâf ettiğiniz şeyde (Îsâ aleyhisselâmın durumuna dâir, hak olan şeyde) hükmü ben vereceğim.

O kâfirlere gelince, ben onları dün­yâda da âhırette de en şiddetli bir azâb ile (dünyâda kati, esirlik, cizye ve zillet ile, âhırette Cehennem azabı ile) cezalandıra­cağım. Ve onları azâbdan kurtarmak için (azabımıza mâni olacak) hiç bir yar­dımcıları yoktur. Fakat îmân edip, sâlih amel işleyenlere gelince, Allah onların hayır amellerinin sevabını (mükâfatını) noksansız olarak verecek­tir. Allah zâlimleri sevmez (kâfirlere mer­hamet etmez, merhamet etmeyince, onlara azâb eder).” (Al-i Imrân sûresi: 54-57)

Fahreddîn-i Râzî (r.afeyh); “Yahudiler hile yaptılar. Allahü teâlâ onlara mukabelede bulundu ve ceza verdi…” mealindeki bu âyet-i kerîmeyi tefsir ederken şöyle buyurdu: Yahudilerin mekri (hîlesi), Îsâ aleyhisselâmı öldürmeye kasdetmeleridir. Onların bu mekrine, Allahü teâlânın ne ile mukabele buyurduğu, onları ne ile cezalandır­dığı hakkında şunlar bildirilmiştir:

1-Yahudilerin Îsâ aleyhisselâmı öldürme teşebbüsleri üzerine, Allahü teâlâ Îsâ aleyhis­selâmı göke yükseltti. Bu şöyle olmuştur: Yahudilerin Îsâ aleyhisselâmı öldürmeye kasdettikleri sırada, Cebrail aleyhisselâm bir an bile Îsâ aleyhisselâmdan ayrılmıyordu. Nite­kim âyet-i kerîmede; “Biz onu Rûh-ul-kuds (Cebrail aleyhisselâm) ile te’yid ettik” (Bekara sûresi: 253) buyrulmuştur. İşte, yahudilerin bu teşebbüsleri üzerine, Cebrail aleyhisselâm Îsâ aleyhisselâma çatı penceresi olan bir eve girmesini söyledi. Îsâ aleyhisse­lâm böyle bir eve girince, Cebrail aleyhisselâm onu bu evden göke çıkardı. Yehûdâ, Îsâ aley­hisselâm gibi gösterildi, Îsâ aleyhisselâm diye o yakalandı ve haça gerildi. Orada hazır bulu­nanlar üç fırkaya (gruba) ayrıldılar. Onlardan bir fırka; “Îsâ aramızda Allah idi. Şimdi gitti”, diğer fırka; “Îsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın oğlu idi”, öbür fırka ise; “Îsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın kulu ve resulüdür. Hak teâlâ semâya (göke) kaldırmak suretiyle ona ikram ve ihsanda bulundu” dediler. Bu fırkalardan her birinin müstakil cemâati vardır. Ancak îtikâdlarının bozukluğu sebebiyle ilk iki fırka kâfir olup, îtikâdlarının düzgünlüğü sebebiyle üçüncü fırka mü’min kalmıştır.

Hülâsa, Allahü teâlânın onların mekrine mukabelesi; Îsâ aleyhisselâmı göke kaldırması ve onlara Îsâ aleyhisselâma zarar vermeye imkân vermemesi ile olmuştur.

2-Havârîler 12 kişi idiler. Onlar bir evde toplanmışlardı. İçlerinden birisi münafıklık etti. Yahudilere, Îsâ aleyhisselâmın bulunduğu yeri gösterdi. Allahü teâlâ, onu, yahudilere Îsâ aleyhisselâm gibi gösterdi. Îsâ aleyhisselâmı ise göke kaldırdı. Onlar da o münafığı, Îsâ aleyhisselâm diye yakaladılar, haça gerdiler. İşte Allahü teâlânın onların mekrine mukabelesi böyle olmuştur.

3-Muhammed bin İshâk (r.aleyh) şöyle anlattı: Yahudiler, Îsâ aleyhisselâmın göke kaldırılmasından sonra, havârîlere pek çok eziyet ve işkence yaptılar. Onlara güneşte eziyet etti­ler. Fakat, havariler bütün bu eziyetlere sabır ve tahammül gösterdiler.

Al-i İmrân sûresinin 55. âyet-i kerîmesinde geçen “müteveffîke” lâfzı sıfat olup, seni öldüreceğim mânâsına değildir. Bir hıristiyan papazın hazırlamış olduğu ve Beyrut’ta katolik matbaasında basılan Arapça “EI-Müncid” lügat kitabında “teveffâ” kelimesine; “Hakkını tam olarak almak” mânâsı verilmiştir. Şânına lâyık olanı vermek demektir. Öldürmek mânâ­sına mecazen kullanılmaktadır. Yâni bu âyet-i kerîmenin meali; “Ben, senin şânına lâyık olanı yaparım, meleklerin makamına yükseltirim” demektir. Allahü teâlâ dilerse yükseltir. Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâmı yük­seltmeyi dilemiş ve yükseltmiştir. Yahudiler tarafından öldürülmesini dilememiş ve çar­mıha başkasını gerdirmiş, Hz. Îsâ’yı öldürtmemiştir. Bunun için bâzı tefsîr âlimleri “teveffî” kelimesine “almak” mânâsını verip; “Yahudilerin katlinden hıfz etmek için, yerden seni kamilen alır kabzederim” meali ile te’vîl etmişlerdir.

“Kurtubî tefsîri”nde bu âyet-i kerîme tefsîr edilirken şöyle buyrulmuştur: “Dahhâk ve Ferrâ; “Ben seni yerden (en mükemmel şekilde) alıp…” mealindeki âyet-i kerîmede “teveffî” kelimesi ile “râfî’ yâni yükselt­mek kelimesi arasında takdim te’hir vardır. Çünkü bu iki kelime arasındaki “vav”, tertîbi gerektirmez. Takdim te’hire göre mânâ şöyle­dir: “Seni, imân etmeyip küfredenlerin arasından, tertemiz olarak kurtarıp meleklerin makamına yükselteceğim. Yeryüzüne indirilmenden sonra da (ecelin gelince) vefat ettireceğim.”

Bu hususda Hasen-i Basrî hazretleri ve İbn-i Cüreyc (r.aleyhimâ) şöyle buyurmuşlar­dır; “Teveffînin mânâsı, “Seni ölmeden yer­yüzünden alıp semâya yükseltirim”demektir. Nitekim Arapça’da; “Falan kimseden malımı teveffî ettim” demek, malımı aldım demektir. Bu bakımdan “teveffî” keli­mesi öldürmek mânâsına değil, almak manasınadır…” İbn-i Zeyd de; “Teveffî, kabz yâni almak manasınadır. Teveffî ve yükseltme birlikte olmuştur. Îsâ aleyhisselâm ölmemiştir, diridir” buyurdu.

Rebî’ bin Enesde; “Teveffî, uyku ölümüdür yâni uyumak, uyutmak manasınadır” buyur­muştur. Nitekim En’âm sûresi 60. âyet-i kerî­mesinde bu kelime; uyutmak, uyutarak ölü gibi yapmak mânâsında geçmektedir. Çünkü uyku, ölümün kardeşidir yâni ölüme benzer. Peygamber efendimize (s.a.v.); “Cennet’te uyku var mıdır?” diye sorulunca; “Hayır, uyku ölümün kardeşidir. Cennet’te ise ölüm yoktur” buyurdu. Bu hususda sahih olan kavi, Hasen-i Basrî’nin (r.aleyh) ve İbn-i Zeyd’in (r.anh) buyurdukları gibi olup, şöyle­dir: “Allahü teâlâ Îsâ aleyhisselâmı diri olarak göke kaldırmıştır. Göke çıkarılırken vefat etti­rilmemiş ve uyutulmamıştır. Bu kavi, Taberî’nin tercihidir.”

“Rûh-ul Beyân tefsîri”nde, Hasen-i Basrî’ nin (r.aleyh) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir. “Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâmı semâya kal­dırdı. Semâ, Allahü teâlânın ihsan ve ikram mahallidir. Meleklerin mekânıdır. Orada Allahü teâlâdan başka hiç bir kimsenin hükmü geçerli değildir. Bu sebeple, Îsâ aleyhisselâmın böyle bir mekâna kaldırılması, Allahü teâlâya kaldırılmak gibi oldu. Çünkü, bu mekânda Allahü teâlâdan başkasının hükmü cereyan etmez.”

Yine “Rûh-ul-Beyân”da Îsâ aleyhisselâmın semâya kaldırılmasındaki hikmet şöyle bildirilmiştir: “Îsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın keli­mesi olduğu için, meleklerin onunla beraber bulunmak suretiyle, ondan bereketlenmele­rini, faydalanmalarını murâd buyurmuştur. Nitekim melekler, Adem aleyhisselâm ile bera­berlikleri sırasında ondan isimleri ve çeşitli ilimleri öğrenmek suretiyle bereketlenmişlerdi.”

Yahudilerin, Îsâ aleyhisselâmı öldürüyoruz zannederek, ona benzetilen birini öldürmeleri ve onu çarmıha germe hâdisesi, o zaman Rum imparatoru tarafından duyuldu. Yahudiler, o Rum imparatoruna bağlı idiler. Rum imparato­runa şöyle denildi: “İsrâiloğullarından birisi çıktı. Kendisinin Allahü teâlânın resulü olduğunu haber verir, ölüleri diriltir, abraş ve ekmehi (anadan doğma körü) iyileştirirdi. Fakat şimdi o öldürüldü.” Bunun üzerine Rum imparatoru; “Haberim olsa idi, onun öldürül­mesine mâni olurdum”, dedi. Ve havarileri yahudilerin arasından çekip aldı. Havarilere Îsâ aleyhisselâm hakkında sordu. Onlar da, Îsâ aleyhisselâmın ahvâlini olduğu gibi anlattılar. İmparator, Îsâ aleyhisselâmın dînine tâbi oldu. Yahudilerin haça gerdikleri şahsı indirip, göz­ler önünden kaldırdı. Onun asıldığı haça, hürmette bulundu. Onu muhafaza etti. Sonra İsrâiloğulları ile muharebe etti. Onlardan pek çok kimse öldürdü. İşte Rumlar arasında nasrânîlik böyle zuhur etti. Rum imparatorunun ismi Tabârîs idi. O, böylece nasrânî oldu. Ancak nasrânîliğini belli etmedi. Bundan sonra gelen Maltîs ismindeki imparator, Îsâ aleyhisselâmın göke yükseltilmesinden 40 sene sonra Beyt-ül-Makdis’e hücum etti. Pek çok kimseyi öldürdü ve esir etti. Şehirde taş üstünde taş bırakmadı. Bu hâdiseden sonra, Kureyza ve Nadr isimlerindeki yahudi kabîleleri buradan çıkıp, Hicâz’a gittiler. İşte bütün bunlar, Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâmı yalanlamaları ve öldürmeye kasdetmelerine karşılık yahudilere verdiği cezalardır.

Hazret-i Îsâ’nın son günleri hakkında Barnabas İncîl’i aşağıdaki bilgiyi veriyor: “Roma askerleri Îsâ aleyhisselâmı yakalamak için evden içeri girdikleri zaman, cenâb-ı Hakk’ın emriyle Kerûbiyyûn (dört büyük melek) Ceb­rail, İsrafil, Mikâîl ve Azrâîl (aleyhimesselâm) onu kucaklayıp pencereden çıkararak göğe kaldırdılar. Romalı askerler kendilerine kıla­vuzluk eden Yehûdâ’yı (Judas’ı); “Sen Îsâ’sın!” diye yakaladılar. Bütün inkârına, bağırıp çağırmasına, yalvarmasına rağmen, sürükleye sürükleye hazırlanmış olan çarmıha götürüp astılar.

Daha sonra hazret-i Îsâ, annesi Meryem ve havarilerine göründü. Meryem’e; “Anneciğim, görüyorsun ki ben asılmadım. Benim yerime hâin Yehûdâ haça gerildi ve öldü. Şeytandan sakının! Çünkü o, dünyâyı süsleyerek aldat­mak için her şeyi yapacaktır. Gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler için sizi şâhid yapıyorum” dedi. Ondan sonra inananları koruması ve günahkârların nedamet getirmesi için Allahü teâlâya dua etti. Şâkirdlerine yâni havarilere dönerek; “Allahü teâlânın nimeti ve rahmeti sizinle olsun” dedi. Bundan sonra dört büyük melek onu şâkirdlerinin ve anasının gözü önünde tekrar semâya kaldırdılar.” (Bab 215-222)