KÖTÜ AHLÂK ve İLÂÇLARI - kainatingunesi.com

 

KÖTÜ AHLÂK ve İLÂÇLARI

 

Müslümanın herşeyden evvel kalbini temizlemesi lâzımdır. Çünkü, kalb, bütün bedenin reîsidir. Bütün uzvlar kalbin emrindedir. Peygamberimiz, (İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu, kalbdir) buyurdu. Yâni bu, yürek denilen et parçasındaki gönüldür. Bunun iyi olması, kötü ahlâktan temizlenmesi ve iyi ahlâk ile tezyîn edilmesidir. İnsanın sûretine, şekline (Halk) denir. İnsanın kalbindeki kuvvete, hâle, huya (Hulk) denir. (Ahlâk-ı zemîme), kalbin hastalıklarıdır. Bunların tedâvîleri güçtür. İlâclarını iyi bilmek ve iyi kullanmak lâzımdır. Hulk, yâni huy, kalbdeki meleke ve kalbdeki arzu, hâl demektir. İnsanın îtikadı, sözleri, hareketleri, hep bu kuvvetten hâsıl olmaktadır. İhtiyârî hareketleri, huyunun eserleridir.

Ahlâkı tebdîl etmek, kötüsünü yok edip, yerine iyisini getirmek mümkindir. Hadis-i şerifte, (ahlâkınızı iyileştiriniz!) buyuruldu. İslâmiyet mümkün olmıyan şeyi emretmez. Tecrübeler de, böyle olduğunu göstermektedir. [Tecrübe, kat’î bilgi elde etmeye yarıyan üç vâsıtadan biridir. Bu vâsıtalardan ikincisi, Muhbir-i Sâdıkın haber vermesidir. Üçüncüsü, hesap ile anlamaktır.] İnsanların, ahlâklarını tebdîl etmek isti’dadları aynı değildir.

Ahlâkın menşei, sebebi, insânî ruhun üç kuvvetidir. Bunlardan birincisi, ruhun (İdrâk) kuvvetidir. Buna (Nutk) ve (Akıl) denir. Nutkun nazarî kuvvetinin mu’tedil, orta miktârına (Hikmet) denir. Hikmet, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayıran kuvvettir. Bu kuvvetin lüzûmundan fazla olmasına (Cerbeze), yâni ukalâlık denir. Cerbeze insan, mümkün olmayan şeyleri anlamaya kalkışır. Müteşâbih âyetlere mâna verir. Kaza kader üzerinde konuşur. Mekr, hiyle, sihir gibi zararlı şeyler yapar. Bu kuvvetin lüzûmundan az olmasına (Belâdet), yâni ahmaklık denir. Böyle kimse, hayrı, şerri birbirinden ayıramaz. Nutkun amelî kuvvetinin orta olmasına (Adalet) denir. Adaletin azı çoğu olmaz.

Ahlâkın kaynağı olan kuvvetlerden ikincisi (Gadap) tır. Hayvânî ruhun kuvvetidir. Beğenmediği, istemediği birşey karşısında, kanı harekete gelir. Bu kuvvetin insânî ruh tarafından te’mîn edilen orta miktârına (Şecâ’at), cesaret denir. Lüzûmlu, faydalı işlere atılmaktır. Müslümanların, iki mislinden fazla olmıyan kâfirlerle harp etmeleri, mazlumu zâlimden kurtarmaları böyledir. Bu kuvvetin fazla olması (Tehevvür), atılgan, saldırgan olmaktır. Çabuk hiddetlenir. Bu kuvvetin az olması (Cübn), korkaklıktır. Lüzûmlu olan şeyi yapmaktan çekinir.

Ruhun kuvvetlerinden üçüncüsü (Şehvet)dir. Hayvânî ruhun, kendine tatlı gelen şeyleri istemesidir. Bunun insânî ruh tarafından te’mîn edilen orta miktârına (İffet), nâmus denir. İnsan, tabî’atinin muhtaç olduğu şeyleri, islâmiyete ve insanlığa uygun olarak yapar. Lüzûmundan fazla olmasına (Şereh), hırs ve fücûr denir. Helâldan olsun, haramdan olsun, her istediğini elde etmeye çalışır. Başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplar. Şehvetin lüzûmundan az olmasına (Humûd), uyuşukluk denir ki, hasta olduğundan veya hayâsından, yâhut korkusundan, kibrinden, muhtaç olduğu şeylere kavuşmakta gevşek davranır.

Yukarıda bildirilen dört orta derece, yâni hikmet, adalet ve iffet ve şecâ’at, iyi huyların esasıdır. İnsan, ruhun üç kuvvetinden hikmete tâbi olunca, diğer ikisine, yâni gadaba ve şehvete hâkim olur. Bu ikisini, orta dereceli olan iffete ve şecâ’ate kavuşturarak saadete erer. Eğer, aklın nazarî kuvveti; orta derecesi olan hikmeti bulamayıp, iki kötü uca meyl ederse, kötü huylar hâsıl olur. Aşırı olan altı huy, her zaman kötüdür. Orta derecede olan dört huy da, kötü niyet ile yapılınca, kötü olur. Mala, mevkı’e kavuşmak için, din adamı olmak, riyâ ile, gösteriş olarak namaz kılmak ve cihâd yapmak, hikmeti kötüye kullanmak olur. Bir zevke veya mevkı’e kavuşmak için, bazı zevklerini terk etmek, iffeti kötüye kullanmaktır.

Esas olan dört iyi huydan herbirinin, eserleri, alâmetleri vardır. Hikmetin yedi eseri vardır. Şecâ’atin ve iffetin onbirer eserleri vardır.

Kötü huyların ilâcı – Kötü huyların hepsi için müşterek ilâc, hastalığı ve zararını ve sebebini ve zıddını ve ilâcın faydasını bilmektir. Sonra, bu hastalığı kendinde teşhîs etmek, aramak, bulmak gelir. Bu teşhîsi kendi yapar. Yâhut bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. Mümin, müminin aynasıdır. İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sâdık olan dost, onu tehlikelerden, korkulardan muhâfaza eden kimsedir. Böyle bir arkadaş bulmak çok müşkildir. Bunun içindir ki, İmâm-ı Şâfi’î:

Sâdık dost ve hâlis Kimyâ

az bulunur, hiç arama! buyurdu.

Hz. Ömer de,

Arkadaşım aybıma uyardı beni,

kardeşlik sünnetinin budur temeli! buyurdu.

Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayblarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayblarını arayıp, yüzüne çarpar. İyi arkadaşlar ise, insanın ayblarını pek görmezler. Birisi İbrâhîm Edhem hazretlerine, aybını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca, seni dost edindim. Her hâlin, hareketlerin, bana güzel görünüyor. Aybını başkalarına sor dedi. Başkasında bir ayb görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak da, kötü huyların ilâclarındandır. (Mümin müminin aynasıdır) hadis-i şerifinin mânası budur. Yâni, başkasının ayblarında, kendi ayblarını görür. Îsâ aleyhisselâma, bu güzel ahlâkını kimden öğrendin dediklerinde, (Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmiyen huylarından ictinâb ettim. Beğendiklerimi ben de yaptım) buyurdu. Lokman hakîme, (Edebi kimden öğrendin) dediklerinde, (Edebsizden!) dedi. Selef-i sâlihînin, Eshâb-ı kirâmın, Velîlerin hayat hikâyelerini okumak da, iyi huylu olmaya sebep olur.

Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak lâzımdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması müşkildir. Kötü şeyler nefse tatlı gelir.

İnsanın, kötü şey yapınca, arkasından riyâzet çekmeği, nefse güç gelen şey yapmağı âdet edinmesi de, faydalı ilâcdır. Meselâ, bir kötülük yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim veya oruç tutacağım, gece namazları kılacağım diye yemin etmelidir. Nefis, bu güç şeyleri yapmamak için, onlara sebep olan kötü âdetini yapmaz. Kötü ahlâkın zararlarını okumak, işitmek de, faydalı ilâcdır. Bu zararları bildiren hadis-i şerifler çoktur. Bunlardan birkaçı şunlardır:

1 – (Allah katında kötü huydan büyük günah yoktur.) Çünkü, bunun günah olduğunu bilmez. Tevbe etmez. İşledikçe, günahı katkat artar.

2 – (İnsanların hiç çekinmeden, sıkılmadan yaptıkları günah, kötü huylu olmaktır.)

3 – (Her günahın tevbesi vardır. Kötü ahlâkın tevbesi olmaz. İnsan, kötü huyunun tevbesini yapmayıp, daha kötüsünü yapar.)

4 – (Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi ahlâk da, hatâları eritir. Sirke balı bozduğu gibi, kötü ahlâk, hayrâtı, hasenâtı mahv eder.)

Kötü niyet ile olmıyan hikmet, adalet, iffet ve şecâ’at, iyi ahlâkın kaynağıdır. İyi huylu olmak için ve iyi ahlâkını muhâfaza edebilmek için, sâlih kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İnsanın ahlâkı, arkadaşının huyu gibi olur. Ahlâk, hastalık gibi sârîdir. Kötü huylu ile arkadaşlık etmemelidir. Hadis-i şerifte, (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibi olur) buyuruldu. Faydasız şeylerden, oyunlardan, zararlı şakalaşmaktan ve münâkaşa etmekten ictinâb etmelidir. İlm öğrenmeli ve faydalı işler yapmalıdır. Ahlâkı bozan, şehveti harekete getiren seks, fuhuş kitapları okumamalı, böyle radyo ve televizyondan sakınmalıdır. İyi huyların faydaları ve haramların zararları ve Cehennemdeki azâbları, hep hâtırlanmalıdır. Mâl, mevkı’ arkasında koşanlardan hiçbiri murâdına kavuşamamıştır. Mâlı, mevkı’i hayr için arıyan ve hayr işlerde kullanan, rahata, huzura kavuşmuştur. Mal, mevkı’ gaye olmamalı, hayra vâsıta olmalıdır. Mal, mevkı’, bir deryaya benzer. Çok kimse, bu denizde boğulmuştur. Allahü teâlâdan korkmak, bu deryanın gemisidir. Hadis-i şerifte, (Dünyada, kalıcı değil, yolcu gibi yaşamalı! Öleceğini hiç unutmamalı!) buyuruldu. İnsan, dünyada bâkî değildir. Dünya zevklerine daldıkça, derdler, üzüntüler, güçlükler artar. Aşağıdaki hadis-i şerifleri hiç unutmamalıdır:

1 – (İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile, kıyâmette yüksek derecelere kavuşur.)

2 – (İbâdetlerin en kolayı ve çok faydalısı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.)

3 – (Bir kulun ibâdetleri çok olsa da, kötü huyu, onu Cehennemin dibine götürür. Bâzan küfre götürür.)

4 – Birinin gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri namaz kıldığı, fakat kötü huylu olduğu, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyyet ettiği söylendikte, Resûlullah cevabında, (Böyle olmak iyi değildir. Gideceği yer, Cehennem ateşidir) buyurdu.

5 – (Güzel ahlâkı tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim). Semavî dinlerin hepsinde iyi huylar vardı. Bu din, bunları tamamlamak için gönderildi. Bu din varken, iyi huy bildirecek başka kaynağa, başka kimseye lüzûm yoktur. Bunun için, Muhammed aleyhisselâmdan sonra, Peygamber gelmiyecektir.

6 – (İyi huylu olan, dünya ve âhıret saadetlerine kavuşur.) Çünkü iyi huylu kimse, Allahü teâlâya ve kullara karşı olan hakları, vazîfeleri îfâ eder.

7 – (Sûreti ve huyu güzel olanı Cehennem ateşi yakmaz.)

8 – (Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri afetmek, kendini mahrum edenlere ihsân etmek, güzel huylu olmaktır). İyi huylu kimse, kendisine darılana iyilik yapar. İhsânda bulunur. Malına, haysiyyetine, bedenine zarar vereni affeder.

9 – (Kızdığı zaman, yumuşak davrananın kalbini Allahü teâlâ emniyyet ve îman ile doldurur.) Korkusuz ve emîn olur. Kötülük edene iyilik yapmak, iyi huyların en üstünüdür. Kâmil insan olmanın alâmetidir. Düşmanları dost yapar. İmâm-ı Gazâlî diyor ki, (İncîl)de gördüm: Îsâ aleyhisselâm, (Kötülük yapana kötülükle cevap vermeyiniz! Sağ yanağınıza vurana, sol yanağınızı çeviriniz! Paltonuzu alana, şalvarınızı da veriniz!) buyurdu. Hıristiyanların şimdi ellerinde mevcut uydurma (İncîl) kitaplarında da böyle yazılı olduğunu (Cevap veremedi) kitabımız bildirmektedir. Hıristiyanların, İspanyada, Kudüste, Hindistânda ve (Bosna Hersek)de müslümanlara ve yahudilere yaptıkları korkunc zulmler ve engizisyon mahkemelerinde, birbirlerine yaptıkları işkenceler, kitaplarda mevcuttur. Bu vahşî hareketleri, hakîkî İncîle tâbi olmadıklarını göstermektedir.

Her müslüman, kalbinden bütün kötü huyları çıkarıp, iyi ahlâkı yerleştirmelidir. Birkaçını çıkarıp, birkaçını yerleştirmekle, insan güzel huylu olmaz. Tasavvuf, insanı bu kemâle kavuşturan yoldur. [Böyle olmıyan yola, tasavvuf denmez. Her ilmin, her sanatın sahteleri, bozukları olduğu gibi, dinden, islâmiyetten, islâmiyetin güzel ahlâkından haberleri olmıyan sahtekârlar, yalancılar, kendilerine tarîkatçı, şeyh diyorlar. Bunlara aldanmamalı, câhillerin, ahlâksızların tuzaklarına düşmemelidir.]

Kötü ahlâkın meşhûrları altmış adeddir. Bunlardan kırk adedi tercüme edilerek, kırk madde hâlinde aşağıda bildirilmiştir. Bunlardan sakınan ve zıdlarını yapan kimse, güzel ahlâklı olur.