KUR'AN-I KERİM VE BUGÜNKÜ TEVRÂT VE İNCÎLLER MUKADDEME - kainatingunesi.com

 

KUR’AN-I KERİM VE BUGÜNKÜ TEVRÂT VE İNCÎLLER

MUKADDEME

 

Bugün dünyada bulunan iki büyük dînin, yâni müslümanlık ve hıristiyanlığın mensûbları elinde, kendileri tarafından (Allah kelâmı) kabûl edilen, birer kitap vardır. Hıristiyanlığın kudsî kitabı (Bible = Kitap-ı mukaddes)dir. Bu kitap, (Ahd-i Atîk) yâni Tevrât ve (Ahd-i Cedîd) yâni İncîller ve bunlara mülhak risâleler olmak üzere iki kısmdan müteşekkildir. Müslümanların mukaddes kitabı ise (Kur’an-ı kerim)dir.

Hıristiyanların tanrılaştırdıkları Îsâ aleyhisselâmı, biz müslümanlar Peygamber olarak tanırız. Peygamber olduğu için, Allahü teâlânın Ona bir kitap vermesi tabî’îdir. Bunun içindir ki, Îsâ aleyhisselâmın kitabı olan hakîkî İncîl hiç şüphesiz (Allah kelâmı)dır. Ama bugün, bu hakîkî İncîl mevcut değildir. Bugün hıristiyanların elinde bulunan İncîllerde, eski hakîkî İncîlden kalmış pek az parça vardır. Hakîkî İncîl, İbrânî dilinde idi. Bu hakîkî İncîl, kısa zamanda, yahudilerin düşmanlıkları sebebi ile gayb oldu. Hurâfeler bulunan muhtelif İncîller ortaya çıktı. Bu kitaplar sonradan Yunancaya ve Latinceye yanlış, hatâlı olarak tercüme edilmiş, zamanla bir çok parçalar ilâve edilmiş, mütemâdiyen değiştirilmiş, böylece pekçok İncîller yazılmıştır. Bunların çoğu çeşidli ruhban meclislerinde red edilmiş ve nihâyet bugünkü dört İncîl kalmıştır.

Bunun isbâtı, ilerdeki sayfalarda görülecektir. Fakat hâlâ değiştirmeler, tashîhler, açıklamalar devam etmektedir. Buna mukâbil Kur’an-ı kerim, Peygamberimize vahy olunduğu günden bugüne kadar, bir harfi bile değişmeden aynen kalmıştır.

Buraya kadar söylediklerimiz, yalnız müslümanların îtikadı değildir. Bil’âks garp ilim adamları, teologlar [din adamları], bugünkü İncîlleri yeniden tedkîk etmeye koyulmuşlar, onun (Allah kelâmı) olmadığını isbât etmişlerdir. Unutmıyalım ki, pek yakında yirmibirinci asra giriyoruz. Dünyada ilmin ve fennin son derecede inkişâf ettiği ve en câhil milletlerin bile, üniversiteler kurduğu bir devrde, insanların herhangi bir îtikadı (babamdan böyle duydum), (sebebini bilmiyorum ama, hocam böyle söyledi) diye gözü kapalı kabûl etmesine imkân yoktur. Bugünkü gençlik, her şeyin esasını, sebebini araştırmakta, aklının kabûl etmediği bir şeyi derhal red etmektedir. Türkiyede, her sene yarım milyondan ziyâde genç üniversite duhûl [giriş] imtihanlarına iştirâk ediyor. Yeni ilimlerle yetişmiş olan bu gençlerin, din husûsunda da söylenilen, öğretilen şeyleri akıl ve mantık süzgecinden geçireceğine de şüphe yoktur. İşte, bu sebebden, bugün batılı din adamları da, ellerindeki Tevrât ve İncîllerin kusurlarını ortaya koymaktadırlar. Biz de, onların neşriyatlarından faydalanarak, bugünkü Tevrât ve İncîller ile Kur’an-ı kerim arasındaki büyük farkı müslüman kardeşlerimize bir kere daha bildirmek istedik. Bu kısmı hazırlarken, Amerikalı dînî eserler müellifi Houserden de faydalandık. Bundan başka, Anselmo Turmeda, meşhûr İspanyol papazı idi. 823 [m. 1420] senesinde islâm dînini kabûl etti. Abdüllah-ı Tercümân ismini alan bu âlimin İncîlde bulduğu hatâları bildiren (Tuhfet-ül-erîb) kitabını ve Pâkistânlı S. Merran Muhyiddîn sahip İkbâlin (Pearls of Bible = İncîlden İnciler) ismindeki eserini ve 1309 [m. 1891] da vefât etmiş olan, müderrisîn-i kiramdan ve meclîs-i meârif azasından Harputlu İshak Efendinin (Diyâ-ül-kulûb) ismindeki, 1295 [m. 1878] de neşredilmiş olan türkçe eserinde Tevrât ve İncîller üzerinde yaptığı îzâhları tedkîk ettik. Bu kitap, 1407 [m. 1987] senesinde, İstanbulda Hakîkat Kitabevi tarafından (Cevap Veremedi) ismi altında, latin harfleri ile bastırılmıştır. Yine hâce İshak efendinin, İstanbulda Süleymâniyye umûmî kütübhânesi, Düğümlü baba kısmında 204 numarada kaydlı olan 1278 [m. 1861] tab’lı türkçe (Şems-ül-hakîka) kitabı da, 290 sayfa olup, Kur’an-ı kerimin Allah kelâmı olduğunu ve hıristiyanların İncîl dedikleri kitaplarının sonradan yazılmış bir tarih kitabı olduğunu, kuvvetli vesikalarla isbât etmektedir. Bunlardan başka, Bosnalı hâcı Abdüllah bin Destan Mustafâ efendinin yazdığı türkçe (Îzâh-ul-merâm) kitabı, 1288 [m. 1871] de, İstanbulda, Edirnekapı hâricinde Mustafâ pâşa tekkesi şeyhi Yahyâ efendinin matbaasında basılmış olup, Süleymâniyye kütübhânesi, Nâfiz pâşa kısmında, 771 rakamı ile kaydlıdır. [Abdüllah bin Destan, 1303 [m. 1885] de vefât etti. ] Hıristiyan dîninin tamamen bâtıl, bozuk olduğunu muhtelif delîller ile isbât etmektedir. Hıristiyanlığa en büyük darbeyi vuran ve aslı, esası olmadığını ortaya koyan, Hindli Rahmetullah efendinin (İzhâr-ül-hak) kitabından da istifâde ettik.

Fârisî (Makamât-i ahyâr) kitabının üçyüzdoksanıncı sayfasında diyor ki, (Protestan papazı Fander, hıristiyanlar arasında çok meşhûr idi. Protestan misyoner teşkilâtı, seçtikleri papazlar ile Fanderi Hindistâna gönderdi. Hıristiyanlığı yaymak için çalışacaklardı. 1270 [m. 1854] senesinin Rebî’ul-âhır ayında ve Recebin onbirinci günü, bu misyoner hey’eti, âlimler ve seçilmiş zâtlar arasında, Delhînin büyük islâm âlimi Rahmetullah efendi ile münâzara, ilmî mücâdele yaptılar. Uzun münâkaşalar netîcesinde, Fander ve yardımcıları cevap veremez hâle geldiler. Dört sene sonra, ingiliz hükûmeti Hindistânı işgal edince [ve müslümanlara ve bilhâssa sultana ve din adamlarına korkunç işkenceler yapınca] Rahmetullah efendi, Mekke-i mükerremeye hicret eyledi. 1295 [m. 1878] senesinde, bu misyoner hey’eti İstanbula gelerek, hıristiyanlık propagandasına başladı. Sadr-ı a’zam Hayrüddîn pâşa, Rahmetullah efendiyi İstanbula dâvet etti. Misyonerler, karşılarında Rahmetullah efendiyi görünce çok korktular. Suâllere cevap veremiyerek, firâr etmekten başka çâre bulamadılar. Pâşa, bu büyük islâm âlimine çok ihsânda bulundu. Hıristiyanları nasıl red ve perîşan ettiğini yazmasını ricâ etti. Bu da, Recebin onaltıncı gününden Zilhicce sonuna kadar, arabî (İzhâr-ul-hak) kitabını yazdı ve Mekkeye gitti. Hayreddîn pâşa, bunu türkçeye tercüme ettirip, ikisini de bastırdı. Avrupa dillerine de, tercüme ve tab’ ve her memlekete neşredildi. İngiliz gazeteleri, (Eğer bu kitap yayılırsa, hıristiyanlık çok zarar görecektir) şeklinde neşriyat yaptılar. Bütün müslümanların halîfesi olan sultan ikinci Abdülhamîd hân, 1304 Ramazan ayında tekrar dâvet edip, sarayında çok hurmet ve ikrâm yaptı. [Abdülhamîd hân, 1336 [m. 1918] de vefât etti. ] Rahmetullah efendi 1308 [m. 1890] Ramazan ayında Mekke-i mükerremede vefât etti.

Bütün bu eserlerden başka Kur’an-ı kerim hakkında, bundan 100 sene evvel yazılmış bazı garblıların eserlerini de tedkîk ettik. O zaman şu kanaate vardık ki, bu iki mukaddes kitap tamamen tarafsız olarak tedkîk edilecek olursa, hangisinin (Allah kelâmı) olduğu [en inatçı bir insanın bile], hangi dinden olursa olsun âşikâr olarak kabûl etmeye mecbûr olacağı bir tarzda meydana çıkmaktadır.

Bu bölümü iki kısm olarak tertîb ettik. Birinci kısmda, yukarıda ifâde ettiğimiz gibi Kur’an-ı kerim ve şimdi elde bulunan Tevrât ve İncîller ve Kur’an-ı kerim üzerindeki ilmî tedkîkleri bildirdik.

İkinci kısmda, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın mucizeleri, fazîletleri ve güzel ahlâkı yazılıdır. Bunların hepsini, Osmanlı devletinde yetişmiş islâm âlimlerinin meşhûrlarından Nişancı zade Muhammed efendinin (Mir’ât-ı Kâinât) ismindeki türkçe tarih kitabından intihâb ettik. Kendisi 1031 [m. 1719] de vefât etmiştir. Kitabı, 1269 [m. 1853] de İstanbulda basılmıştır.

Sevgili okuyucularımızın, kitabımızın bu kısmını da büyük alâka ile okuyacaklarını ve verilen mâlûmattan faydalanacaklarını Ümit ederiz. Allahü teâlâ hepimize hidâyet versin. Cümlemizi doğru yolda bulundursun. Âmîn!