MESCİD - kainatingunesi.com

MESCİD:

Müslümanların ibâdet yaptıkları yer.

Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:

De ki: “Rabbim adâleti emr buyurdu. Her mescidde yüzünüzü kıble tarafına çevirin ve dinde samîmi olarak O’na ibâdet edin. İlkin sizi nasıl O yarattı ise, yine O’na döneceksiniz. (A’râf sûresi: 29)

Ey âdemoğulları! Her mescid huzûrunda namaz kılacağınız zaman zînetinizi (avretinizi örten elbisenizi) giyiniz. Yiyin-için, ama isrâf etmeyin. Çünkü Allahü teâlâ isrâf edenleri sevmez. (A’râf sûresi: 31)

Mescidleri yol yapmayınız! Mescidlere zikr ve salât (namaz) için giriniz. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâyık)

Her kim Allahü teâlânın rızâsını umarak küçük veya büyük bir mescid yaparsa, Allahü teâlâ da ona Cennet’te köşk yapar. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)

Arz kıtalarının efdali (kıymetlisi) mescidlerdir. Câmi ehlinin de en efdali, ilk girip son çıkandır. İlk cemâate gelen, ilk müslüman olan gibidir. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

Mescidler yeryüzünde Allahü teâlânın evleridir. Mescidde namaz kılanlar, Allahü teâlânın misâfirleridir. (Hazret-i Ömer-ül-Fârûk)

Mescide giren münâfıklar, kafesteki serçe kuşlarına benzer. Kafesin kapısı açılır açılmaz uçarlar, kaçarlar. (İmâm-ı Mâlik)

Mescidde oturan kimse, Allahü teâlânın huzûrunda demektir. (Hazret-i Ömer-ül-Fârûk)

Ne mutlu evlerini mescid yapanlar. Mescidler, takvâ sâhiplerinin (haramlardan ve günâhlardan sakınanların) evleridir. (Ka’b-ül-Ahbâr)

Mescid-i Aksâ:

Kudüs’te Süleymân aleyhisselâm tarafından yaptırılan mescid. Beyt-i Mukaddes (Makdis).

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

(Her türlü noksanlıktan) münezzeh bulunan (Allah), kulunu (Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemi) geceleyin (Mekke’deki) Mescid-i Harâm’dan alıp, kendisine âyetlerimizi gösterelim diye; etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Muhakkak O Semî’dir (işitendir) ve Basîrdir (görendir). (İsrâ sûresi: 1)

Resûlullah efendimiz yatağında iken uyandırılıp, mübârek bedeni ile Mekke şehrinden Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya ve oradan göklere ve yedinci gökten sonra Allahü teâlânın dilediği yerlere götürüldü. Mîrâca böyle inanmak lâzımdır. (M. Hâlid-i Bağdâdî)

Resûlullah efendimiz Mîrâc gecesi, Mescid-i Aksâ’da peygamberlere imam olup, yatsı yâhut sabah namazını kıldırdı. (M. Hâlid-i Bağdâdî)

1099 yılında haçlı ordusu Kudüs’e girdi.Şehirdeki halkın hepsini kılınçtan geçirdi. Mescid-i Aksâ’ya sığınmış olan yetmiş binden ziyâde müslüman öldürdü. Bunlar içinde âlimler, zâhidler, eli silah tutmaz ihtiyarlar çoktu. (Ahmed Cevdet Paşa)

Mescid-i Dırâr:

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamânında münâfıkların (inanmadıkları hâlde, müslüman görünenlerin) fitne, fesâd yuvası ve silah deposu olarak Kubâ’da yaptırdıkları mescid.

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:

Bir de şunlar var ki, küfür için, mü’minlerin arasına tefrika (ayrılık) sokmak için ve bundan evvel Allah ve Resûlü ile harb edeni (râhip Ebû Amr’ın gelmesini) beklemek ve gözetmek için Mescid-i Dırârı yaptılar. Bununla berâber, hüsn-i niyetten başka bir murâdımız yoktu diye yemîn de ederler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar. (Tevbe sûresi: 107)

Mescid-i Harâm:

Ka’be-i muazzamanın etrâfında üstü açık olan câmi.

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

(Namazda) yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir. Bu emir Rabbinden gelen bir gerçektir. Allah sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir. (Bekara sûresi: 149)

Mescid-i Harâm’da namaz kılmanın fazîleti, benim bu mescidimde (Mescid-i Nebî) yüz namaz kılmaktan daha fazîletlidir. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

Kâbe ve etrâfındaki Mescid-i Harâm, müslümanların namazda kıblesidir. Buraya dönmeleri farzdır. Yeryüzünde ilk mescid, Ka’be etrâfındaki Mescid-i Harâmdır. Her tavâftan sonra Mescid-i Harâm içinde iki rek’at namaz kılmak sünnettir. (Eyyûb Sabri Azrakî, İbn-i Âbidîn)

Hazret-i Ömer zamânından önce Mescid-i Harâmın duvarları yıkıktı. Ka’be’nin etrâfında bir meydancık ve sonra evler vardı. Halîfe Ömer, Ka’be etrâfına bir metreye yakın yükseklikte duvar çevirerek Mescid-i Harâm meydana geldi. Sonra da muhtelif zamanlarda yenilendi. Bugünkü şekli on yedinci Osmanlı Pâdişâhı Dördüncü Sultan Murâd Han tarafından yapılmıştır. (Eyyûb Sabri)

Mescid-i Harâm, Arabistan’daki Mekke-i mükerreme şehrinde olup, etrâfında üç sıra kubbe vardır. Kubbeleri beş yüz adettir. Kubbelerinin altında 462 direk vardır. Mescid-i Harâm dikdörtgen gibi olup, kuzey duvarı 164, güneyi 146, doğu duvarı 106, batısı 124 metre uzunluğundadır. Mescid-i Harâmın 19 kapısı olup, doğu duvarında dört, batıda üç, kuzeyde beş, güneyde yedidir. Yedi minâresi vardır. (M. Sıddîk Gümüş)

Mescid-i Hîf:

Yetmiş peygamberin namaz kıldığı bildirilen Minâ’daki mescid.

Mescid-i Hîf’te yetmiş peygamber namaz kıldı. Onlardan birisi Mûsâ aleyhisselâmdır, sanki ben onu katvani iki aba giymiş gibi deve üzerinde ihramlı görür gibiyim. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

Eğer Mekkeli olsaydım, her Cumartesi Minâ’ya gidip, Mescid-i Hîf’te namaz kılardım. (Ebû Hüreyre)

Mescid-i Kıbleteyn:

Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid.

Mescid-i Kubâ:

Resûlullah efendimizin Mekke’den Medîne’ye hicret ederken Kubâ köyünde yaptıkları mescid.

Câmilerin efdali (en üstünü)Kâbe-i muazzama, sonra bunun etrâfındaki Mescid-i Harâm, sonra Medîne-i münevveredeki Mescid-i Nebî, sonra Kudüs’teki Mescid-i Aksâ ve sonra Medîne-i münevvere şehri yanındaki Mescid-i Kubâ’dır. (Alâlüddîn Haskefî)

Mescid-i Nebî:

Peygamber efendimizin, hicretten sonra Eshâb-ı kirâm (mübârek arkadaşları) ile birlikte Medîne-i münevverede inşâ ettiği mescid, câmi. Mescid-i Resûl, Mescid-i Saâdet ve Mescid-i Şerîf de denilmektedir.

Yalnız üç mescide ziyâret için gidilir. Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî, Mescid-i Aksâ. (Hadîs-i şerîf-Minhat-ül-Vehbiye, Şevâhid-ül-Hak)

Sultan Abdülmecîd Han, Mescid-i Nebî’nin eski şeklini, İstanbul’da Hırka-i Şerîf Câmiinde bulundurmak için emir buyurmuş, bunun için, 1267 senesinde, mühendis mektebi hocalarından binbaşı ressam Hacı İzzet Efendi Medîne’ye gönderilmiştir. İzzet Efendi, her yeri ölçerek elli üç defâ küçültülmüş bir modelini yapıp İstanbul’a gönderdi. Sultan Abdülmecîd Han’ın yaptırdığı Hırka-i Şerîf Câmiine kondu. (Eyyûb Sabri Paşa)

Medîne’de yaşayanların, kuraklık olduğu zaman yağmur duâsı için Mescid-i Nebî’de toplanmaları daha iyi olur. Çünkü orada Resûlullah efendimizden başka bir şey vâsıtasıyla Allahü teâlâdan bir şey istenmez ve bir şeye kavuşulmaz. Resûlullah efendimizin de, Mescid-i Nebî içinde yağmur duâsı yapmış olduğu Buhârî’de ve Müslim’de yazılıdır. Duâ edilen yer, ne kadar şerefli ise, rahmet yağması o kadar çok olur. (Hasen Şernblâlî)

Resûlullah’ın sallallahü aleyhi ve sellem âşıklarının temiz kalblerinden çıkan sözler, edebe, saygıya uygunsuz görünürse, bunlara bir şey dememeli, susmalıdır. Buradaki edeblerden, saygılardan biri de susmaktır. Âşıklardan biri, Kabr-i seâdetin yanında her sabah ezân okur, namaz uykudan daha iyidir derdi. Mescid-i Nebî hizmetçilerinden birisi, Resûlullah’ın huzûrunda terbiyesizlik yapıyorsun diyerek, bunu dövdü. Bu da; “Yâ Resûlallah! Yüksek huzûrunuzda adam döğmek, söğmek, edebsizlik sayılmaz mı?” dedi. Biraz sonra döğen kimsenin felç olduğu, eli ayağı tutmadığı görüldü. Üç gün sonra da öldü. (Hâfız Ebü’l-Kâsım, Sâbit bin Ahmed Bağdâdî)

Mescid-i Seâdet:

Mescid-i Nebî.

Mescid-i Seâdeti tâmir ve tezyîn için Sultan Abdülmecîd Han kadar çok para harcayan ve gayret eden hiçbir kimse olmamıştır. Harameyni tâmir için yedi yüz bin altın sarfetmiştir. Tâmir 1277 (m. 1861)de tamam olmuştur. Her gün Resûlullah’a bir hizmette bulunmuştur. Bu yolda keşf ve kerâmetleri de görülmüştür. (Eyyûb Sabri Paşa)

Ahmed bin Muhammed Sofî (rahimehullahü teâlâ) diyor ki, Hicaz çöllerinde varlığım kalmadı. Medîne’ye Mescid-i Seâdete geldim. Hücre-i Seâdet yanında Resûlullah’a selâm verdim. Bir yana oturup uyudum. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) görünüp; “Ahmed geldin mi?Avucunu aç!” buyurdu. Avucumu altınla doldurdu. Uyandım. Ellerim altın dolu idi. (Merrâkûşî)

Mescid-i Şerîf:

Mescid-i Nebî.

Medîne şehrindeki Mescid-i şerîf’i hicretin birinci senesinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Eshâb-ı kirâm ile birlikte yaptılar. Hicretin ikinci senesi, Receb ayında, kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönmesi emrolununca, mescidin Mekke’ye karşı olan kapısı kapatılıp karşı tarafa, yâni Şam tarafına yeni bir kapı açıldı. Şimdi bu kapıya Bâb-üt-tevessül denmektedir. Medîne’de, Kudüs’e karşı on altı ay kadar namaz kılındı. Mekke’de iken, önce Kâbe’ye karşı namaz kılınırdı. Hicretten az bir zaman önce, Kudüs’e karşı kılınması emrolundu. Mescid-i Şerîf’in kıblesi değiştirilirken, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kâbe’yi mübârek gözleri ile görerek, kıblenin cihetini tâyin eyledi. Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kıldığı yer, minber ile Hücre-i Seâdet arasında olup, minbere daha yakındır. Haccâc’ın Medîne-i münevvereye gönderdiği mıshaf, büyük bir sandık içinde olduğundan, bu sandık, bu yerin önündeki direğin sağ tarafına konulmuştu. Buraya ilk mihrâbı Ömer bin Abdülazîz koymuştur. (Eyyûb Sabri Paşa)

Fıkıh âlimlerimiz (rahimehümullahü teâlâ) hac vazifesini yaptıktan sonra, Medîne-i münevvereye gelerek Mescid-i Şerîf’te namaz kılarlardı. Sonra Ravda-i Mutahhera ile minber-i münîri ve Arş-ı a’lâdan efdal olan Kabr-i şerîfi, sonra oturdukları, yürüdükleri, dayandıkları yerleri, vahy geldiği zaman dayandıkları direği ve mescid yapılırken ve tâmir edilirken çalışan ve para vermekle şereflenen Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin (radıyallahü teâlâ anhüm ecmâîn) geçtikleri yerleri ziyâret ederler, görmekle bereketlenirlerdi. Onlardan sonra gelen âlimler, sâlihler de, hacdan sonra Medîne’ye gelirler, fıkıh âlimlerimiz gibi yaparlardı. Bugüne kadar hacılar da, bunun için Medîne-i münevverede ziyâret yapmaktadırlar. (M. Sıddîk Gümüş)