Muhammed aleyhisselamın evlilikleri - kainatingunesi.com

MUHAMMED ALEYHİSSELÂM’IN evlilikleri

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, hazret-i Hadîce validemi­zin vefatından sonra, ikinci defa olarak; elli beş yaşında iken hazret-i Ebû Bekr’in kızı hazret-i Âişe validemizle evlendi. Allahü teâlânın emri ile nikâh eylemişti. Âhırete irtihâl edinceye kadar, sekiz sene onunla yaşadı.

Diğer evliliklerini hep dînî, siyâsî sebep­lerle veya merhamet ve ihsan ederek yapmış­tır.  Bunların hepsi dul olup, çoğu yaşlı idi. Meselâ, Mekke’deki kâfirlerin, müslümanlara eziyet ve zararları dayanılamayacak bir dere­ceye geldikte, Eshâb-ı kiramın bir kısmı Habeş­istan’a hicret etmişti. Habeş pâdişâhı Necâşî, hıristiyan   idi.   Müslümanlara   çeşitli   şeyler sorup, aldığı olgun cevaplara hayran kalarak îmâna geldi. Müslümanlara çok iyilik yaptı, îmânı zayıf olan Ubeydullah bin Cahş, fakirlik­ten kurtulmak için papazlara aldanıp mürted olmuş, dînini dünyâya değişmişti. Resûlullah efendimizin halasının oğlu olan bu mel’ûn, karısı Ümm-i Habîbe’yi de (r.anhâ) dinden çıkıp zengin olmaya cebr ve teşvik etti ise de, kadın, fakirliğe ve ölüme razı olacağını, fakat Muhammed aleyhisselâmın dîninden çıkma­yacağını söyleyince, bunu boşadı. Sürünerek, sefaletten   ölmesini   bekliyordu.   Fakat,   az zamanda kendi öldü. Ümm-i Habîbe, Mekke’ deki Kureyş’in o zamanki başkumandanı Ebû Süfyân’m  kızı  idi.  Resûlullah efendimiz, o zamanlarda,  Kureyş orduları  ile çok çetin muharebelerde  bulunuyor ve  Ebû  Süfyân, İslâmiyet’i yok etmek için son gayreti ile çarpı­şıyordu. Resûlullah, Ümm-i Habîbe’nin dîninin kuvvetini ve başına gelen çok acı hâli işitti. Necâşî’ye mektup yazıp; “Oradaki Ümm-i Habîbe ile evleneceğim. Nikâhımı yap! Sonra kendisini buraya gönder” şek­linde talepte bulundu. Necâşî daha önce müslüman olmuştu. Mektuba çok hürmet edip, oradaki müslümanları sarayına davet ederek, ziyafet verdi. Hicretin yedinci yılında nikâh yapılıp,  hediye  ve  ihsanlarda  bulundu.  Bu suretle Ümm-i Habîbe, îmânının mükâfatına kavuşarak, orada zengin ve rahat oldu. Onun sayesinde, diğer müslümanlar da rahat etti. Cennet’de, kadınlar kocalarının yanında bulu­nacakları için, Cennet’in en yüksek derecesi ile müjdelenmiş oldu ki, dünyânın bütün zevk ve nimetleri, bu müjde yanında pek küçük . kalır. Bu nikâh, Ebû Süfyân’ın ilerde müslüman olmakla şereflenmesini hazırlayan sebeplerden birisi oldu. Görülüyor ki, bu nikâh, Resûlullah’ın aklının, zekâsının, dehâsı­nın, ihsanının ve merhametinin derecesini de göstermektedir.

İkinci misâl olarak; hazret-i Ömer’in kızı Hafsa {r.anhâ) dul kalmıştı. Hicretin üçüncü yılında hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekr’e ve hazret-i Osman’a; “Kızımı alırmısın?”dedikde, düşüneyim demişlerdi. Bir gün, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, her üçü ve başkaları yanında iken; “Yâ Ömer!Seni üzüntülü   görüyorum,   sebebi   nedir?” diye sordu.  Bir şişedeki  mürekkebin  rengi kolay görüldüğü gibi, Resûlullah efendimiz de, herkesin düşüncesini, bir bakışta anlardı. Lüzum görürse sorardı. Ona, hattâ herkese doğru söylememiz farz olduğundan, hazret-i Ömer de; “Yâ Resûlallah! Kızımı Ebû Bekr’e ve Osman’a teklif ettim, almadılar” cevâbını verdi. Resûtullah, en çok sevdiği bu üç Eshâbının üzül­mesini hiç istemediğinden, onları sevindirmek için, hemen buyurdu ki: “Yâ Ömer!Kızını, Ebû Bekr’den ve Osman’dan daha iyi birisine vermemi ister misin?” Hazret-i Ömer şaşırdı. Çünkü hazret-i Ebû Bekr’den ve hazret-i Osman’dan daha iyi kimse olmadığını biliyordu. “Evet, yâ Resûlallah!” dedi. “Yâ Ömer,   kızını  bana  ver!” buyurdu.  Bu suretle, Hafsa (r.anhâ), hazret-i Ebû Bekr’in ve hazret-i Osman’ın ve bütün mü’minlerin anne­leri oldu ve bunlar, ona hizmetçi oldu ve hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer ve hazret-i Osman birbirlerine daha yakın ve daha sevgili oldular                                                                                                                           Üçüncü bir misâl; hicretin beş veya altıncı senesinde, Benî Mustalak kabilesinden alınan /yüzlerce esir arasında- Cüveyriyye(r,anhâ). kabilenin reisi Hâris’in kızı idi. Bunu satın alıp âzâd ederek, kendilerine nikâh edince, Eshâb-ı kiramın aleyhimürrıdvân hepsi; “Biz Resûlul­lah   efendimizin   ailesinin,   annemizin akrabasını câriye olarak, hizmetçi olarak kul­lanmaktan haya ederiz” dedi. Hepsi, esirlerini âzâd etti. Bu nikâh, yüzlerce esirin âzâd olma­sına sebeb oldu. Cüveyriyye (r.anhâ), bu hali her   zaman   söyleyerek   öğünürdü.   Âişe (r.anhâ); “Cüveyriyye’den daha hayırlı, daha bereketli bir kadın görmedim” derdi.

Diğer hanımları:

Aişe (r.anhâ): Resûlullah’ın ikinci zevce-i mutahherasıdır. Ebû Bekr-i Sıddîk’m kızıdır. Çok akıllı, zekî, âlime, edîbe, afîfe ve sâlihâ idi. Hafızası pek kuvvetli olduğu için, Eshâb-ı kiram, bir çok şeyleri ondan sorup öğrenirdi. Âyet-i kerîme ile medh edildi. İçti­hadı hazret-i Ali’ye uymadığı için, Deve vak’ asında hazret-i Ali ile harb eden Eshâb-ı kiram ile birlikte idi. Hazret-i Ali şehîd edilince pek üzüldü. Hurûfîler kendisine çok iftira ediyor. Hazret-i Ali’yi sevmezdi diyorlar. Hâlbuki; “Ali’yi sevmek îmândandır” hadîs-i şeri­fini, hazret-i Âişe haber verdi. Böylece, onu sevdiğini ve herkesin de sevmesi lâzım geldi­ğini bildirdi. Hicretden sekiz sene önce doğdu ve elli yedinci yılda, altmış beş yaşında Medine’de vefat etti.

Sevde binti Zem’a (r.anhâ): Resûlullah’ın üçüncü zevcesidir. Zevci ile îmâna gelip Habeş­istan’a hicret etmişlerdi. Mekkeye dönünce zev­ci vefat etti. Resûlullah önce hazret-i Âişe’yi, sonra Sevde’yi nikahladı. Sevde’yi Mekke’de, hazret-i Âişe’yi ise Medine’de evine aldı. Çok merhametli ve iffetli bir hanım efendi idi. Haz­ret-i Ömer zamanında vefat etti.

Zeyneb binti Huzeyme (r.anhâ): Çok ibâ­det eder, çok sadaka verirdi, önce Abdullah bin Cahş’ın zevcesi idi. Abdullah, Resûlullah’ ın halası Ümeyme’nin oğlu idi. Uhud gaza­sında şehîd oldu. Resûlullah’ın nikâhı ile şereflendi ise de, sekiz ay sonra vefat etti.

Ümmü Seleme (r.anhâ): Adı Hind idi. Zevci Ebû Seleme ile Habeşistan’a ilk olarak hicret ettiler. Ebû Seleme, Resûlullah’ın halası Berre’ nin oğju Ubeydullah bin Cahş’ın kardeşi olup. Medine’de, hicretin dördüncü yılı Uhud gaza­sında aldığı yaradan vefat etti. Ebû Bekr ve Ömer’in (radıyallahü anhümâ) nikâh taleble.rini.kabûl etmedi. Resûlullah’ın nikâhı i]e şeref­lendi. Elli dokuzuncu yılda Medine’de seksen dört yaşında vefat etti. Son vefat eden zevce­leri bu idi.

Zeyneb binti Cahş {r.anhâ): Resûlullah’ın halası olan Ümeyme’nin kızı, Abdullah bin Cahş’ın kardeşi idi. Babasının adt Berre idi. îmân etmediği için, Cahş denildi. Zeyneb ilk îmân edenlerdendir. Resûlullah efendimiz sal­lallahü aleyhi ve sellem bunu, önce, oğulluğu olan Zeyd bin Hârise’ye nikâh etti. Zeyd, Zeyneb’in hakkını gözetemediğinden, hicretin üçüncü yılında ayrıldılar. Resul aleyhisselâm nikâh etmek istedi. Zeyneb bunu işitince, sevincinden iki rekat namaz kılıp; “Yâ Rabbî! Senin Resulün beni istiyor. Eğer O’nun zevce­liği ile şereflenmemi takdir buyurdun ise, beni O’na sen ver” diye dua etti. Duası kabul olup. Ahzâb sûresinin; “Zeyd, onun hakkında istediğini yaptıktan sonra (yâni Zeyneb’i boşadıktan sonra), biz onu sana zevce eyledik” meâl-i şerifinde olan otuz yedinci âyeti nazil oldu. Zeyneb’in nikâhını Allahü teâlâ yaptığı için, Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ayrıca nikâh yapmadı. Zeyneb radıyallahü anhâ bununla her an öğünür ve; “Her kadını babası evlendirir. Beni ise, Allahü teâlâ nikahladı” derdi. O zaman otuz sekiz yaşında idi. Hicretin yirminci yılında, elli üç yaşında vefat etti. Hayrı ve ihsanı bol olup, sa­daka vermeyi pek çok severdi. El işlerinde de ma­hir idi. İşlediği şeyleri ve eline geçen her şeyi ak­rabasına ve fakirlere verirdi. Hattâ, Halîfe Ömer (r.anh), Ezvâc-ı mutahherâtın her birine on iki bin dirhem verirdi. Bu, alıralmaz hepsini sadaka eder, dağıtırdı. Resülullah’dan sonra, Zevcât-i tâhirât arasında, en önce vefat eden bu­dur. Hazret-i Âişe, bunu çok medh ve sena eyledi. ”Zevcelerim arasında, bana en önce kavuşacak olanı, eli açık olanıdır” hadîs-i şerifi, bunun önce vefat edeceğini haber vermişti. Çünkü en çok sadaka veren bu idi. Fransız olan edebsiz ve müfteri şâir Volter, Resûlullah’ın hazret-i Zeyneb’i (r.anhâ) zevce­liğe kabul buyurmasını, târihlere, vak’a ve haberlere taban tabana zıd ve uydurma, alçak iftiralarla, şiir düzerek bir tiyatro kitabı yazmış­tır. Edebiyat ve fikir adamına yakışmayan bu çirkin, iğrenç yazısı, kendisini afaroz etmiş olan, büyük düşmanı papanın hoşuna gitmiş, kendisini okşayıcı mektup yazmıştır. Müslü­manların halîfesi, Sultan İkinci Abdülhamîd lhan. Bu piyesin sahnede oynatılacagını  işi­tince, Fransa ve İngiltere hükümetlerine ülti­matom vererek hemen önlemiş, bütün insanlığı, yüz kızartıcı, aşağılıklardan kurtar­mıştır.

Safiyye (r.anhâ): Hayber yahudilerinin başı olan Huyey ibni Ahtab’ın kızı idi.Hayber’debir yahudiye nişanlı idi. Sonra çok zengin olan Kenâne bin Hakîk ile evlenmişti Hicretin yedinci senesinde Hayber feth olundukta, Safiyye de esir edilmişti. Resülullah’ın hisse­sine düşüp âzâd buyurdu, îmân eyledi ve Resûlullah’ın nikâhı ile şereflendi.Hicretin ellisinde Medine’de vefat etti.

Meymûne (r.anhâ): İsmi, Berre iken Resû­lullah Meymûne yaptı. Hayber’in fethinden sonra Mekke’ye Umre için gidildikte, Meymûne’nin zevci vefat etmişti. Resûlullah’ın nikâhı ile şereflendi. Hicretin elli üçünde Mekke’de hastalandı. “Beni Mekke’den çıka­rınız! Çünkü, Resûlullah benim Mekke’nin dışında vefat edeceğimi haber verdi” dedi. Çıkardılar, Resûlullah’a nikâhı yapılmış olduğu yerde vefat etti.

Mâriye (r.anhâ): Peygamber efendimizin cariyesi iken îmân etti ve Efendimizin nikâhı ile şereflendi. Mâriye (r.anhâ), Mısır İskenderiye’ nin hükümdarı Mukavkıs’tan hediye olarak gönderildiği için, nesebi (silsilesi) ve doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Resûl-i ekrem efendimizin, hazret-i Mâriye validemiz­den İbrahim isminde bir oğlu olmuştur. Mâriye (radıyallahü anhâ) çok sakin, sessiz ve kendi hâlinde idi. Hazret-i Ömer’in halîfeliğinin son yıllarında 637 (h.16) de vefat etmişir. Bakî’ kabristanlığına defnedilmiştir.

Reyhâne, (r.anhâ): Peygamber efendimi­zin cariyesi iken müslüman olmuştur. Me­dine’de bulunan yahudilerin Benî Kureyzâ kabîlesindendir. Nesebi (silsilesi), Reyhâne binti Şem’ûn ibni Yezid veya Reyhâne binti Zeyd ibni Amr ibni Hanefe bin Şem’ûn bin Yezid’dir. Doğum târihi kesin olarak belli değil­dir. Peygamber efendimizden önce 631 (H.10) da Medine’de vefat etti. Bakî’ kabristanlığına defnedilmiştir.

Hadîs-i serîfde buyruldu ki: “Bütün zevce­lerimle evliliklerim ve kızlarımı evlen­dirmem, hepsi Cebrail’in (aleyhisselâm) Allahü teâlâdan getirdiği izinle olmuştur.”

Resûlullah efendimizin çok evlenmesinin mühim bir sebebi, İslâm dînini bildirmek için idi. Hicap ayeti gelmeden, yâni kadınların örtünmeleri emir olunmadan önce, kadınlar da Resûlullah’a gelip, bilmediklerini sorar, öğrenirlerdi. Resûlullah birinin evine gitse, kadınlar da gelir, oturur, dinler, istifâde eder­lerdi. Hicâb âyeti gelip, kadınların yabancı erkeklerle oturmaları, konuşmaları, yasak edi­lince, yabancı kadınlar kabul etmedi. Onların, bilmediklerini, mübarek zevcesi hazret-i Âişe’ den sorup öğrenmelerini emreyledi. Gelip soranların çokluğundan, hazret-i Âişe, hep­sine cevap yetiştirmeye vakit bulamıyordu. Bu mühim hizmeti kolaylaştırmak ve Âişe (r.anhâ) validemizin yükünü hafifletmek için, lâzım olduğu kadar hanımı nikâh etti. Kadınlara ait yüzlerce nâzik bilgileri, müslüman kadınla­rına, mübarek zevceleri yolu ile bildirdi. Zevce­leri bir olsaydı, bütün kadınların ondan sorması güç ve hattâ imkânsız olurdu. Allahü teâlânın dînini tam olarak bildirmek için, çok evlenmek yükünü de omuzlarına aldı.   evlilikleri evlilikleri  evlilikleri  evlilikleri evlilikleri evlilikleri evlilikleri evlilikleri evlilikleri  evlilikleri evlilikleri