Muvâfakat, Hasbet, Muâşeret ve Da'vet - kainatingunesi.com

Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî “radıyallahü teâlâ anhüm” Menâkıbı:

Muvâfakat, Hasbet, Muâşeret ve Da’vet

Onyedinci Menâkıb:

Şâkîk-i Belhî “rahimehullahü teâlâ” dedi ki, islâm bir ağaca benzer ki, ona dört şey lâzımdır. Kök, gövde, dal ve meyve. Ebû Bekr “radıyallahü anh” islâm ağacının köküdür. Ömer “radıyallahü anh” gövdesidir. Osmân “radıyallahü anh” dalıdır. Alî “radıyallahü anh” meyvesidir. Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ism-i şerîfi dört harfdir. Mim; Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine uygunluğudur. Ha, Resûlullahın müslimânların işlerinde hasbiyetidir. Ya’nî her ne işler ise, Allahü teâlâ hazretlerinin rızâ-ı şerîfi idi. Kimseden bir nesne tama’ etmez, birşey beklemezdi. Mim; akrâba ve ehline muhabbet ve muâşeretdir. Dal; islâm dînine kâfirleri da’vetdir. Muvâfakat, Ebû Bekrin nasîbi oldu. Hasbet, Ömerin nasîbi oldu. Muâşeret, Osmânın nasîbi oldu. Da’vet Alînin nasîbi oldu “radıyallahü teâlâ anhüm.”

İşâret: Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” seferde ve hazarda, cânını ve malını fedâ ederek mime muvâfakatı hıfz etdi. Allahü teâlâdan bu hil’atı buldu ki, (Mağarada bulunan iki kişinin, ikincisi) diye anılmak şerefine mazhar oldu. Ve hazîre-i kuddüsde mucâverâtı Rabbil’âlemîni buldu. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” âlemi ihtisâb kamçısı ile düzene sokdu. Binlerce mescidlerin bağrında nûr saçan minberler ta’yîn etdi. Hiç kimseden korkmadı. Kendi oğlu üzerine dîni had cezâsını uyguladı. Bütün hâllerinde bağlılığını sâdece Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine hasretdi. [Muhammed sûresi 11.ci âyet-i kerîmesinde meâlen]; (Elbette Allah îmân edenlerin velîsidir) buyuruldu. Allahü teâlâ, hakkında böyle buyurdu. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” muâşeret mimini seçdi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden başka, bütün yaratıklardan alâkasını kesip, Rabbil’âlemînin hizmeti ile meşgûl oldu. Her gece iki rek’atde bütün Kur’ân-ı kerîmi hatm etdi. Dünyâ muhabbetini kalbinden dışarı atdı. Ni’met ve malını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine ve Eshâb-ı güzîne harc etdi. Meâl-i şerîfi (Dînî vazîfelerine devâm eden, geceleri secdede ve kıyâmde geçiren…) olan Zümer sûresinin 9.cu âyet-i kerîmedeki hitâba nâil oldu. Alî “radıyallahü teâlâ anh” halkı da’veti seçdi. Keskin kılıcı ile kâfirleri kahr etdi. Sabr ve sebâtından dolayı Cennete gitdi. [İnsan sûresi 12.ci âyetinde meâlen], (Sabrları sebebi ile, Onlara Cennet ve ipek elbise giymekle karşılık verir) buyuruldu ki, buradaki ihsânlara kavuşdu. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Her kim Ebû Bekri severse, beni bulur. Her kim Ömeri severse, beni görür. Her kim Osmânı severse, o bana lâyıkdır. Her kim Alîyi severse hemnişînim olur.) [hemnişîn: Celis: Meclisinde bulunan].