NAMAZ SÛRELERİ ve DUÂLARI - kainatingunesi.com

NAMAZ SÛRELERİ ve DUÂLARI

Sûre ve Düâlar Lâtin Harfleri ile Yazılır mı?

Sûreleri ve düâları latin harfleri ile yazmaya uğraştığımız halde, bu mümkün olmadı. Latin harflerine nasıl işaret konulursa konulsun, sûreleri ve düâları doğru okuyabilmek mümkün olmaz. Bunları Kur’ân-ı kerîmdeki harfler gibi okuyabilmek için bir bilenin okutması ve tekrar tekrar alıştırması lâzımdır. Bu alıştırma muhakkak lâzım olduğuna göre, bilen kimseye doğrudan doğruya Kur’ân-ı kerîm harflerini tanıtmak ve öğretmek imkânını ve ni’metini kazandırır. Bu ni’metin büyüklüğünü, dünyada ve âhıretde faydasını hadîs-i şerîfler ve fıkh kitâbları uzun uzun anlatmakta, sevâbının çokluğunu bildirmektedirler.

O halde her müslümân, çocuğunu câmilere, Kur’ân-ı kerîm kurslarına göndermeli, Kur’ân-ı kerîmin harflerini ve bunların nasıl okunacağını iyice öğretmeli bu büyük sevaba kavuşmağa çalışmalıdır. Bir hadîs-i şerîfde, (Çocuklarına Kur’ân-ı kerîm öğretenlere veya Kur’ân-ı kerîm hocasına gönderenlere öğretilen Kur’ânın her harfi için, on kerre Kâ’be-yi muazzama ziyaret sevabı verilir ve kıyâmet günü başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir) buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfde: (Çocuklarına dinlerini öğretmiyenler, Cehenneme gideceklerdir) buyuruldu.

Namaz Sûrelerinin Meâlleri  

FÂTİHA SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve din günü (kıyâmet günü)nün sâhibi olan Allaha mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil. [Bak: 190. cı sahîfe.]

FİL SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Ey Resûlüm!). Rabbinin, fil sâhiblerine neler ettiğini görmedin mi? O, bunların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine bölük bölük kuş(lar) gönderdi. Ki bunlar onlara (fil sâhiblerine) pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyordu. Derken (Allah) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. [Bak, 188. ci sahîfe].

FİL VAK’ASI:

Habeş hükümdarı Necaşînin, Yemen vâlisi olan “Ebrehe” isminde bir adamı vardı. Ebrehe insanları Mekke-i Mükerremedeki Kâbeyi ziyâretinden vazgeçirmek için San’a şehrinde büyük ve süslü bir kilise yaptırdı. Fakat maksadı hâsıl olmayıp, Kâ’beyi ziyaret edenler o kiliseyi ziyarete gelmediler. Ayrıca Fukaym kabilesinden Nüfeyl adlı bir genç gece gizlice getirdiği pislikleri ile kilisenin her tarafını kirletti. Bunu bahane eden Ebrehe büyük bir ordu hazırlayarak Mekke üzerine yürüdü. Ordusunun önünde Necaşîden getirdiği büyük bir fil vardı. Fili ordunun önünde yürütmekle ordusunun galib geleceğini sanıyordu. Böylece ordu Mekke üzerine yürüdü. Şehre gireceği zaman fil yere çöktü ve bir daha ileri gitmedi. Bütün uğraşmalar onu Mekke istikametine götüremedi. Başka yönlere ise koşa koşa gidiyordu. Tam bu sıralarda Allahü teâlâ Ebâbil denilen kuşları gönderdi. Ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları taşları Ebrehenin ordusu üzerine attılar. Âyet-i kerîmede de belirtildiği gibi, ordu “yenilmiş ekin yaprağı” gibi oldu. Bu hâdisenin vuku bulduğu seneye Arablar “Fil senesi” derlerdi. Bu vak’adan 50-55 gün sonra Peygamber Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” dünyâya teşrif buyurdu.

KUREYŞ SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Kureyş’i emniyet ve selâmete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişler[1]de rahatlığa kavuşturduğundan dolayı (hiç olmazsa) şu Beyt’in (Kâ’benin) Rabbine ibâdet etsinler. O, (Allah ki) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan emînlik veren(dir.) [Bak: 188.ci sahîfe.]

[1] Kureyşliler kışın Yemene, yazın da Şâma gezmek ve ticâret yapmak maksadıyla giderlerdi.

MÂÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Dîni (Müslimânlığı) yalan sayanı gördün mü? İşte yetîmi[1] şiddetle iten, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur[2]. İşte (bu vasıflarla beraber) namaz kılan (münâfık)ların vay hâline ki, onlar namazlarından gâfildirler. Onlar riyakârların tâ kendileridir. Onlar, zekâtı[3] da men’ ederler. [Bak: 188.ci sahîfe.]

[1] Bir rivâyetde Ebû Cehlin vârisi olduğu köle.

[2] Ebu Cehl.

[3] Mâûn, zekât ve sadaka ma’nâsına geldiği gibi, bir kişinin diğerinden ödünç aldığı şeye de denir.

KEVSER SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Habibim!) Hakîkat, biz sana, Kevseri[1] verdik. O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu sana (nesli kesik deyip) dil uzatandır, hayırsız nesli kesik. [Bak: 187. ci sahîfe]

[1] İslâm âlimlerine göre.

İZÂH: Bu mübârek sûre, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” nâil olduğu ni’metleri ve onun iki kudsî vazifesini bildirmektedir. Âyet-i kerîmedeki “Kevser” lâfzı için islâm ulemâsı çeşitli ma’nâlar vermişlerdir.

 Cumhur ulemâya göre:

a) Cennette bir ırmaktır veya bir havuzdur ki suyu baldan tatlı, sütten daha ziyâde beyaz ve kardan daha soğuktur.

b) Kur’ân-ı Azîmdir ki: O dünyevî ve uhrevî hayırları toplıyan bir kitâbdır.

c) Resûl-i Ekremin “sallallahü aleyhi ve sellem” hâiz olduğu şeref-i nübüvvettir.

d) Gökte ve yerde Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için çok zikir ve senâdır.

e) Resûlullahın evlâd ve etbaıdır.

f) Resûlullahın Eshâb ve ulemâ-yı ümmetidir.

Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” oğlu Kâsım vefât edince, Âs bin Vâil, Muhammedin “aleyhisselâm” artık nesli kesildi, kendisini yâd ettirecek evlâdı kalmadı, dedi. Bunu diğer müşrikler de söylemişlerdir. Onlar, müslümânlara bir şiddet, darlık ârız olunca bununla sevinip, ferahlıyorlardı. İşte bu sûre-i celîle o kâfirlerin bâtıl düşüncelerini reddetti. Pek kısa bir sûre olmasına rağmen birçok hakîkatlere işaret etmektedir.

KÂFİRÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Yâ Hâbibim! Onlara de[1]: Ey kâfirler ben sizin tapmakta olduklarınıza (putlarınıza) tapmam. Benin ibâdet edeceğime de (Allahü teâlâya) siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiçbir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dîniniz size, benim dînim bana. [Bak: 187.ci sahîfe.]

[1] Mekke müşriklerinden Ebû Cehl, As bin Vâil, Esved bin Abdülmuttalib, Velid, Ümeyye bin Halef ve diğerleri, Abbas “radıyallahü anh” vâsıtasıyle Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” haber gönderip, şu teklîfde bulundular: “Bir yıl o bizim ilâhımıza ibâdet etsin. Bir yıl da biz onun Allahına ibâdet edelim.” Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.

NASR SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Allahın nusratı ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allahın dînine (müslimânlığa) gireceklerini görünce, hemen Rabbini, hamd ile, tesbîh et. Onun afv etmesini iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabûl edendir.[1] [Bak: 187.ci sahîfe.]

[1] Bu sûrede, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtına işâret vardır. Bu sûreyi Peygamberimiz okuduklarında, Abbas “radıyallahü anh” ağladı. Resûlullah niçin ağladığını sorduğunda, Abbas: “Bu sûrede sizin vefâtınıza işâret vardır” dedi. Resûl aleyhisselâm, dediğin gibidir, buyurdu.

TEBBET SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Ebû Lehebin iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helâk oldu ya). Ona ne malı (Babasından mîras kalan malı), ne kazandığı fayda vermedi. O, alevli bir ateşe girecek, karısı da Odun hammalı olarak. Boynunda bükülmüş bir ip de olduğu halde. [Bak: 186.cı sahîfe.]

İZÂHI: Bu sûre-i celîle, Resûl-i Ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” ezâ ve cefâda bulunmuş olan Ebû Leheb ve zevcesinin helâk olarak, şiddetli bir azâba düşeceklerini haber veriyor. Peygamber aleyhisselâm; “akrabanı korkut” emr-i ilâhîsini alınca, Safa tepesine çıkmış, yakınlarını çağırarak, onları İslâm dinine dâvet etmişti. Ebû Leheb burada Peygamberimizin söylediklerine karşı çıkmış ve Ona hakâret ederek oradan ayrılmış ve oradakilere ma’nî olmuşdu. Ebû Lehebin karısı da Resûl aleyhisselâmın yürüyeceği yollara geceleyin dikenli ağaçlar, otlar yüklenerek getirir, dökerdi. Ayrıca Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” ardından koğuculuk yapardı.

Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesinde Bedir gazvesindeki, İslâm mücâhidlerinin muvaffakiyyetlerine dayanamıyarak, yedi gün sonra öldü. Vücûdu delik deşik olup, çocukları bile yanına yaklaşamadı. Ancak üç gün sonra defnedilebildi. Bilâhare zevcesi de ölüp lâyık olduğu cezâya kavuştu.

İHLÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Ya Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! De ki; O, Allah birdir, Samed[1]dir. O, doğurmamışdır, doğurulmamışdır. Hiçbir şey onun dengi (ve benzeri) değildir. [Bak: 186.cı sahîfe.]

[1] Bütün mahlûkâtın kendisine yöneleceği ve sığınacağı zât-ı ehâdiyetdir. Ayrıca bu kelime bir sıfatı ehâdiyyedir.

FELÂK SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Yâ Muhammed! “aleyhisselâm”) Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden, düğümlere (Büyücülerin ipliklere bağladıkları düğümlere) üfüren (nefes)lerin (Büyücü ve üfürükçülerin) şerrinden ve hased edenin, hased(ini belli) ettiği zaman, şerrinden, Sabahın Rabbine sığınırım de[1].

[1] Lebid bin Asam isminde bir yahûdi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” saçından onbir kılı düğümlüyerek sihir yapmış ve bir kuyuya atmışdı. Böylece Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” rahatsız oldu. Sonra Cibril-i Emîn, Resûl aleyhisselâma bu işi haber verdi. İpler hazret-i Alî “radıyallahü anh” vâsıtası ile kuyudan çıkarıldı. Böylece, Resûl aleyhisselâm evvelki sıhhatine kavuşdu. Muavvizeteyn sûrelerinin onbir âyet olması buna işâretdir.

NÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

(Yâ Muhammed! “aleyhisselâm”). İnsanların Rabbine, insanların melikine, insanların mâbuduna, insanların göğüslerine daima vesvese veren, gerek cinden, gerek insandan (olsun), o sinsi şeytanın şerrinden, sığınırım de[1]. [Bak: 186.cı sahîfe.]

[1] Tefsîr-i Lübab’a göre bu sûrede vâkı olan beş adet “Nas” lâfzı, beş ayrı sınıf insana işarettir. Bunlar:

1- Çocuklar,

2- Gençler,

3- İhtiyârlar,

4- Sâlihler,

5- İnsan şeytanlarıdır.

ÂYETEL KÜRSÎ

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Allah, kendinden başka hiçbir ilâh yoktur. (O), Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutabilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan, nezdinde kim şefaat edebilir? O (yarattıklarının) önlerindeki ve arkalarındaki gizli ve âşikâr her şeyi bilir. Onun ilminden, yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. (Mahlûkatı). Onun kürsüsü gökler ve yeri kaplamıştır. Bunların (yerin ve göğün) koruyuculuğu Ona ağır da gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür. [Bak: 189.cu sahîfe.]

Namaz Düâlarının Meâlleri  

SÜBHANEKE

Ey Allahım! Seni noksanlıklardan tenzîh eder; bütün kemâl sıfatlarıyla tavsif ederim. Sana hamd ederim. Senin ismin yücedir. (Ve senin şânın her şeyin üstündedir)[1]. Senden başka ilâh yoktur.

[1] Bu kısm cenâze nemâzı kılınırken ilâve edilir.

ETTEHIYYÂTÜ

Her türlü hürmet, salevât ve bütün iyilikler Allaha mahsustur. Ey Nebî! Allahın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allahın sâlih kullarının üzerine olsun. Şehâdet ederim ki, Allah birdir ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (aleyhisselâm) Onun kulu ve resûlüdür.

ALLAHÜMME SALLİ

Ey Allahım! İbrahime “aleyhisselâm” ve âline rahmet ettiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselâm” ve âline de rahmet eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.

ALLAHÜMME BÂRİK

Ey Allahım? İbrahime “aleyhisselâm” ve âline bereketler ihsan ettiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselâm” ve âline de bereketler ihsan eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.

RABBENÂ ÂTİNÂ

Yâ Rabbî! Dünyâda ve âhırette bize iyilikler ver ve bizi nârın (ateşin) azâbından koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi, senin rahmetinle… [Bak: 184.cü sahîfe.]

KUNUT DÜÂSI

Ey Allahım! Biz senden yardım dileriz. Sana istiğfar ederiz. Senden hidâyet isteriz. Sana îmân ederiz. Sana tevbe ve sana tevekkül ederiz. Bütün hayırlarla seni överiz. Sana (ni’metlerine) şükreder, küfrân-ı ni’met etmeyiz. Sana karşı fısk ve fücur edeni atar ve terk ederiz.

Ey Allahım! Ancak sana ibâdet eder, namaz kılar, secde eder, sana koşar ve iltica ederiz. Rahmetini recâ (Ümid) eyler ve azâbından korkarız. Çünkü senin azâbın gerçeği örten kâfirlere mutlaka ulaşır. [Bak: 184.cü sahîfe.]