NUKÛD - kainatingunesi.com

NUKÛD:

Basılmış altın ve gümüş paralar. Müfredi (tekili) Nakddır.

NÛR:

1.Aydınlık, ışık, feyz, bereket ihsân.

Kur’ân-ı kerîm okunan evden, arşa kadar nûr yükselir. (Hadîs-i şerîf-Sünen)

Müslümanlıkta beyazlayan kıllar, kıyâmet günü nûr olacaklardır. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Ebû Zer-i Gıfârî hazretlerine; “Sana Kur’ân-ı kerîmi okumayı tavsiye ederim. O, senin için yeryüzünde nûr, gökte meleklerin övgüsüdür” buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Kitâbu Metcer-ur-Râbih)

Âşıkların kalbleri, Allahü teâlânın ihsân ettiği nûr ile aydınlanır. Konuşurlarsa dudaklarından nûr saçılır. (İsmâil Fakîrullah)

Evlerinizi Allahü teâlâyı anmak sûretiyle nûrlandırınız. Evlerinizi onda namaz kılarak nasîplendiriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, böyle yapanlar gök ehli arasında tanınırlar. Gök ehli; “Falan oğlu falan, evini, Allahü teâlâyı anarak süslüyor” derler. (Kâ’bü’l-Ahbâr)

Vekî’e (Vekî bin Cerrah’a) unutkanlığımdan şikâyette bulundum. Ma’siyeti (günâhı) terk eyle diye nasîhat etti. “İlim, envâr-ı ilâhiyyeden (ilâhî nurlardan) bir nurdur. Allahü teâlâ, âsî (günah işleyen) kuluna, bu nûru vermedi. (İmâm-ı Şâfiî)

  1. Kur’ân-ı kerîm.

O hâlde Allah’a, O’nun peygamberlerine ve indirdiğimiz o nûr’a îmân edin. Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdârdır. (Tegâbün sûresi: 8)

  1. Îmân.

Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

Allahü teâlânın nûr vermediği kimsenin nûru olmaz. (Nûr sûresi: 40)

Allahü teâlânın nûr vermediği kimse münevver (nûrlu) olmaz. (Abdülhakîm Arvâsî)

4.Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Tam ve kusursuz olarak zâhir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, yaratıcı veya göktekileri ve yerdekileri nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve yıldızlarla yeri; peygamberler aleyhimüsselâm, âlimler, mü’minler (inananlar) ile yâhut bitkilerle ve ağaçlarla tezyîn eden, süsleyen.

Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

Allahü teâlâ göklerin ve yerin nûrudur. (Nûr sûresi: 35)

En-Nûr ism-i şerîfini söyleyenin kalbi nurlanır. (Yûsuf Nebhânî)

Nûr Sûresi:

Kur’ân-ı kerîmin yirmi dördüncü sûresi.

Nûr sûresi Medîne’de nâzil oldu (indi). Altmış dört âyet-i kerîmedir. Otuz beşinci âyetinde Allahü teâlânın, göklerin ve yerin nûru olduğu bildirildiği için, Sûret-ün-Nûr denilmiştir. Sûrede, zinâ suçu işleyen kadın ve erkekler ile zinâ iftirâsında bulunanların cezâları, evlere girerken izin istemek, selâm vermek gibi muâşeret kuralları, harama bakmanın kötülüğü, kadınların örtünmeleri ile müslümanların Peygamber efendimize saygı göstermeleri gerektiği bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, İmâm-ı Gazâlî, Râzî, Taberî)

Allahü teâlâ Nûr sûresinde meâlen buyuruyor ki:

Ey Resûlüm! Mü’minlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar! Îmânı olan kadınlara da, söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haram işlemekten korusunlar. (Âyet: 30)

Nûr-ı İlâhî:

İlâhî nûr. Allahü teâlânın ihsân ettiği mânevî aydınlık, mânevî ilim.

Kur’ân-ı kerîmi anlıyabilmeleri için, Allahü teâlâ, müctehîd denilen âlimlere aklî ve naklî ilimleri anlama kuvveti ile keskin zekâ ve çok akıl ve daha nice üstünlükler ihsân eylemiştir. Bu üstünlüklerin başında takvâ (Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınma) gelmektedir. Bundan sonra kalblerindeki nûr-ı ilâhî gelmektedir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

Nûr-ı Nübüvvet:

Peygamberlik nûru.

Sahâbe-i kirâm, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sohbetiyle şereflenip, ef’âlini ve ahvâlini (işlerini ve hâllerini) gördüler. Her husûsta O’na uyup, yardımcı oldular ve Nûr-ı nübüvvetten doğrudan faydalanarak, herbiri yüksek derecelere kavuştular. (Abdullah-ı Dehlevî)

Nûr-ı Pâki Muhammedî:

Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz, mübârek nûru.

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem her nereye gitmek murâd eylese, O’nun nûr-ı pâki, kendinden evvel varırdı. Her kimin yanında dursa mübârek boyu, dört parmak kadar yüksek görünürdü. (Kutbüddîn İznikî)