ŞEYTAN - kainatingunesi.com

ŞEYTAN

Kibir ve gururû sebebiyle, Allahü teâlânın; “Âdem’e secde ediniz”(Bekara sûresi: 34) emrine isyân edip, O’nun rahmetinden uzaklaştıran iblisin ve buna tâbi olanların sıfatı.

Şeytan kelimesinin; birine muhâlefet etmek, toprağa girmek, iple bağlamak gibi mânâları vardır ve uzak olmak, uzaklaşmak mânâsına kullanılan “Şe-ta-ne” kelimesinden türemiştir. Bâzıları da ateşten yaratıldığı için “Şâ-ta” kökünden türetildiğini söylemişlerdir.

Birinci şekliyle şeytan kelimesi; âsî, serkeş, itâatsız, habîs, pek kötü olmak, rahmetten uzaklaştırılmak mânâlarına gelir. İsim olarak da; igfâl edici, ayartıcı, ifsâd edici, yaygaracı, baş belâsı, rahat vermeyen, insanı haktan, rahmetten uzaklaştırıcı mânâlarını ifâde eder. İblise, tabîatı îtibâriyle insan tabîatından; fâsıklığı ile de her türlü hayır ve iyilikten uzak olduğu için şeytan denilmiştir.

Şeytanın yaratılışı: Allahü teâlâ; melekler, insanları ve cinleri kendisine ibâdet etmesi için yarattı. Kur’ân-ı kerîmde, Zâriyât sûresi 56. âyetinde meâlen; “İnsanları ve cinleri ancak beni bilip ibadet etmeleri için yarattım” buyuruluyor. İnsanlar topraktan, melekler nûrdan, cinler de  ateşten yaratılmıştır. Hicr sûresi 27. âyetinde meâlen; “Âdem’den, önce cinlerin babası olan Cân’ı ateşten yarattık” buyurdu. Şeytan da cin tâifesindendir. Asıl adı iblis olan şeytanın bir adı da Azâzil’dir. Cinlerin yaratılması, insanların yaratılmasından çok öncedir. Aralarında uzun devirler geçmiştir. İslâm âlimlerinden Muhyiddîn-i Arabî’nin bildirdiğine göre, bu zaman dört bin yıldızdan az değildir.

Melekler yaratıldıkları zamandan îtibâren ibâdete başladılar. Hiç isyân, itaâtsizlik yapmadılar. Cân’ın evlatları olan cinler, yeryüzüne gönderilince, fitne fesâd çıkardılar. İsyanları sebebiyle zaman zaman Allahü teâlâ tarafından helâk edildiler. İsyân ve taşkınlık yapmamaları için, Allahü teâlâ onlara dinler gönderdi. Aralarından en iyileri vâli seçilip görevlendirdi. Bu vâliler tarafından yeryüzünde fesad çıkarmamaları, ibâdet ve tâatle meşgûl olmaları için nasîhatler edildi. Cinlere nasîhat etmek üzere vazîfe verilenlerden biride Azâzil yâni iblis idi.

Allahü teâlâ; “Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bekara sûresi : 30) buyurdu. Bunun üzerine melekler; “Yâ Rabbî! Yeryüzünde fesâd çıkarıp kan dökenleri mi yaratacaksınız?” (Bekâra sûresi: 30) dediler. Allahü teâlâ bunlara; “Sizin bilmediğinizi ben bilirim” (Bekâra sûresi: 30) buyurdu. Melekler bu cevâbı  alınca pişmân oldular. Çünkü bu sözleri, Allahü teâlânın işine karışmaktan ve O’na isyân etmekten değil, hikmetini anlayamadıklarındandı.

Âdem aleyhisselâmın şekil verilmiş hâli Mekke ile Tâif arasında kırk yıl yattığı sırada, melekler ve iblis (şeytan) onu görmüşlerdi ve ondan korkmuşlardı. Ondan en çok korkan da iblis (şeytan) idi. İblis, Âdem aleyhisselâmın henüz rûh verilmemiş salsâl halindeki bedenine dokununca, çınlayarak ses çıkardı. İblis, bedenine girip çıkar ve meleklere; “Korkmayınız bunun içi boştur. Eğer ben ona musallat olursam helâk ederim” derdi.

Ahmed bin Hanbel’in (radyallahüaleyh) bildirdiği hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: “Allahü teâlâ Âdem’in bedenine şekil verip bıraktıktan sonra (henüz rûh verilmeden) iblis, etrafında dolaşıp ona bakmağa başladı. Onun içini boş görünce; “Bu kendine sâhip olamaz, benim için kolay ele geçirilebilir” dedi.”

Âdem aleyhisselâmın bedenine ruh verilmeden önce, melekler Âdem aleyhisselâmın bedenini görüp ondaki uygunluğa, âhenge ve ilâhi san’ata hayrân kaldılar. Allahü teâlâ bundan güzel bir şey halk etti mi acabâ dediler.

İblis, Âdem aleyhisselâmın rûh verilmemiş hâlindeki bedenini görünce meleklere; “Eğer o sizden üstün, faziletli kılınırsa ne yaparsınız?” dedi. Melekler; “Biz Rabbimizin emrine uyarız” dediler. İblis ise kendi kendine; “Eğer ona hürmet etmem emr olunursa, isyân ederim” dedi.

Ebû Ya’la’nın ve Buhârî’nin Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet ettikleri bir hadîs-i şerîfde şöyle buyuruldu: “Şüphesizki Allahü teâlâ Âdem’i topraktan yarattı. Âdem aleyhisselâmı yaratacağı toprağı tîn (çamur) hâline sokup, hame-i mesnûn (balçık çamuru) oluncaya kadar bekletti. Sonra ona şekil verip, salsâlün kelfehhâr (pişmiş kerpiç gibi) oluncaya kadar bekletti. Şeytan, Âdem aleyhisselâmın bedeninin rûh verilmemiş bu halini görüp, yanına vardıkça; “Şüphesiz sen, büyük bir iş için yaratıldın” derdi. Sonra, Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmın bedenine rûh verdi. Rûh, önce gözüne ve genizlerine sirâyet etti. Genzine sirâyet edince aksırdı. Allahü teâlâ onu rahmetiyle karşılayıp; “Rabbin sana merhamet etsin” buyurdu…”

Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmın bedenine rûh verdikten sonra melekleri ve cinleri haberdâr edip; “Âdem’e secde ediniz” (Bekara sûresi:34) emrini verdi. Önce Cebrâil aleyhisselâm secde etti. Sonra sıra ile; Mikâil, İsrâfil, Azrâil ve diğer bütün melekler secde ettiler. Secde eden meleklerin her biri, Allahü teâlâ tarafından çeşitli hizmetler görmekle şereflendirildi. İblis, kibir ve gurûrundan secde etmedi.

Allahü teâlâ iblise; “Ey mel’ûn! Âdem’e niçin secde etmedin?” buyurunca, iblis dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu ise topraktan yarattın.” (A’raf sûresi: 12) “Yâni ateş; latif, saf ve ışıktır. Elbette topraktan üstündür” diyerek bu bozuk kıyasını ileri sürdü. Böylece Allahü teâlânın emrine isyan etti. Ebedî olarak cehennemlik oldu.

İblis, Âdem aleyhisselâma secde ediniz emrine uymayınca, Allahü teâlâ; “Hemen in oradan (Cennet’ten). Artık senin Cennet’te kibirlenmen (kendini büyük görmen) gerekmez. Haydi Cennet’ten çık. Çünkü hor, alçak ve bayağı kimselerdensin” (A’raf sûresi: 13) buyurdu. İblis Cennet’ten koğulunca ölüm acısını tatmak istemediğinden veya sonsuz bir hayat yaşamak istediğinden dolayı Allahü teâlâya; “Bana halkın dirilip kaldırılacakları ba’s gününe kadar mühlet (ömür) ver” (A’raf sûresi: 13) diyerek dünyâda ve âhırette ölümsüz olmağı istedi. Allahü teâlâ da ona ölümden ve Cehennem azâbından kurtuluş olmadığını bildirip, birinci sûr üflenip bütün canlıların öleceği vakte kadar mühlet verdi. Böylece kıyamet gününe kadar ömür verilip serbest bırakıldı.

İblis bunun üzerine; “Öyle ise beni azdırmana yemin ederim ki, insanoğullarını saptırmak için muhakkak senin doğru yoluna oturacağım! Vesvese verip, pusu kuracağım. Sonra da onlara;önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım (musallat olacağım). Sen de onların çoğunu şükredici (kimse) bulmayacaksın” (A’raf sûresi: 14-17) dedi.

Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ayblanmış ve rahmetimden koğulmuş olarak oradan (Cennet’ten) çık. Yemin ederim ki onlardan kim sana uyarsa, Cehennem’i hep sizden dolduracağım.” (A’râf sûresi: 18)

Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâma; “Ey Âdem! Sen zevcenle birlikte Cennet’te yerleşin ve dilediğiniz nîmetlerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın ki sonra zâlimlerden (kendilerine yazık etmişlerden) olursunuz” buyurdu. (A’râf sûresi: 19)

İblis, Âdem aleyhisselâmın ve Havvâ validemizin Cennet’te türlü nîmetler içinde bulunmalarından ve kendisinin bu nîmetlerden mahrum kalmasından dolayı hased etti. “Yazıklar olsun ben bunca zamandır Allah’a ibâdet ettim. Ben daha önce yaratıldığım hâlde beni Cennet’e koymadı” diyerek, Âdem aleyhisselâmın Cennet’ten çıkarılması için hîleler aramaya başladı.

İnsanları günlük hayatlarında dâima rahatsız eden, şeytan tarafından insan kalbine verilen vesvesenin mâhiyeti nedir? Hangi düşünceler vesvesedir, hangileri değildir? Bunları İslâm âlimleri kitaplarında şöyle anlatmışlardır: