TECELLÎ - kainatingunesi.com

TECELLÎ:

Görünme. Kalbde Allahü teâlânın zâtının ve isimlerinin zuhûru.

Evliyâ herkes gibi, bir mezhebe tâbi olarak yükselmişlerdir. Ahkâm-ı İslâmiyye’ye yapışmak, bir ağaç dikmek gibidir. Evliyâya hâsıl olan ilimler, mârifetler, tecellîler keşfler, ve muhabbet-i zâtiyye bu ağacın meyveleri gibidir. (Rükneddîn-i Çeştî)

Zât-ı ilâhînin (Allahü teâlânın) tecellîsi bu dünyâda yalnız Muhammed aleyhisselâma nasîb oldu. Başkalarına ise âhirette nasîb olacağı bildirildi. (İmâm-ı Rabbânî)

Allahü teâlâ insanın kalbine tecellî eder. Fakat bu tecellî Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsidir. (Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî)

Tasavvufta keder ve ümidsizlik yoktur. Yalnız sevgi ve tecellîler vardır. (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî)

Tecellî-i Cemâl:

Allahü teâlânın cemâlinin zuhûru.

Cennet’te mü’minlerin makbûl olanları, her sabah ve akşam, derecesi aşağı olanlar ise, her Cumâ günü ve kadınlar, dünyâ bayramı gibi yılda birkaç kere tecellî-i cemâl ile şerefleneceklerdir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

Tecellî-i Ef’âl:

Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O’nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.

Tecellî-i ef’âl sâhibi, her işte arada olan vâsıtaların var olmasının bahâne olduğunu, asıl yapanın Allahü teâlâ olduğunu bilir. (Abdülhakîm bin Mustafa)

Tecellî-i Sıfat:

Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsi.

Seyyid Nûr’un bir teveccühü (bakması) ile tâliblerin (kendisine talebe olanların) kalbleri zikre başlardı. Tecellî-i sıfat hâsıl olurdu. (Mazhar-ı Cân-ı Cânân)

Tecellî-i Sûrî:

Zât-ı ilâhînin veya isimlerinin kendilerinin değil, sûretlerinin, görüntülerinin tecellîsi.

Başkalarının yolun sonunda kavuştukları ve Hakk-ul yakîn dedikleri, bize yolun başında Tecellî-i sûrî olarak hâsıl olmaktadır. (İmâm-ı Rabbânî)

Tecellî-i sûrî, sâliki yâni tasavvuf yolcusunu fânî yapmaz. Birçok bağlılıklarını yok eder ise de fenâya kadar götürmez. (İmâm-ı Rabbânî)

Tecellî-i Zât:

İsim ve sıfatlar araya girmeden sâdece zât-ı ilâhînin tecellî etmesi.

Tecellî-i zât,Peygamberlerin sonuncusuna (Muhammed aleyhisselâma) mahsûstur. O’nun yanısıra başka peygamberlere ve O’na çok uyan bu ümmetin evliyâsında da hâsıl olur. Başka peygamberlerin ümmetlerine nasîb olmaz. Bunun için bu ümmet, ümmetlerin hayırlısı olmuştur. (İmâm-ı Rabbânî)

Ahrâriyye büyükleri, vecdlerin İslâmiyet’e uygun olmasına dikkat ederler. Zevkleri, mârifetleri İslâmiyet terâzisi ile ölçerler, çocuklar gibi ceviz, kozalak sayılan vecdlere, hâllere aldanıp da İslâmiyet’in güzel cevherlerini elden kaçırmazlar. Tasavvufçuların İslâmiyet’e uymayan sözlerine aldanıp bağlanmazlar. Hâlleri devamlıdır. Zamanlarında değişiklik olmaz.Başkalarının şimşek gibi çakıp geçen tecellî-i zâtî bunlara devamlıdır. Çabuk geçer, gayb olan huzûra kıymet vermezler. “O yüksek insanlara, ticâret, alış-veriş Allahü teâlâyı unutturmaz.” (Nûr sûresi: 24) meâlindeki âyet-i kerîme bunların hâlini bildirmektedir. (İmâm-ı Rabbânî)