VAADİNİ BOZMAK - kainatingunesi.com

 

VAADİNİ BOZMAK

23 – Vaadinde durmamak da, gadaba sebep olur. Bir taraftan verilen söze (Vaat), iki taraftan yapılan sözleşmeye (Ahd) denildiği yukarıda bildirilmişti. Zarar, azâb yapacağını söz vermeye (Vâîd) denir. Vâîdinde durmamak (kerem) olur, ihsân olur. Yalan olarak vaat etmek haramdır. Böyle vaadi bozmak da ayrıca günah olur. Yerine getirmek ise, yalancılık günahını yok eder. Fâsid bey’ de böyledir. Bu bey’i feshetmeleri, bu satıştan vazgeçmeleri, vâcib olur. Feshedip, tevbe yapınca, günahları kalmaz. Bu satışı feshetmezlerse, günah iki kat olur. Vaadi incâz etmek, yâni vaadine vefâ etmek, yerine getirmek lâzımdır.

Hadis-i şerifte, (Münâfıklık alâmeti üçtür: Yalan söylemek, vaadini îfâ etmemek, emânete hıyânet etmek) buyuruldu. Vaadinde durmaya gücü yetmezse, münâfıklık alâmeti olmaz. Kendisine mâl veya söz yâhut sır emânet olunan kimsenin bunlara hıyânet etmesi, münâfıklık olur.

Buhârîde yazılı, Amr ibni Âsın oğlunun bildirdiği hadis-i şerifte, (Dört şey münâfıklık alâmetidir: Emânet olunana hıyânet etmek, yalan söylemek, vaadini bozmak ve ahdine gadr etmek ve mahkemede doğruyu söylememek) buyuruldu. İbni Hacer buyurdu ki, nifâk yâni münâfıklık, zâhirin bâtına uymaması demektir. Sözü, özüne uymaz. Îtikat edilecek şeylerde münâfıklık yapmak, küfürdür. İşlerinde ve sözlerinde münâfıklık yapmak, haram olur. Îtikatta, îmanda münâfıklık, diğer küfürlerden daha fenadır. Îfâ etmek, yerine getirmek niyeti ile vaat yapmak câizdir, hattâ sevaptır. Böyle vaadi ifâ etmek vâcib değildir, müstehabdır. İfâ etmemek tenzîhen mekruh olur. Hadis-i şerifte, (Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah olmaz) buyuruldu. Hanefî ve Şâfi’î mezheplerinde, ahdi bozmak da, özürsüz mekruh, özrlü câizdir. Fakat bozacağını önceden haber vermek vâcibdir. Hanbelî mezhebinde vaade vefâ vâcibdir. Yerine getirmemek haram olur. Yapması dört mezhepte de sahih olan bir şeyi yapmak takvâ olur.

Her müslümanın, dört mezhepte olanların hepsini sevmesi, hepsine hayr duâ etmesi, mezhepte te’assub etmemesi vâcibdir. Dört mezhebi (Telfîk) etmesi, söz birliği ile câiz değildir. Telfîk, bir işi, bir ibâdeti yaparken, dört mezhebin ruhsatlarını, kolaylıklarını seçip toplamak demektir. Yapılan bu iş, dört mezhebin hiç birinde sahih olmamaktadır. Bir mezhebin ruhsatlarını toplıyarak amel etmek, câizdir.

[Bir ibâdeti, bir işi yapmak için, dört mezhepten birini taklîd etmeye niyet etmek, o mezhebe uyarak yapmak lâzımdır. Dört mezhebin her birinde, bir işin yapılması için, bir kolay yol, bir de güç yol vardır. Birinci yola (Ruhsat), ikincisine (Azîmet) yolu denir. Kuvvetli, hâli elverişli olanın, azîmet ile amel etmesi eftaldir. Güç olan işi yapmak, nefse daha ağır gelir. Nefsi daha çok ezer, zayıflatır. İbâdetler, nefsi zayıflatmak için, kırmak için emrolundu. Çünkü nefis, insanın da, Allahın da düşmanıdır. Onu zayıflatarak azmasını önlemek lâzımdır. Fakat, büsbütün öldürülmez. Çünkü, bedenin hizmetcisidir. Ahmak ve câhil hizmetcidir. Zayıf, hasta, sıkışık hâlde olan kimsenin, ibâdetlerinde, işlerinde azîmet yolunu terk etmemesi, ruhsat yolu ile yapması lâzımdır. Kendi mezhebinin ruhsat yolu ile yapması da güç olursa, diğer üç mezhepten birini taklîd ederek yapması câiz olur.]