(Zinnûreyn) Denilmesinin Açıklanması - kainatingunesi.com

Üçüncü halîfe emîr-ül mü’minîn Osmân-ı Zinnûreyn “radıyallahü teâlâ anh” menâkıbı hakkındadır:

(Zinnûreyn) Denilmesinin Açıklanması

Kırkyedinci Menâkıb:

Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine Zinnûreyn denilmesinden bir mikdâr anlatılmışdı. Lâkin, dahâ da ziyâde [çok] beyan edelim. Ma’lûmdur ki, Allahü teâlâ hazretleri Mûsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm” hazretlerine iki nûr vermişdi. Biri Tevrât nûru. Biri Yed-i Beydâ nûru. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine de iki nûr vermişdi. O sebeble Zinnûreyn derler. Bir kavl de şudur ki, iki nûr, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin iki kerîmelerini, biri Rukayye ve biri Ümmü Gülsümdür “radıyallahü teâlâ anhünne”; almışdır. Aliyyül mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin öğünmesi Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin bir kerîmesiyle idi. Osmân “radıyallahü anh” hazretlerinin öğünmesi ondan ziyâde olur. O iki nûr iki hicretdir ki, Osmân bin Affâna nasîb olmuşdur. Bir kavl de odur ki, o iki nûr iki gazâdır. Biri Bedr gazâsı, biri Hudeybiye gazâsıdır. Ammâ Bedr gazâsında Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Osmân bin Affân hazretlerine buyurdular ki, (Yâ Osmân! Ben sendenim, sen bendensin!) Hem kendi nûrunu tutasın ve hem benim nûrumu tutasın. Hudeybiye gazâsında Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, işte bu iki elimin biri benim elimdir. Ve biri Osmânın elidir. Doğru Bî’at-ı Rıdvân etdim. O vaktde Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin iki mubârek eli birbirine ulaşdı. Bir elinden güneş gibi bir nûr ve bir elinden ay gibi bir nûr parladı. Buyurdular ki, (Bu iki nûr Osmânın nûrudur. Osmân benim ile ebedî olarak Cennetde refîkdir.)

Bir kavl de odur ki, iki nûrun biri, gündüz oruclu olmanın, biri gece nemâz kılmanın nûrudur. Bir kavlde odur ki, o iki nûrun biri îmân nûru ve biri Kur’ân nûrudur. Bir kavl de odur ki, iki nûrun biri zâhirinin nûru ve biri bâtınının nûrudur. Herkesin ittifâkıyla Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hem şeyh-i ehl-i îmân idi ve hem şeyh-i Kur’ân idi. Şu sebebden Şeyh-i ehl-i îmân idi ki, yetîmler babası idi. Dertliler yardımcısı idi. İhtiyâr kadınların yardımcısı idi. A’mâlara yardım ederdi. Medîne-i münevvere beldesinde bir aç veyâ bir çıplak var ise, o aç kimseyi doyurmayınca kendi yimez, o çıplak kimseyi giyindirmeyince, kendi giyinmezdi. Şeyh-i Kur’ân idi. Ya’nî Kur’ân-ı azîmüşşânı kendi haddı ile dört mushaf-ı şerîf yazdı. Âlemin dört tarafına gönderdi. Yirmi küsür sene akşam nemâzını kıldıkdan sonra, dört rek’at nemâz kıldı. Her rek’atde sûre-i Fâtihâdan sonra kırk kerre Kulhüvallahü ehad sûresini okurdu. Ondan sonra ihlâs ile dörtbin tesbîh, tehlîl ve düâ okurdu. Bunları yerine getirdikden sonra, bütün Kur’ân-ı azîmi ki, yüzondört sûre, altıbinaltıyüzaltmışaltı âyetdir, bir kavle göre; tertîb ve tertil ile her gece vitr nemâzında okurdu. Bu mertebelerden sonra, bir de şehâdet mertebesine kavuşdu.

Haberde gelmişdir ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki, (Ben mi’râc gecesi dedim ki, yâ Rabbî! Osmân bin Affân senin hesâbın için hayâ eder. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri buyurdu: Yâ Muhammed! Ben cümle mahlûku hesâba çeksem de Osmâna hesâb etmem, ben Osmândan hesâbı ref’ etmişim [kaldırdım].)

İşâret: Her kim beş nesneyi yapar; ondan beş nesneyi men’ etmezler. Her kim hayâ eder. Ondan hayâ ederler. Her kim rahm eder [rahmet eder], ona rahmet ederler. Her kim malını Cennete bedel verir. Cenneti ona bedel verirler. Her kim afv eder. Onu afv ederler. Her kim Hak sübhânehü ve teâlâ hazretlerini tanıdı. Ya’nî bilip korkdu. İşleri temâm olur. Allahü teâlâ hazretlerini bulup, vâsıl olur. Bu beş nesneyi Osmân bin Affân “radıyallahü anh” yapardı.

Nükte: Büyüklük dünyâda dört şey ile olur. Âhıretde de dört şey ile olur. Dünyâda hüsn ve cemâl ile olur. Sehâvet ve mal ile olur. Aşîret ve Âl [yakınlar] ile olur. Âhıretde iyi sünnet ve iyi ibâdet ile, iyi huy ile ve iyi sîret ile olur. Emîr-ül mü’minîn Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinde, bu sekizi de mevcûd idi. Mal ve cemâl sâhibi idi. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yakın akrabâsından idi. Emîr-ül mü’minîn idi. Sünneti iyi bilirdi ki, Kur’ân-ı azîm-üş-şânı toplayıp, dört tarafa gönderdi. Kıyâmete kadar tilâvet edenlerin sevâbına ortak oldu. Ahlâkının güzel olmasından dolayı, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” muhterem kerîmeleri Ümmü Gülsümü “radıyallahü teâlâ anhâ”, hazret-i Osmâna “radıyallahü teâlâ anh” tezvîc buyurduklarında söyledikleri dahâ önce beyân olunmuşdur. İbâdeti ve iyiliği de dahâ önce bildirildi. Sîreti, iyiliği odur ki, Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” kalkdı, Osmân bin Affân hazretlerinin huzûruna gitmek için çıkdı. Giderken yolda bir kadın gördü. Tekrâr ona bakdı. Sonra huzûrlarına vardı. Osmân “radıyallahü anh” buyurdular ki, (Yâ Ebâ Hüreyre! Gözlerinizde zinâ eseri görürüm!) Ebû Hüreyre dedi, yâ Emîr-el mü’minîn! Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sonra vahy inmiş midir? Buyurdular, vahy inmedi. Velâkin, mü’minin firâseti doğrudur. Nitekim, Seyyid-il âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Mü’minin firâsetinden kaçınınız. Çünki, mü’min, Allahü teâlânın nûru ile bakar.)

(İşâret): İslâmın bekâsı dört nesne iledir. Kırâet ile, tahâret ile ve ibâdet ile ve mücâhede ile. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri, bu dördünü de hazret-i Osmâna “radıyallahü teâlâ anh” müyesser eyledi. Bu dört dâimâ onun için olur: Kur’ân-ı azîmi kırâ’et için cem’ etdi. Rûme kuyusunu, mü’minlerin su içmesi için satın aldı. Mescid-i şerîfi ibâdet için genişletdi. Tebûk gazâsında askeri mücâhede için techîz etdi.