1.CİLD 305.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

305.MEKTÛB

 

Bu mektûb, mîr seyyid Muhibbullaha yazılmıştır. Namazın temâm ve kâmil olmasını ve mübtedî ile müntehî namazları arasındaki farkı bildirmektedir:

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği, sevdiği iyi insanlara selâm ve rahatlıklar olsun! Allahü teâlâ seni doğru yoldan ayırmasın! Namazın kusursuz, kâmil olması, bu fakire göre, fıkh kitaplarında uzun uzadıya yazılmış olan farzlarını, vâciblerini, sünnetlerini ve müstehâblarını yerlerine getirmekle olur. Namazı temâmlamak için, bu dört şeyden başka yapılacak birşey yoktur. Namazın (Huşû’)u [yâni her uzvun tevâzu göstermesi], bu dört şeyi yapmaktır. Kalbin (Hudû’)u, [yâni Allah korkusu] da yine bunları temâm yapmakla olur. Bazıları, bu dördünü uzun uzadıya öğrenip ezberlemekle, namazımız temâm oldu deyip, bu öğrendiklerini iyi yapmakta gevşek davranmışlar. Bundan dolayı namazın kemâlâtından az birşey kazanabilmişlerdir. Bir kısmı da, namazda dünyayı unutup, kalblerinin Allahü teâlâ ile olmasına ehemmiyyet verip, âzaların edebli bulunmasını gözetmemişler. Yalnız farzları ile sünnetlerini yerine getirmişlerdir. Bunlar da namazın hakîkatini anlıyamamıştır. Namazın kemâl bulmasını, namazdan başka şeyde aramışlardır. Çünki, namazda kalbin hazır olması, şart değildir. Hadis-i şerifde, (Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz) buyuruldu ise de bu, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yâni bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir. Kalbin bundan başka, hazır olmasını bu fakir düşünemiyorum.

Süâl: Namazın temâm olması ve kemâl bulması, bu dört şeyi yapmakla olunca ve bundan başka birşey ile kâmil olmıyacağına göre, başlangıcda bulunan bizim gibilerin namazı ile nihâyete kavuşmuş büyüklerin namazları, hattâ, bu dört şeyi yapan câhillerin namazları arasında ne fark kalır?

Cevâb: Namazlar arasındaki fark, kılanlar arasındaki farktan gelir. Bir ibâdeti yapan iki farklı kimseye, eşid sevap verilmez. Bir makbûl, sevgili kula, başkalarının o işine verilen sevaptan çok sevap verilir. Bunun içindir ki, (Âriflerin gösteriş olan ibâdetlerine, câhillerin hâlis amellerinden daha çok sevap verilir) demişlerdir. Âriflerin hâlis amellerine kimbilir ne kadar çok verilir? Bunun içindir ki, Ebû Bekr , Peygamberimizin bir yanılmasını, kendi doğru ve hâlis amelinden daha kıymetli olduğunu bilerek, (Keşke Muhammed aleyhisselâmın bir sehvi olsaydım) demiş, bütün ibâdetlerini verip Onun bir yanılmasını almak istemiştir. Yâni Onun bir sehvi olmağı istemiştir. Bütün amellerini, hâllerini, Onun bir yanlış işinden aşağı bilmiştir. Meselâ, Onun dört rekâtlı namazda yanılıp, ikinci rekâtta selâm vererek kıldığı bir namazına, bütün ibâdetlerini değiştirmek istemiştir. İşte nihâyete yetişmiş büyüklerin namazlarına dünya ve âhırette çok şeyler verilir. Başlangıcda olanların ve câhillerin namazı böyle değildir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Toprağın temiz âlem ile ne ilgisi var?

 

Nihâyette olanların namazlarından birkaç şey söyliyelim de, başka taraflarını bunlara benzetirsiniz! Öyle olur ki, nihâyete ermiş olan, namazda okurken ve tesbîh ve tekbîr ederken, dilini, Mûsâ aleyhisselâma söyliyen ağaç gibi bulur. Bütün azasını, vâsıta ve âlet olarak görür. Öyle zamanlar olur ki, namazda bâtını, hakîkatı [yâni kalbi ve ruhu], zâhirinden, sûretinden [yâni his uzvlarından, duygularından] ayrılıp gayb âlemine (yâni ruhlara ve meleklere) karışır ve bilmediğimiz bir bağ ile, o âleme bağlanır. Namazı bitince, yine dünyaya döner.

Bu süâlin cevâbında şöyle de deriz ki; bu dört şeyi kusursuz yapmak, ancak nihâyettekilere nasip olur. İşin başında olanlar ve câhiller, bunları tâm yapamaz. Yâni yapmaları mümkin ise de, yapabilmeleri çok gücdür. Allahü teâlâ, doğru yolda olanlara selâmet, rahatlık versin!

Geçdi, isyân ile ömrüm, neye hâlim varacak?

Sızlıyor yaralı gönlüm, onu yoktur saracak.
Mahşer yerinde, zebânîler elinden, yâ Rab!

Eğer etmezsen, inayet, beni kim kurtaracak?