1.CİLD 61.MEKTÛB - kainatingunesi.com

 

İMÂM-I RABBÂNÎ AHMEDÎ FÂRÛKÎ SERHENDÎ

1.CİLD

61.MEKTÛB

 

Bu mektûb, yine seyyid Mahmûda yazılmıştır. Olgun üstâd bulup, câhil şeyhlerden kaçmak lâzım olduğunu bildirmektedir:

Allahü teâlâ, kendini aramak arzusunu arttırsın. Ona kavuşmaya mani olan şeylerden sakınmak nasip eylesin! Lutf ettiğiniz kıymetli mektûb geldi. Allahü teâlâyı istemekte, Onun için yanıp yakılmakta olduğunuzu bildirdiği için, çok hoşa gitti. Çünkü, istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demektir. Büyüklerden biri buyuruyor ki, (Vermek istemeseydi, istek vermezdi). İstek nîmetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebep olacak şeylerden sakınmalıdır. İsteğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmelidir. Bu nîmetim elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna Şükretmektir. Çünkü, sûre-i İbrâhîm yedinci âyetinde meâlen, (Nîmetlerime Şükrederseniz, elbette arttırırım) buyuruldu. Hem Şükretmek, hem de, Ona sığınmak ve başka birşeyi sevmemek için ağlamak yalvarmak lâzımdır. İçten, ağlamak, yalvarmak gelmezse, kendini zorlamalıdır. (Ağlamazsanız kendinizi ağlatınız!) demişlerdir. Kâmil ve mükemmil bir zâtı [yâni yetişmiş ve yetiştirebileni] buluncıya kadar, bu isteği, bütün sıcaklığı ile kalbinizde saklamak lâzımdır. Böyle birisi ele geçerse, bütün arzuları, istekleri, onun eline bırakmalı, ölü yıkayıcının elinde teneşirdeki meyyit gibi olmalıdır. Önce (Fena-fişşeyh)dir. Bu Fena, sonra (Fillah) hâline döner. [Yâni, tasavvuf yolunun sonuna ermiş ve başkalarını da erdirmek için geri dönüp, herkes gibi görünen, bir kâmil bulunca, ona teslim olmalı. Önce, kendini onda yok etmeli, yâni kendine değil, ona uymalı. Böyle olan kimse, yavaş yavaş, Allahü teâlâda yok olur. Yâni kendi arzuları aradan kalkıp, Allahü teâlânın irâdesi ile hareket eder. Kendi irâdesi kalmaz.] Allahü teâlâdan alıp insanlara verecek zâtın, iki tarafı olmak lâzımdır. İnsan çok âdî, kötü sıfatlı olduğundan, Allahü teâlâ ile münâsebeti olamaz. İki taraflı bir aracı lâzımdır ki, bu da (İnsan-ı kâmil)dir.

Tâlibin isteğini gevşeten, ateşini söndüren, en kötü şey, nâkıs olan, yolu bitirmemiş olan kimseye teslim olmaktır. Nâkıs demek, sülûk ve cezbe ile yolu tamamlamayıp, kendisine şeyh, mürşid ismini veren kimse demektir. Nâkıs şeyhlerin sohbeti semm-i kâtildir. Ona teslim olan, felakete gider. Böyle sohbetler, tâlibin yüksek isti’dâdını, kâbiliyyetini bozar. Meselâ, bir hasta, mütehassıs olmıyan, icâzeti bulunmıyan bir tabîbin ilâcını içerse, iyi olmak şöyle dursun, hastalığı artar. İyi olmak kâbiliyyeti de bozulur. O ilâc, önce, ağrıları durdurabilir. Fakat, sinirleri bozduğu, zarar yaptığı için ağrı duyulmaz. Bu hâl, iyilik değil, kötülüktür. Bu hasta hakîkî bir tabîbe giderse, bu tabîb, önce o ilâcın zararlarını gidermeye uğraşır. Ondan sonra hastalığı tedâvîye başlar.

Bizim büyüklerimizin yolunun esası sohbettir. Tasavvuf büyüklerinin birkaç sözünü ezberleyip, söylemekle birşey ele geçmez. Hattâ, tâliblerin isteğinde gevşeklik yapar. Marifetler sahibi şeyh Tâc, size yakın bulunmaktadır. Onun mübârek vücûdü, oradaki müslümanlar için büyük bir nîmettir. Onunla münâsebetiniz azdır. Münâsebet olmayınca, istifâde olmaz. Ara sıra, hâlinizi yazarsanız, cevabında kusur etmeyiz. Böylece sevgi, ihlâs zinciri harekete getirilmiş olur.

Hak teâlâ, intikâmını yine kul ile alır.

Bilmiyen (ilm-i ledünnî) anı kul yaptı sanır.

Cümle eşya Hâlıkındır, kul elîle işlenir.

Emr-i Bârî olmayınca, sanma bir çöp deprenir!