3- KİTAPLARA İNANMAK - kainatingunesi.com

İMANIN ŞARTLARI

3- KİTAPLARA İNANMAK

Kitaplara Îmân

Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını, îmân ve ibâdet esaslarını, güzel ahlâ­kı anlatan ilâhî kitaplara inanmak, dinimizin üçüncü temel şartıdır. Yüce Rabbimiz, peygamberleri vasıtası ile hepsini ilahî kitaplarda bildirmiştir. Allahü teâlâ bu kutsal kitapları, bazı peygamberlere, melekle okutarak, bazılarına ise yazılı olarak, bazılarına da, meleksiz işittirerek indirdi. Bu kitapların hepsi, Allahü teâlânın sözleridir. Ebedî ve ezelîdirler. Sonradan yaratılmış değildirler. Bunlar, meleklerin icât ettiği veya peygam­berlerin kendi sözleri değildir.

Mukaddes Kitaplar

İnsanlık tarihinin başlangıcı olan ilk insan hazret-i Âdem, aynı zamanda insanlara gön­derilen ilk peygamberdir. Allahü teâlâ insanlara, her bin senede bir “Resûl” ve her yüz senede bir de “Nebî” olarak peygamberler göndermiştir. Bunlardan Resûl olanlara “kitap ve suhuf” verilmiştir. Kutsal kitapların, Kur’ân-ı kerîmde bildirileni yüzdörttür. Bunların dört tanesi büyük kitaptır. Yüz tanesi suhuftur. Suhuf; küçük kitap, kitapçık, risâle demektir.

Büyük Kitaplar

  • Tevrat: Hazret-i Musâ’ya gönderilmiştir.
  • Zebûn Hazret-i Dâvud’a gönderilmiştir.
  • İncil: Hazret-i Îsâ’ya gönderilmiştir.
  • Kur’ân-ı kerîm: Muhammed aleyhisselâma gönderilmiştir.

Küçük Kitaplar

10 Suhuf: Âdem aleyhisselâm’a gönderilmiştir.

50 Suhuf: Şit aleyhisselâm’a gönderilmişdir.

30 Suhuf: İdris aleyhisselâm’a gönderilmiştir.

10 Suhuf: İbrâhim aleyhisselâm’a gönderilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm Allah Kelâmıdır

Kur’ân-ı kerîm, nazm-ı ilâhîdir. Nazm, lügatta, incileri ipliğe dizmeğe denir. Kelimeleri de inci gibi, yanyana dizmeye nazım denilmiştir. Şiirler, birer nazımdır. Kur’ân-ı kerîmin kelimeleri Arapçadır. Fakat, bu kelimeleri yanyana dizen, Allahü teâlâdır. Bu kelimeler, insan dizisi değildir. Bu arabî kelimeler, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş olarak âyetler hâ­linde gelmiştir. Cebrâil “aleyhisselâm” bu âyetleri, bu kelimelerle ve harflerle okumuş, Mu- hammed “aleyhisselâm da mübârek kulakları ile işiterek, ezberlemiş ve hemen Eshâbına okumuştur. Kur’ân-ı kerîm mahlûk değildir. Kur’ân-ı kerîm, Muhammed aleyhisselâm’ın mu’cizelerinin en büyüğüdür ve insan sözüne benzememektedir.

Kur’ân-ı Kerîmin Toplanması ve Yazılması

Muhammed “aleyhisselâm” âhirete teşrif ettiği sene, halife Ebû Bekir “radıyalla- hü anh” ezber bilenleri toplayıp ve yazılı olanları getirtip, bir heyete, bütün Kur’ân-ı kerîmi, kâğıt üzerine yazdırdı. Böylece, (Mushaf) veya (Mıshaf) denilen bir kitap meydana geldi. Otuzüçbin Sahâbi bu Mushafın her harfinin tam yerinde olduğuna söz birliği ile karar verdi. Sûrelerin sırası belli değildi. Üçüncü halife Osman “radıyallahü anh”, hicretin yirmibeşinci (25) senesinde, sûreleri birbirinden ayırdı. Yerlerini sıra­ladı. Altı tane daha Mushaf yazdırıp, Bahreyn, Şam, Basra, Bağdat, Yemen, Mekke ve Medîne’ye verdi. Bugün, dünyada bulunan Mushaflar, hep bu yedisinden yazılıp, çoğalmıştır. Aralarında bir nokta farkı bile yoktur.

Kur’ân-ı kerîmde 114 sûre ve 6236 âyet vardır. Âyetlerin sayısının 6666’dan az veya daha çok olduğu da bildirildi ise de bu ayrılıklar, büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin, bir büyük âyet sayılmasından ileri gelmiş­tir. Kur’ân-ı kerîmin tamamı 30 cüzdür.

Kur’ân-ı Kerîm Öğrenmenin ve Okumanın Önemi

Kur’ân-ı kerîm okuyup ona uygun îmân eden hidâyet üzere, doğru yolda bulunur. Al­lah’a kavuşturan doğru yolu bulur. Cehennem azâbından kurtulur. Hattâ bunun sevabı dedelerine, çocuklarına ve torunlarına tesir eder. İtikâdı düzgün bir kimse Kur’ân-ı kerîmi okuyup, sâlih müslümanların yazdığı ilmihâl kitaplarında bildirildiği üzere amel ettiği, ibâdet yaptığı takdirde büyük sevaplara kavuşur. Sevgili Peygamberimiz “sal- lallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:

(Hoca çocuğa Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ çocuğun anasının, babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.)

(Ümmetimin yaptığı ibâdetlerin en kıymetlisi, Kur’ân-ı kerîmi mushafa bakarak okumaktır.)

(Namazda okunan Kur’ân-ı kerîm, namaz dışında okunan Kur’ân-ı kerîm­den daha sevaptır.)

(Kur’ân-ı kerîm okunan evden arşa kadar nûr yükselir.)

(Kur’ân-ı kerîm öğrenen ve öğreten en hayırlınızdır.) [Buhârî]

(Kim bir âyet öğrenirse, kıyâmette onun için nûr olur.) [Dârimî]

(Bir âyet öğrenmek, yüz rekat [nafile] namaz kılmaktan daha iyidir.) [İbni Mâce]

(Kur’ân-ı kerîmi öğrenip gece-gündüz okuyana imrenmek gerekir.) [Müslîm] (Kur’ân-ı kerîm okuyan kimse, bunamaz.) [Tirmizî]

(Kur’ân-ı kerîm okunan yere rahmet ve bereket yağar.) [Buhârî]

(Kur’ân-ı kerîm okunan evin hayrı artar, sakinlerini sıkmaz, melekler top­lanır, şeytanlar oradan uzaklaşır. Kur’ân-ı kerîm okunmayan ev, içindekilere dar gelir, sıkıntı verir, bereketsiz olur. Melekler uzaklaşır, şeytanlar oraya dolar.) [Dârimî]

(Her gece on âyet okuyan, gafillerden sayılmaz.) [Hâkim]

(Kur’ân-ı kerîm okuyun! Kıyâmette size şefâat eder.) [Müslîm]

(Kur’ân-ı kerîm okunan yere rahmet yağar, melekler hazır olur.) [Buhârî (Kur’ân-ı kerîmden bir âyet dinleyen sayısız çok sevaba kavuşur.) [İmâm-ı Ahmed] Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” şöyle bildiriyor: (Kur’ân-ı kerîm okunan eve, bereket, iyilik gelir. Melekler oraya toplanır. Şeytanlar oradan kaçar. Kur’ân-ı kerîm okunmazsa bunun aksi olur.)

Kur’ân-ı kerîmi okumak mühim sünnettir. Tecvid ilmine uygun olarak ve hürmet ile okunan Kur’ân-ı kerîmi dinlemek farz-ı kifâyedir. Yâni dinlemek daha çok sevaptır. Mushafa bakarak dinlemek daha sevaptır. Dinleyenlere de, okuyanlara verilen sevap­ların aynısı verilir.

Kur’ân-ı Kerîme Hürmet

Kur’ân-ı kerîme çok hürmet etmelidir. Abdestsiz dokunulmaz. Okumaya E’ûzü ve Besmele ile başlanır. Ondan yere düşmüş bir parça bulunca hemen kaldırmalıdır. Ha- dîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Üzerinde Besmele yazılı bir kâğıdı tazim ile basılmasın diye yerden kal­dıran kimseyi Allahü teâlâ sıddîklardan yazar ve müşrik olsalar bile anne ve babasının azâbını hafifletir.)

Hazret-i Lokman Hakîm, üzerinde Besmele yazılı bir kâğıt görünce, yerden kaldırıp hürmet gösterirdi. Allahü teâlâ ona hikmetli söz ve güzel nasihatı ikrâm etti.

MENKIBE: Batmayan Gemi

Ebû Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerinden biriydi. Birgün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Âniden ters yönden bir rüzgâr çıktı. Dalgalar yüksel­di. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler. Ebû Müslim diyor ki:

– Bizimle beraber gemide bir köylü vardı. Yanında bir mushafı vardı. Oradan kalktı ve mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak duâ etti:

“Yâ Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunuyorsa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belâlardan emin olur. Mushafı kaldırdı ve Yâ Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin. Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz.”

Derhâl dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ sâlim gitti.

MENKIBE: Yerdeki Besmele

Bişr-i Hâfî evliyânın büyüklerinden bir zâttır. Gençliği günâh işleri yapmakla geçmişti. Bir gün, yolda sarhoş bir hâlde giderken, üstünde Besmele yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öptü, çamurlarını silip, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinde duvara astı.

O  gece âlim bir zât bir rüyâ gördü. Rüyâda, “ Git, Bişr’e söyle! İsmimi temizlediği gibi onu temizlerim. İsmimi büyük tuttuğu gibi büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığı gibi, onu güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, onun ismini dünyada ve âhirette temiz ve güzel eylerim” denildi. Bu rüyâ, üç defa tekrar etti.

Rüyâ gören kimse, sabah olunca, Bişr-i Hâfî’yi arayıp meyhanede buldu. Mühim ha­berim var diye içeriden çağırdı. Bişr geldiğinde, gelen zâta dedi ki:

– Kimden haber vereceksin?

  • Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim.

Bunu duyan Bişr, ağlamaya başladı ve sordu:

  • Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak?

Rüyâyı sonuna kadar dinleyince arkadaşlarına dönüp şöyle söyledi:

  • Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremi- yeceksiniz.

O zâtın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, “Söz verdiğim zaman yalınayaktım, şimdi giyme­ğe hayâ ederim” derdi. Ayakkabı giymediği için kendisine Hâfî (yalınayak) denilmiştir.

MENKIBE: Duvarda Asılı Mushaf-ı Şerîfe Hürmet

Ertuğrul Gâzî, bir ziyâretinde, bir âlimin evinde misâfir oldu. Yatacağı odaya girip duvarda asılı Mushaf-ı şerîfi görünce Allahü teâlânın mübârek kitabına hürmetinden, onun huzûrunda uzanıp uyuyamadı. Abdest tâzeleyip tam bir edeb ve tazimle onu oku­
mağa başladı. Sabaha yakın bir ara uyukladı. Bu sırada bir rüya gördü. Rüyasında kendisine şöyle bir nidâ gelip:

“Ey Ertuğrul! Sen bu gece benim kelâmıma hürmet ve tazim edip, izzet ve ikram ey­ledin; ben de senin evlât ve haleflerini, dünyâ durdukça devlet ve saltanat ile yüceltip, izzet ve ikrama lâyık gördüm” denildi.

İşte böyle mübârek bir kimse olan Ertuğrul Gâzî’nin, bu sırada bir oğulcağızı oldu. Onun en küçük oğlu olan bu çocuğa, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) iki mü­bârek kızı ile evlenmekle şereflenen ve Aşere-i mübeşşereden olmak müjdesine mazhar olan, Hulefâ-i Râşidînin (radıyallahü anhüm) üçüncüsü Hazret-i Osman’ın (radıyallahü anh) ismini verdiler. O ki, Beyliğin başına geçip Osman Gâzi oldu. Osmanlı Devletini de kurup İslâma ve Kur’ân-ı kerîme hizmet etmekle şereflendi.

Kur’ân-ı Kerîm Okurken Uyulacak Edepler

Kur’ân-ı kerîm okurken uyulacak edepler vardır. Başlıcaları şunlardır:

1-Abdestli ve kıbleye karşı okumalıdır. Ağır ağır okumalıdır.

2-Ağlayarak okumalıdır.

3-Her âyetin hakkını vermeli, yâni azap âyetini okurken korkarak, rahmet âyet­lerini heveslenerek, tesbih âyetlerini kalbiyle tesbih ederek okumalı, Kur’ân-ı kerîmi okumaya başlarken “Eûzü ve Besmele” çekilmelidir.

4-Namaz kılana mâni oluyorsa, yavaş sesle okumalıdır. Mushafa bakarak oku­mak, ezber okumaktan daha çok sevaptır. Çünkü gözler de ibâdet etmiş olur.

5-Kur’ân-ı kerîmi güzel sesle ve tecvid üzere okumalıdır. Harfleri, kelimeleri bo­zarak teganni etmek haram, harfler bozulmazsa mekrûh olur.

6-Kur’ân-ı kerîmi Allahü teâlânın kelâmı olduğunu bilerek okumalıdır.

7-Kur’ân-ı kerîmi okumadan evvel, bunu söyleyen Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünmelidir. Kimin sözü söyleniyor, ne ehemmiyetli iş yapılıyor, diye düşün­melidir. 8-Kur’ân-ı kerîme dokunmak için temiz el lâzım olduğu gibi, onu oku­mak için de temiz kalp lâzımdır.

9-Okurken başka şeyler düşünmemelidir.

10-Okurken biliyorsa mânâsını düşünmelidir.

11-Kur’ân-ı kerîme abdestsiz olarak dokunmak haramdır. Cünüp olarak okumak haramdır.

Abdestsiz olarak ezberden okunabilir ise de, abdestli olarak okumak çok sevaptır. Kur’ân-ı kerîmi günâh meclislerinde, yâni haram işlenen yerlerde okumak haramdır. Böyle yerlerde para kazanmak için veya güzel sesini duyurmak için okumak ve bunu dinlemek, Kur’ân-ı kerîme hakâret etmek olur.

Kur’ân-ı kerîmin her âyeti, her kelimesi, her harfi maddi ve mânevî her derde şifâdır. Ehl-i sünnet itikâdında olan ve günâhlarına tövbe eden sâlih bir müslümanın, yukarda bildirilen şartlarına uyarak, ihlâs ile okuduğu Kur’ân-ı kerîmin her hangi bir âyeti ve

bilhassa Fâtiha sûresi ile şifa âyetleri, okuyanın ve üzerine okunanın dertlerine şifa olduğu çok görülmüş ve işitilmiştir. Din kitaplarında misâlleri çoktur.

Yüksekliği ayândır, Öğütmeye şayândır, İlâhi bir beyândır, Yüce Kurân-ı kerîm.

Yanlış yola sapma der, Kötü işler yapma der, El hakkını kapma der, Yüce Kurân-ı kerîm.

İnce kalbe dokunur, Seve seve okunur, Öpülür, başa konur, Yüce Kurân-ı kerîm.