ABDÜLKERİM SATUK BUĞRA HAN - kainatingunesi.com

 ABDÜLKERİM SATUK BUĞRA HAN

İlk Müslüman-Türk hükümdarı. Babası; bugün Doğu Türkistan sınırları dahilinde bulunan Kaşgar şehri civarında hükümran olan Karahanlı Devleti hükümdar ailesinden Bezir Arslan Han; onun da babası, Bilge Mançur Kadir Han idi.

Soyları, Afrasiyab bin Beşen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nun aleyhisselama ulaşmaktadır. 829 (H.245) yılında bir Karahanlı şehzadesi olarak doğan Satuk Buğra Han, babası Bezir Han’ın ölümü üzerine, amcası Ogulcak Kadir Han’la evlenen annesinin himayesinde büyüdü. 12 yaşlarında iken Müslüman olmakla sereflenip Abdülkerim ismini aldi. 25 yasinda iken İslam nîmetine kavuştuğunu herkese ilan etti. 26 yaşında iken, putperest olan amcasını öldürüp Karahanlı tahtını ele geçirdi. ilk, Müslüman-Türk hükümdarı oldu. 70 yıl hakanlık yaptı. Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin Müslüman olmasına sebeb oldu. 955-956 (H.344) senesinde, Kasgar civarında bulunan Artuc kasabasında vefat edip oraya defnedildi.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın Müslüman olması hususunda, tarihçiler çeşitli bilgiler vermektedir. Bunlardan Müneccimbaşı, “Cami-ud-düvel” adlı eserinde; “Karahanlılardan ilk Müslüman olan, Satuk Buğra Kara Han’dir. Onun Müslüman olmasının sebebi şöyledir: O, rüyâsında bir zat gördü. Bu zat ona; “Müslüman ol, dünyada ve âhirette selamete erersin” dedi. Bunun üzerine rüyâsında Müslüman oldu. Sabahleyin uyanınca, İslamiyet’i kabul edip Müslüman olduğunu açıkladı. Satuk Buğra Han, vefat edince, yerine oğlu Musa bin Satuk geçti. Bundan sonra onun oğlu Ali bin Musa, sonra bunun oğlu Nasr Arslan hükümdar oldu…” demektedir.

İbn-ul-Esir de, El-Kamil fit-tarih adlı eserinde; “Satuk Buğra Han, rüyâsında yanına, gökten bir adamın inip geldiğini gördü. Ona Türkçe; “Müslüman ol, dünyada ve âhirette selamet bul” dedi. Bunun üzerine rüyâsında Müslüman olan Satuk Buğra Han, uyanınca da Müslüman oldu” diyerek ondan bahsetmektedir.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın Müslüman olması hususu, onun adına yazılmış olan Tezkire-i Satuk Buğra Han adlı eserde de yer almıştır. Bu eserin müellifinin Ahmed ibni Sa’d-ül-Ergani olduğu rivayet edilir. Farsça ve Türkçe pek çok nüshası bulunan bu esere, sonradan sıhhatli olmayan bilgiler ve efsaneler karıştırılmıştır. Bu bakımdan bu eserde verilen malumat, muteber kabul edilmemektedir.

Abdülkerim Satuk Buğra Han hakkında bilgi veren en önemli kaynak Cemal Karşi’nin yazmış olduğu Mülhakat-üs-sürah adlı eserdir. Cemal Karşi de, Ebü’l-Fütuh Abdü’l-Gafir ibni Şeyh Ebu Abdullah Hüseyin Fadli’den rivayet etmektedir. Rivayete gore, Horasan ve Maveraunnehr’de hükümran olan Samanoğulları Devleti hükümdarlarından İsmail bin Ahmed, Nuh bin Esed’in vefatından sonra idareyi ele alınca, Türklerle olan önceki iyi münasebetlerine sadık kaldı. Bu sırada Türklerin başına Satuk Buğra Han’ın amcası Ogulcak Kadir Han geçmişti. Ogulcak Kadir Han’a, İslam elçileri gelip gidiyordu. Fakat o, elçilerin söylediklerini ve İslam’a davetlerini kabul etmiyordu. Samanilerden Nasır bin Ahmed, kardeşleriyle giriştiği taht kavgasında mağlub olunca, Kaşgar’a gelerek Ogulcak Han’a sığındı. Oğulcak Kadir Han, onu hoş karşılayıp himayesine aldı. Yardım ve ikramda bulunup; “Sen evine geldin, ailene kavuştun” dedi. Sonra da Artuc nahiyesinin idaresini Nasır bin Ahmed’e verdi. Semerkand ve Buhara’dan gelen kafileler, Artuc’da yiyecek ve çeşitli mallar satıyorlardı. Nasır bin Ahmed, Artuc’da bulunduğu sırada, kendisini himaye eden Türk hakanı Ogulcak Kadir Han’a kıymetli hediyeler vererek, onun gönlünü kazanmaya çalıştı. O zaman Müslüman olmayanlar, yiyecekleri ve giyecekleri memleketin bir yerinde topluyorlardı. Bunlardan istifâde edebilmek, ancak onlarla yakınlık kurduktan sonra mümkün oluyordu.

Nasır bin Ahmed, bir ara Ogulcak Kadir Han’a muracat edip, ondan, cami yapmak için öküz derisi genişliğinde bir yer istedi. Ogulcak Kadir Han bu isteğini kabul etti. Nasır bin Ahmed de, bir öküz kesti. Bu öküzün derisini ince ince dildi. Metrelerce uzunlukta sırım yaptı. Sırımın çevrelediği yer kadar toprağa sahip oldu. Sonra da kendisine verilen bu küçük yere bir cami yaptı. Bu yer Artuc Cami’inin bulunduğu yerdir. Onun bu zekasına, insanlar hayret ettiler.

Bu sırada Ogulcak Kadir Han’ın yeğeni Satuk Buğra Han, güzel simali, zeki, akıllı ve fasih bir lisan ile güzel konuşan on iki yaşlarında bir genç idi. Artuc’a gelip giderken Nasır bin Ahmed ile tanıştı. Zaman zaman onunla gizlice görüşüp, İslamiyet hakkında bilgi aldı. Kalbinde İslamiyet’e karşı sevgi ve muhabbet hâsıl oldu. Arasıra Buhara’dan gelen kafileleri görmek için Artuc’a giderdi. Yine bir defasında Artuc’a gitmişti. Nasır bin Ahmed, Artuc’a gelen ticaret kafilesine gâyet hoş muamele ve ikramda bulundu. Öğle vakti olunca, Müslümanlar öğle namazını kılmak için abdest alıp namaza gittiler. Satuk Buğra Han, bu sırada henüz Müslüman olmamıştı. Fakat, Müslümanların namaz kılması hoşuna gitti. Niçin namaz kıldıklarını merak edip, sebebini Nasır bin Ahmed’den sordu. O da; “Bizim üzerimize her gün beş vakit namaz kılmak farzdır” dedi. “Bunu sizin üzerinize kim farz kıldı” deyince, Nasır bin Ahmed; “Allahu teala farz kıldı” deyip, Satuk Buğra Han’a Îmanı, İslam’ı anlatmaya başladı. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın, Eshâb-ı kiramın ve Müslümanların üstün hallerinden bahsetti. Sonra da; “Allah’dan başka ilah yoktur. İbadet ancak O’na yapılır. Muhammed aleyhisselam emin ve sadık bir peygamberdir. İnsanların her bakımdan en üstünüdür. O’ndan başka tabi olunacak bir kimse yoktur. O’nun getirdiği din olan İslamiyet’ten de güzel bir din yoktur” dedi.

Satuk Buğra Han’ın kalbinde Îman nuru parladı. İslamiyet’i kabul ederek Müslüman oldu ve Abdülkerim ismini aldı. Bu hâdiseyi Ogulcak Kadir Han’dan gizlediler. Bu arada, Satuk Buğra Han, Kur’an-i kerimi ve İslamiyet’i ögrendi. Amcası Ogulcak Kadir Han’ın, bu durumun farkına varmasından çekiniyordu.

Bundan sonra, yakın akrabasından elli kişinin Müslüman olmasına vesile oldu. İslamiyet’i kabul eden bu elli kişilik grup, genç Türk şehzadesi Satuk Buğra Han’a tabi oldu. Ogulcak Kadir Han ise Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın Müslüman olduğundan şüphelenerek, durumu incelemeye başladı ve peşine adam taktı. Bunlar, Satuk Buğra Han’ı gizliden gizliye takib edip, durumu araştırıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyorlardı. Bir defasında onun abdest alıp namaz kıldıgını gördüler. Durumu Oğulcak Kadir Han’a bildirdiler. Ogulcak da onun Müslüman olduğunu çevresine ve annesine bildirdi.

Ogulcak Kadir Han bu hâdiseden sonra, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı bizzat kendisi de denemek istedi. Bu maksatla ona, puthaneyi tamir etme vazifesini vermeye karar verdi. Bu durumu annesi haber alınca, oğlu Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı haberdar etti. Amcasının kendisini denemek istediğini ve herkesten çok çalışmasını söyledi. Nihâyet Ogulcak Kadir Han bu hususta emir verince, Abdülkerim Satuk Buğra Han derhal çalışmaya başladı. Zaten Nasır bin Ahmed ona bu hususta gerekli telkinlerde bulunmuş; “Şimdi puthane olarak  yapılır,   sen sonra  orayı camiye çevirirsin” demişti.  Abdülkerim Satuk Buğra Han, puthanenin  tamir  işinde gayretle çalıştı. Herkes birer birer kerpiç taşırken, o ikişer ikişer taşıyordu. Bu çalışması sırasında bir taraftan da duâ ediyor; “Ey yüce Allah’ım! Eğer bana, din düşmanlarına ve sana îman etmeyenlere karşı yardım edersen, beni, İslamiyet’in yayılmasına, senin isminin yüceltilmesine vasıta kılarsan; ben elbette bu puthaneyi mescid yaparım. Senin kulların, orada sana ibadet etmek için toplanırlar. Sana ibadet etmek için orada bir mihrab ve seni sena (yüce ismini anmak) için bir de minber yaparım. Bundan sonra sadece senin rızan için ezan okur ve kendim imam olurum” diyordu.

Abdülkerim Satuk Buğra Han yirmi beş yaşına geldiği sırada, İslam ilimlerini iyice öğrenmişti. Müslüman olduğunu açıkça etrafına ilan etti. Bundan sonra da, hala Müslüman olmak şerefin erişemeyen ve Karahanlı Devleti’nin başında bulunan amcası Ogulcak Kadir Han ile mücadeleye karar verdi. Bir gün, yanına inananlardan elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegaç Balık adlı beldeye varınca, şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Ogulcak Kadir Han, ona karşı derhal harekete geçti. Bu sırada, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın etrafında üç yüz kadar Kaşgarlı süvari toplanmıştı. Ogulcak Kadir Han ile Fergana savaşını yaptı. Bunu takib eden günlerde, taraftarları bin kişiye yükseldi. ilk fethettikleri yer de Atbaşı oldu. Sahib olduğu üç bin kişilik atlı bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp, orayı da fethetti. Amcası Ogulcak Kadir Han’ı öldürdü. Kaşgar’da kendisine karşı çıkan asileri ağır bir yenilgiye uğrattı. Kaşgar halkını İslam’a davet etti. Onlar da Müslüman oldular. Kaşgar’dan sonra Börmekik şehrini de aldı. Memleketin idaresini ele geçirip, ülkesinde İslamiyet’i süratle yaydı.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, Müslüman olduktan sonra, Allahü tealanın rızası için cihada başladı. Türk ülkelerinde İslam’ı yaydı. Zaferler kazandı. Büyük bir mücahid ve cihangir oldu ve her tarafta tanındı. Doğru olarak ögrendiği İslam dinîni hiç saptırmadan Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği gibi yaydı. Bu, onun en büyük meziyeti ve hizmeti oldu. Onun vesilesiyle Türklere İslamiyet saf bir şekilde; Peygamber efendimizin bildirdiği, Eshâb-i kiramın ve Tabiinin aynen naklettiği Eh!-i sünnet itikadına uygun olarak ulaştı.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, Türklere İslamiyet’i anlatıp yaymakta fazla zorluk çekmedi. Türklerin bâzı örf ve adetleri İslamiyet’e uygunluk gösteriyordu. Zaten Türkler, Nuh aleyhisselamın oğullarından Müslüman olan Yafes’in neslinden geliyordu. Yafes, mü’min idi. Evladı çoğalınca, onlara reis oldu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü tealaya ibadet ederdi. Yafes nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun evladı çoğaldı. Nesline Türk denildi. Bu Türkler, ecdadı gibi Müslüman, sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar, zamanla çoğalarak Asya’ya yayıldı. Başlarına geçen bâzı zâlim hükümdarlar, semavi dinî bozarak, puta taptırmaya başladılar. Bunlardan, bugün Sibirya’da yaşayan Yakutlar, hala puta tapmaktadır. Dinden uzaklaştıkça, eski medeniyet ve ahlaklarını da kaybetmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reislerinden Attila, dinsizliği ve zulmü ile Allah’ın gadabı ismini almıştı. İslam güneşi, Mekke-i mükerremeden doğarak, ilim, ahlak ve her türlü fazilet ışıklarını dünyaya saçınca, Romalıların, Asya’ya kadar yayılan sefahat ve ahlaksızlıkları ve Asya’yı, Afrika’yı kaplamış olan dinsizlik, cahillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların İslamiyet’i işitmelerine, anlamalarına mani oldular.

Bu engeller kılıç gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hakanları, asaletleri ve uyanık olmaları sebebi ile İslamiyet’in işitilmesine mani olmadılar. Türk’ün asaleti ile İslamiyet’in şerefi bir araya gelmeden önce, Asuriler Türkistan’a girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıstırmıştı. Tan yeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, güneşin ismi,, tanyeri ve nihâyet tanrı oldu. Türkler sonradan tekrar îman ile şereflenip, Büyük gruplar halinde Müslüman oldular. Sapıklık zamanında uydurdukları tanrı ismini kullanmaz oldular. Kur’an-ı kerimde bildirilen; “Benim ismim Allah’dır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibadet edinîz. Allah diye yalvarınız!” mealindeki muteaddid ayet-i kerimelere uydular. Bu bakımdan Allahü tealaya, kendi istediği ismi söylemeyip de, inanmıyanların, O’nun en sevmediği mabudlarına koydukları tanrı ismi ile O’nu çağırmanın yanlış ve uygunsuz olduğunun şuuruna vardılar.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın Müslüman olmakla şereflenmesi ve ülkesinde İslamiyet’i yayması, Türk Tarihi’nin en Büyük ve en güzel hâdiselerinden biridir. Daha önceden, Oğuz ve Kalaç Türkleri arasında Müslüman olan gruplar olmuşsa da, devlet olarak İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyları Karahanlılar ve idil Türkleri olmuştur. Türkler devlet olarak Müslüman olduktan sonra, İslamiyet’in bayraktarlığını yapıp dünyanın dört bir tarafına yaydılar. Eshâb-i kiramdan sonra tarihte nadir görülen hizmetler yapıp, din uğrunda cihad ettiler. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın bildirdiği İslamiyet’i, Ehl-i sünnet itikadını; Karahanlı Türkleri, Türkistan’da; Gazneli Türkleri, Hindistan’da; Oguz, Selçuklu Türkleri, Anadolu’da ve tarihin en muhteşem Müslüman Türk devleti olan Osmanlılar da üç kıtaya yaydılar. Böylece Müslüman Türkler, İslamiyet’e bin yıldan fazla bir zaman hizmet ettiler.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, Karahanlıların başına geçip hükümdar olduktan sonra, kendisinin Müslüman olmasına vesile olan Samanilere de yardımda bulunmuştur. İbn-i Haldun’un “El-İber” adlı eserinde ve Cemal Karşi’nin, “Mülhakat-üs-Sürah” adlı eserindeki rivayete gore 915 (H.303) senesinde Hasan ibni Kasım Ed-Dai tarafından Curcan’a vali tayin edilen Leyla bin Nu’man, Samanilere karşı isyan etmişti. Etrafına da şiileri toplamıştı. Samaniler, Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan yardım istediler. Samanilerin kendi orduları Horasan’da başlayan isyanı bastıramamış, asilere yenilmişti. Şiiler, Büyük bir ordu ile Horasan’ın merkezi olan Nişabur’u işgal etmişlerdi. Samanilere yardım etmek üzere hareket eden Abdülkerim Satuk Buğra Han, 921 (H.309) yılında Leyla bin Nu’man’ın karşısına çıktı. Bu sırada Amid şehrinde bulunan Leyla bin Nu’man’ı mağlub edip yakaladı ve idam ettirip başını Buhara’ya gönderdi.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yağma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. İslamiyet’i yayma hususunda, meşhur âlimlerden olan Ebü’l-Hasan Muhammed bin Süfyan Kalamati Horasani’den çok istifâde etti. Aynca Karahanlılar Devleti’nin doğu kısmına hakim olan Büyük Kağan, Çinlilerden yardım alarak 942 (H.332) yılında Abdülkerim Satuk Buğra Han’a karşı savaş açtı. Abdülkerim Satuk Buğra Han Müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun savaşını yaptı ve galib geldi,

Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok Islam âlimi gelip, İslamiyet’i doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Musa Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğlu Beytar Süleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.

1) Mülhakat-üs-Surah (Cemal Karşi), (nşr.  V. Bartold, st. Petersburg) sh. 130, 135

2) Cami-ud-düvel; sh. 240, 1030

3) El-Kamil fit-tarih

4) El-İber (İbn-i Haldun); cild-4, sh. 339

5) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 147 cild-9, sh. 249

6) Kaşgar Tarihi (Mehmed Atıf), Istanbul 1300-,sh.52