ADÂLET VE İHSÂN - kainatingunesi.com

“Abdülvehhâb-ı Mısrî”, hâl ehli bir velî’ydi.
Nasîhati, herkese pek çok fâideliydi.

Derdi: (Kulun, aynıysa dışı gibi içi de,
Rabbimiz buyurur ki: “Gerçek kul budur işte”.)

İnsanlara hizmeti, vazîfe biliyordu.
(Dünyâda en kârlı iş, işte budur) diyordu.

Kimseyi gıybet etmez, dinlemezdi de hattâ.
Derdi ki: (Bu, korkunç bir hastalıktır âdetâ.)

Son derece sabırlı, tevekkül ehliydi pek.
Her dert ve musîbete, katlanırdı severek.

Derdi ki: (İki türlü, kula gelir hidâyet.
Kimine “İhsân” olur, kimine de “Adâlet”.

Bir kimse, duâ edip dese ki: (Yâ ilâhî!
Îmân ve hidâyete kavuştur beni dahî.)

Onun, hüsnü niyetle yaptığı bu duâyla,
O kulu, hidâyete erdirir Hak teâlâ.

İnsan, bütün ömrünce istese bunu bir an,
Ölmeden, o kimseye nasîb olur bu “îmân”.

İşte, duâ edip de, hidâyete kavuşmak,
“Adâlet-i ilâhî” sâyesindedir ancak.

Bâzı kimseler dahî vardır ki bu dünyâda,
“Îmâna gelmek” için, bulunmaz bir duâda.

Haberi bile yoktur îmândan, hidâyetten.
Lâkin seçip kurtarır, Allah onu o dert’ten.

Yâni ona tanıtır “Sevdiği bir kulu”nu.
Onun vâsıtasıyla, kendine çeker onu.

Bu da, hak teâlânın “İhsânı”dır ki elbet,
Dünyâda, olmaz artık bundan büyük bir nîmet.

Bir “Allah adamı”nı tanımadan bir kimse,
Yüz sene, hiç durmadan ibâdet, hizmet etse,

Yine de kayabilir ayağı o kişinin.
Çünkü tasarrufunda değildir bir mürşid’in.

Mürşidi olmıyanın îmânı, bu devirde,
Yüzen “Tahta parçası” gibidir bir nehirde.

Dalgalar tesiriyle bir batar, sonra çıkar.
Her an bir tehlikeye olabilir o dûçâr.

Rehberi olanların îmânına gelince,
“Kaya” gibi muhkem ve sağlam olur bir nice.

Yâni hakîkî rehber olmadan bir şey olmaz.
İnsanlar, âhirette azâbtan kurtulamaz.

Peygamber olmayınca, nasıl ki din olmazsa,
Onun vârisleri de öyledirler hülâsa.

Lâkin mürşid geçinen, sahte şeyhler dahî var.
Bu gibiler, din değil, “Dünyâ adamı”dırlar.

Onların olmaması, olmasından iyidir.
Çünkü onlar, “Yol kesen eşkıyâ”lar gibidir.

Eşkıyâ, insanların, alır yalnız malını.
Bunlar ise çalarlar dînini, îmânını.)