ÂDİLE SULTAN - kainatingunesi.com

On dokuzuncu asır dîvân şâirlerinden ve sultan İkinci Mahmûd Han’ın kızı. 1825 senesinde Zernigâr Kadın’dan doğdu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Sultan İkinci Mahmûd, kızı Adile Sultân’ı çocukları yaşamayan baş kadın Nevfidan Kadın’a büyütmek üzere verdi. O da Adile Sultân’ı kendi evlâdı gibi büyütüp yetiştirdi. Mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. 1845 senesinde Kaptân-ı derya Mehmed Ali Paşa ile evlendi. Sultan Abdülmecîd devrinde bir seneye yakın sadrazamlık yapan Mehmed Ali Paşa, 1868 senesinde vefat etti.

Adile Sultan, kocasının arkasından da kızının ölümü üzerine evine çekilmiş, her şeyi bırakarak kendini ibâdete vermiş ve fakir fukarayı beslemekle vakit geçirmiştir. Dindar, hassas, hayırseverliğiyle tanınmış ve ömrü boyunca herkesten dâima hürmet görmüştür. Mektep ve fukara evlerini tamir ettirip, çocukların okuması için gayret sarfetti. Gelinlik kızlara çeyiz yaptırdı. Kurumuş çeşmelere su getirtdi. Adile Sultan hayâtının son günlerini Fındıklı’da bugün Güzel San’attar Akademisi olan Sâhil saray’da geçirdi ve 1898 senesi Ocak ayında vefat edince, kocası Mehmed Ali Paşa’nın Eyyûb’deki türbesinde defn edildi.

Ayşe Sultan diyor ki: “Ölümünden sonra saraya gelen cariyeleri ve ağaları, efendilerinin hikâyelerini, iyiliğini bize anlatırlarken gözyaşlarını zaptedemezlerdi…

Babamla görüşmek istediği zaman haber gönderir, sarayda husûsî hazırlıklar yapılır, bu suretle saraya gelirdi. Babam hürmet ve tazimle halasının elini öper, büyük kanepeye halasını oturtup kendisi de karşısına otururdu. Hazînedârlar, askılar içinde kahvesini getirirler, babam eliyle tepsiden alıp halasına verirdi… Bizler içeriye girip elini öper, yerden bir temenna ederek Pâdişâh’a yaptığımız resmî tazimi ifâ eder, çıkardık. Babama, oğlum hitabında bulunur, babam da kendisine; “Emredersiniz halacığım” cevâbını verirdi. Konuşma bir-iki saat kadar devam eder, yine geldiği gibi arabasına biner, babam da kapıya kadar kendisini teşyî ederdi.

Yüzünün eskiden pek güzel olduğu belliydi. Narin, orta boylu, kumral, mâvi-elâ gözlü, nûrânî, asaletini gösteren hâl, hareket ve terbiyeye mâlik bir sultandı. Giyinmesi tamâmiyle alaturka olup, ağır kumaşlardan dört etekli entari, ayağına güderiden papuç giyer, beline şaldan kuşak bağlar, bu entari üzerine, salta dedikleri bol kollu bir ceket geçirir, başına fes gibi bir şey giyip etrafına oyalı ipekli yemeni sarar, üzerine zümrüt ve lâ’llerle yapılmış, ortadaki daha büyük, İki yanlarındakiler küçük, gül şeklinde kıymetli iğneler takardı. Başka hiç bir mücevher nişan takmazdı…”

Yetmiş üç sene yaşadı ve bu süre zarfında, İkinci Mahmûd, Abdülmecîd, Abdülazîz, beşinci Murâd ve İkinci Abdülhamîd’in saltanatını gördü. Başta babası olmak üzere kardeşleri ve yeğenleri tarafından sevilen ve devlet işlerine karışmayan Adile Sultan, aynı zamanda Osmanlı hanedanına mensûb dîvân sahibi tek kadın şâirdir. Özellikle Fuzûlî ve Şeyh Gâlib’e nazîreler ve Yûnus Emre tarzında hece vezniyle şiirler yazmıştır. Şiirleri teknik bakımdan basit İfadeli gibi görünürse de samîmidir. O, bu samîmi sözleriyle kardeşi sultan Abdülazîz Han’ın şehîd edilmesine de ışık tutmuştur.

Adile Sultan’ın bu mısraları sultan Abdülazîz Han’ın intihar etmeyip, öldürüldüğüne dâir nice vesika yanısıra kıymetli bir şehâdettir.

Âdile Sultan’ın basılmamış olan Dîvân’ının yazma nüshaları Üniversite ve Topkapı Sarayı kütüphanelerinde mevcuttur. Atası Kânûnî Sultan Süleyman Han’ın şiirlerinini, Dîvân-ı Muhibbî adıyla, ilk defa yayınlanmasını sağlamıştır.

ÂDİLE SULTANDIN DÎVÂNINDAN

YÂ RESÛLALLAH!

Yüzün mir’at-ı zât-ı kibriyâdır yâ Resûlallah,
Vücûdun mazhar-ı nûr-ı Hudâdır yâ Resûlallah,
Kabul eyle ânı aşkından âzâd eyleme bir an,
Kapanda Âdile kemter gedâdır yâ Resûlallah,

Var iken destgîrim sen gibi bir şâh-ı zî-şânım,
Kime arz eyleyim, eyle meded hâl-i perişanım,
Sözün makbûl-i dergâh-ı Hudâdır ulu Sultânım,
Kapunda Âdile kemter gedâdır yâ Resûlallah.

Sana Ümmetliğim iki cihanda emr-i câzimdir,
Bilirsin hâlimi arz u beyân etmek ne lâzımdır,
Nazar kıl lutfile senden diğer kim câresâzımdır,
Kapunda Âdile kemter gedâdır yâ Resûlallah.

Nasıl yanmam ki ben oldu olanlar Şâh-ı devrâna,
Bilinmez oldu hâli kıydılar ol zıll-ı Yezdâna.

Cihan matem tutup kan ağlasın Abdülazîz Hân’a
Medet Allah mübarek cismi boyandı kızıl kana.

Nasıl hemşiresi bu Adile yanmaz o Hakan’a,
Ki kıydı bunca zâlimler karındaş cihânbâna

Rızâ virmezdi adi ü şefkati zulm-i müşîrâna
Bütün nûr-ı firakı saldı kalb-i ehl-i îmâna.

bir münâcâtı:

İlâhî, bana tevfîkin itâatta medar olsun
Beni benden halâs eyle, gönül aşkında zâr olsun.
Seni zikreyleyim her dem, dil agâh ola bu zevke
Vücûdum zulmetin, mahvet derûnum şu’lebâr olsun.
Açılsın lâleler aşkınla sinem dâğ dâğ olsun
Dil-i virane yansın âteşinle bahtiyar olsun.

1) Babam Sultan Abdülhdmîd (Ayşe Osmanoğlu, İstanbul-1984); sh. 98

2) Âdile Sultan ve Şahsiyeti (Âdile Konrapa, İ. Ü. Edeb. Fak. Tez. 244)

3) Osmanlı Müellifleri; cild-2, sh. 40

4) Târih ve Edebiyat Mecmuası (Neşr; Ali Emîri, İstanbul-1334); sh, 123-322

5) Türk Sarayında Müstesna Bir Prenses, Adile Sultan (Elif Naci, Hayat Târih Mecmuası; Kasım 1965); sayı-10, sh. 27