ALLAH DOSTLARININ ÖRNEK HALLERİ:
AZ KONUŞURLARDI: Kendisi küçük cürmü büyük
Az Konuşmak: Dil, Allahü teâlâ’nın büyük nimetlerindendir. Dilin kendisi küçüktür, fakat ibadeti veya isyanı pek büyüktür; zira küfür ve iman ancak dilin şehadetiyle açığa çıkar.
Dilin alanı pek geniştir. Onu çevirecek bir engel yoktur. Onun sahasının ne sonu, ne de sınırı vardır. Hayır da dilin geniş alanına girer, şer de. Bu bakımdan dilin ucunu bırakıp onun dizginini ihmal eden bir kimseyi, şeytan sürükler götürür. Onu uçurumun kenarına sevk eder. Böylece onu ebedî bir felâkete girmeye mecbur eder; zira insanlar cehenneme ancak dilleriyle ekip biçtiklerinden dolayı atılırlar.
Dilinin şerrinden ancak İslamiyet ile gemlenen kimse kurtulur. Dilini dünya ve ahirette kendisine fayda verecek konularda çalıştıran, dünya ve ahirette sonucundan korktuğu şeylerden uzaklaştıran bir kimse dilin şerrinden kurtulur. Dilin nerede iyi ve nerede kötü olduğu, keyfiyetinin bilinmesi pek güç ve herkes tarafından bilinmeyen bir durumdur. Bilen bir kimsenin de ona göre amel etmesi, gayet ağır ve zordur. Peygamber aleyhisse-lâm şöyle buyurmuştur: “Susan kurtulmuştur! Susmak, hikmettir. Susan ise pek az!.”
Süfyanı Sevrî buyurdu ki: “İnsanlara ok atmak, dil ile taşlamaktan daha hafiftir. Zira dil taşlaması hedefini şaşırmaz.
İmamı Şafiî buyurdu ki: “Söz ok gibidir. Senden çıktımı, artık sen ona değil, o sana hâkim olur.”
Câbir bin Abdullah hazretleri anlatır: Ben, Peygamber aleyhisselâma dedim ki: “Yâ Resulullâh! Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” Mübarek dilini işaret ederek “Şu” buyurdular.
İbrahim en-Nehaî buyurdu ki: “Her meclisin en şereflisi ve en saygılısı olan; düşünen, çok sükût eden kimsedir. Çünkü sükût, âlim için bir ziynet, cahil için de bir perdedir.”
Vüheyb bin el-Verd buyurdu: “Afiyet on kısımdır. Onu susmakta, biri de insanlardan kaçmaktadır.”
Haşanı Basrî buyurdu ki: “Şaşarım Ademoğlunun aklına ki, azı dişleri üzerinde iki meleği; dili onların kalemi, tükrüğü de mürekkebi.. Hâlbuki bu arada o, lüzumsuz şeyler konuşur.”
Dili, şeytanın günah işletme aleti bilirlerdi
İnsanoğlunun en asil organı dilidir; zira dilin hareketinde herhangi bir meşakkat yoktur. Halk da dilin afet ve felâketlerinden sakınmak hususunda şeytanın elinde en büyük alettir.
Muhammed Emin Erbilî hazretleri insanları ve talebelerini boş söz konuşmaktan çok sakındırırdı.
“Boş söz konuşan ve boş şeylerle meşgul olan kimsenin tasavvuf yoluna girmesi lâyık değildir. Hele bu yola girmişse, boş şeylerle meşgul olması hiç lâyık değildir. Çok konuşmak kalbi öldürür ve zikrin kalbe yerleşmesine mâni olur.” buyurdular.
Rabi bin Haysem hazretleri, vefatından önceki yirmi sene zarfında dünya adamlarının sözlerinden konuşmamıştır. Hassan bin Sinen hazretleri, her nasılsa ağzından boş bir söz çıkarmıştı. Bu yüzden nefsini bir sene oruç tutmakla cezalandırmıştı.
Hammâd bin Seleme hazretleri de boş bir söz sarfettiği zaman arkasından: “Sübhanellâhi Velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü Vellâhü ekber” derdi.
Ma’ruf el-Kerhî buyurdu ki: “Kulun lüzumsuz sözlere dalması, Allah’ın yardımını ondan kesmiş olmasındandır.”
Mâlik bin Dinar buyurdu ki: “Kulun lüzumsuz ve boş sözlerle vakit geçirmesi kalbi karartır, bedeni zayıflatır, geçim sebeplerini de zorlaştırır.”
Bişr’ül-Hâfi hazretleri cidden çok az konuşur ve arkadaşlarına şöyle derdi: “Sahifelerinize ne yazdığınıza dikkat ediniz. Çünkü bu, Rabbinize karşı okunacaktır. Yazık o kimseye ki, çirkin söz konuşur. Eğer içinizden biri bir kardeşine çirkin söz bulunan bir yazı gönderse, şüphesiz bu bir hayâsızlık olur.”
Rabi’ bin Haysem hazretleri, sabah olunca önüne kalem kâğıt kor, boş yere ağzından bir söz çıkarsa muhakkak onu yazar ve akşamleyin bu hususta nefsini hesaba çekerdi.
İmâm-ı Mâlik de çok konuşan birini gördüğü zaman, “sözün bir kısmında kendini tut” diye nasihat ederdi.
Susmayı ibadetin en kolayı bilirlerdi.
İslâm büyükleri, çok konuşmayı, lüzumsuz söz söylemeyi sevmezlerdi. Nitekim Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “Susmak hikmettir. Onu yapan azdır. Hikmet insanı cehaletten ve sefahatten koruyan faydalı bir şeydir.”
İmâm-ı Gazâlî hazretleri; “Susmaya yapış. Zaruret miktarı hariç.” buyururdu.
Hazreti Ebû Bekir kendisini konuşmaktan men etmesi için ağzına taş koyardı. Dilin tehlikesi büyüktür. Afeti çoktur. Susmakla bunlardan kurtulunur.
Lokman Hekim oğluna dedi ki: “Konuşmak gümüş ise susmak altındır.”
Hadîs-i şerifte; “Allahü teâlâ’ya ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun.”‘ buyruldu.
Evliyanın meşhurlarından Ali bin Meymûn Mağribî buyurdular ki: “Hâlinin onda dokuzu susmak, biri de konuşmak olsun.”
Yunus bin Ubeyd hazretleri diyordu ki: “Manasız bir sözü terk etmek, insanlara bir gün oruç tutmaktan daha zor gelir. Bazen olur ki, kişi sıcak günde oruç tutmaya tahammül eder de, boş bir sözü terk etmeye tahammül edemez.”
Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri faydasız şeyleri bırakmak hususunda: “Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya ve ahirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünya düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan alınacak, ahirete götürüleceksin. Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama. Resûl-i ekrem; “Hayat, ahiret hayatıdır” buyurdular.”
Evliyanın meşhurlarından Ahmed bin Âsım Antâkî kendisinden nasihat isteyenlere buyurdular ki: “En faydalı, doğru söz; Allahü teâlâ’nın rızası için nefsinin ayıplarını kabul ve tasdik etmektir. En faydalı ihlâs, riyadan ve gösterişten kurtulmaktır. “
Peygamber Efendimiz buyurdu ki. Size ibadetin en kolayını ve beden için en rahatını haber vereyim mi? Susmak ve güzel ahlâktır.”
Altı yerde konuşmak, otuz yıllık ibadeti boşa çıkarır
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine bir kısım insanlar gelip; “Bazı kimseler mescitte dünya lâfı ediyor.” diye şikâyette bulundular. Bunun üzerine Mevlânâ hazretleri; “Her kim altı yerde dünya sözü ile meşgul olursa otuz yıllık temiz ve kabul olmuş ibadeti reddedilir ve boşa gider. Bu altı yerin birincisi mescit, İkincisi ilim meclisi, üçüncüsü cenaze, dördüncüsü mezarlık, beşincisi ezan vakti, altıncısı Kur’ân-ı kerîm okunurkendir” buyurdular.
Mâverâünnehirde yetişen velîlerin büyüklerinden Aziz Nesefî hazretleri bir nasihatında buyurdu ki: “Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevabını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevabını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihan için bir şey sorma. Onlarla münazara ve münakaşa etme!”
Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî hazretleri bir sohbetinde buyurdu ki: “Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna gidince konuş.”
İslâm âlimlerinin ve velîlerin büyüklerinden Celâleddîn-i Devânî çok konuşmanın zararlarını ve konuşma âdâbını şöyle anlatır: “Fazla konuşmamalıdır. Zira çok konuşmak; zihin hafifliği, akıl zayıflığının alâmetidir. Kişinin heybetini kırar, itibarını düşürür.
Hazret-i Âişe validemiz buyurur ki: Hiçbir sözü boş olmayan Resûlullah efendimiz, az, öz ve tane tane konuşurdu. Bir mecliste konuşsa, mübarek ağzından çıkan kelimeler sayılmak istense, sayılabilirdi.”
Âlimler demişlerdir ki, lüzumsuz çok konuşan bir kimseyi görürsen, bil ki, aklı yoktur. Söyleyeceği sözü iyice düşünmeden dile getirmemeli, ağzından çıkarmamalıdır.
Hikmet sahipleri demişler ki: “Önce düşünmeli, sonra söylemelidir. İhtiyaç, lüzum olmadan konuşmamalıdır. Konuşurken gülmemelidir. Mecliste birisi konuşurken, sözünü kesip araya girmemelidir. Bir kimsenin anlattığı bir şeyi bilse de, bildiğini belli etmeyip, o kimse sözünü tamamlamalıdır.”
“Ya hayır söyle veya sus!”
Dilin tehlikesi büyüktür. Onun tehlikesinden kurtuluş ancak susmakla mümkündür. Bunun için dinimiz susmayı övmüş ve müntesiplerini susmaya teşvik etmiştir.
Abdullah bin Süfyan, babasından şöyle rivayet eder: “Ben Hazreti Peygambere ‘Ey Allahın Resûlü! Bana İslâmdan öyle bir şey öğret ki; bundan sonra artık hiç kimseden İslâm hakkında bir şey sormaya muhtaç olmayayım!” diye sorduğumda, Hazreti Peygamber cevap olarak şöyle buyurdu: ‘Allaha iman ettim de, sonra dosdoğru ol!’ Ben sormaya devam ettim: ‘Hangi şeyden sakınayım ya Resûlallah?’ O da eliyle dilini işaret etti”.
Ukbe bin Âmir der ki: Ey Allahın Resûlü! Kurtuluş nedir?’ dedim, Hazreti Peygamber cevap olarak şöyle dedi: ‘Dilini koru! Evinden çıkma! Günahın için ağla!’
Sehl bin Sa’d es-Sa’dî, Resulullahın şöyle dediğini rivayet eder: ‘Kim diline ve tenasül organına kefîl olur, haramda kullanmayacağına dair Allah’a söz verirse, ben de onun için cennete kefîl olurum’.
Yine şöyle buyurmuştur: ‘Kim, Kabkabı’nın, Zabzabı’nın ve Laklakı’nın şerrinden korunmuşsa, o kimse bütün şerden korunmuş demektir” Kabkab mide, Zabzab tenasül uzvu, Laklak ise dil demektir. İşte bu üç şey insanların ekserisini helak etmektedir.
Büyük velîlerden Ma’rûf-ı Kerhî buyurdu ki: “Kulun mâlâyani, boş ve faydasız konuşması, Allahü teâlâ’nın onu zelil ve yalnız bırakmasının alâmetidir.”
Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: “Ya hayır söyle veya sus. Susan kurtulur.” Yani sükût eden kimse, dünyada düşmanlarından, ahirette ise ateşten kurtulur.
Eshâb-ı kirâmdan Ukbe bin Âmir buyurdu ki: Resûlullah efendimize; “Dünya ve ahirette kurtuluş ne ile olur?” diye sual ettim. Resûlullah efendimiz; “Dilini muhafaza eyle. Günahlarını hatırlayıp, ağla. Kurtuluş bunlarla olur.” buyurdular.
Kalbi ve dili doğru olmadıkça…
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Konuşma dört kısımdır. Bir kısmı katıksız zararlı, başka bir kısmı katıksız faydalı, diğer bir kısmı hem zararlı, hem faydalı, dördüncü bir kısmı ise, ne zararlı, ne de faydalıdır.
Katıksız zarar olan kısımda, mutlaka susmak gerekir. Çünkü onun faydası, zararını karşılayamaz. İçinde ne fayda, ne de zarar olan konuşmaya gelince, bu fuzuli konuşmadır. Zamanın zayi edilmesi de zararın ta kendisidir. Bu bakımdan elimizde dördüncü bir kısım kalıyor. O hâlde konuşmanın dörtte üçü düştü, dörtte biri kaldı. Bu dörtte birin içinde de tehlike vardır; zira bu kısmın içine riyanın inceliklerinden nefsi temize çıkarmak ve boş konuşmak gibi günah olan şeyler karışır. Öyle bir şekilde karışır ki idrak edilmesi pek güçtür. Bu nedenle insanoğlu böyle bir konuşma ile kendisini tehlikeye atmış olur. Kim dil afetlerinin inceliklerini bilirse, kesin anlar ki, Hazreti Peygamberin bu hususta söylediği en keskin ve şaşmaz şu ölçüye uymaktan başka çare yoktur: “Kim susarsa kurtulur.”
Muaz bin Cebel, Resulullaha, “Ey Allah’ın Resulü! Biz söylediklerimizden sorumlu muyuz? “Ey Cebel’in oğlu! İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen dillerin mahsulünden başka ne olabilir?”
Büyük âlim Kerîzî şöyle der: “Az konuş sözün şerrinden Allahü tealaya sığın. Çünkü bela ağızdan çıkan sözle yanyanadır. Susmak insana sevgi ve vakar kazandırır. Diline sahip olup onu muhafaza eden kimse, sıkıntıya düşmez.”
İbni Mübarek dedi ki, “Bu dil kalbin habercisidir. Söz kişinin aklının miktarını gösterir.”
Fudayl bin Iyad, iki şey kalbi katılaştırır, “Çok konuşmak ve çok yemek” buyurdu. Ömer bin Hattab, Ahnef bin Kays’a “Ey Ahnef. Çok konuşan çok hata yapar. Çok hata yapanın hayası (utanması) az olur. Hayâsı az olanın veraı az olur. Verası az olanın kalbi ölür” buyurdu. Hadisi şerifte şöyle buyuruldu, “Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Kalbi de, dili doğru olmadıkça doğru olmaz. Komşunun şerrinden emin olmadığı bir kimse cennete giremez. Kim selamette kalmayı seviyorsa sükûttan ayrılmasın”.
Her organ dilden şikayetçi
Büyük velilerden Zekeriyya Ensari hazretleri buyurdu ki, “Kelimenin yerini hakkıyla vermeden; o kelimeyi kullanmamalısınız. Zira söz, yayından çıkan bir oka benzer. İnsandan, yerinde olmayan bir söz çıkarsa, insan ona mahkum, söz insana hakim olur. Ey insan dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Çünkü o bir yılandır. Kabir, kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki, babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi.”
Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri de şöyle dedi: “Düşünmeden konuşan pişman olur. Konuşmadan önce düşünen selâmet bulur.”
Hadis-i şerifte, ” Âdemoğlu sabahladığı zaman tüm âzâları dile hatırlatıcı oldukları hâlde sabahlarlar ve derler ki: ‘Bizim hakkımızda Allahtan kork! Zira sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen inhiraf edersen, yoldan saparsan, biz de inhiraf eder, haktan ayrılırız”
Hazreti Ömer, Ebu Bekir Sıddık’ı, dilini eliyle çekerken gördü ve ‘Ey Resûlullahın halifesi! Ne yapıyorsun?’ diye sordu. Hazreti Ebu Bekir şöyle cevap verdi: Şudur beni tehlikeli yerlere sokan!.. Resulullah şöyle buyurmuştu: “Bedende hiçbir aza yok ki Allah katında dilden şikâyetçi olmasın.”
İbn Mes’ud hazretleri, Safa tepesinde bulunuyordu: ‘Lebbeyk! Allahümme lebbeyke!’ duasını okuyor ve şöyle diyordu: ‘Ey dilim! Hayrı söyle, kâr et! Kötü söyleme, tehlikelerden selâmet kalırsın. Bunları, pişman olmazdan önce yap!’ Kendisine ‘Ya Ebû Abdurrahman! Bu senin kendiliğinden söylediğin bir dua mıdır, yoksa hazreti Peygamberden dinlediğin bir dua mı?’ denildi. İbn Mes’ud şöyle dedi: Ben Resulullahın şöyle dediğini işittim: “Muhakkak ki Âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir.”
Hadis-i şerifte, “Dilini koruyan bir kimseyi; Allah azabından korur. Çünkü Allah’a yalvarıp özrünü arz ederse, Allah onun özrünü kabul eder” buyuruldu.
En faydalı olan şey; susmak
Evliyanın büyüklerinden Mâlik bin Dinâr lüzumsuz konuşmanın zararı hakkında; “Kulun lüzumsuz ve boş sözlerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır, geçim sebeplerini de zorlaştırır.” buyurdular.
Irak’ta yetişen büyük velilerden Macid el-Kürdi az konuşmanın faziletini anlatırken, “Susmak, yorulmadan, güçlük çekmeden yapılan bir ibadettir. Süslenmeden kazanılan bir ziynettir. İnsanı özür dilemek zilletine düşmekten koruyan bir zenginliktir. Kiramen kâtibin meleklerine rahatlıktır” buyurdular.
Muaz bin Cebel hazretleri, “Ey Allahın Resûlü! Bana nasihatta bulun” dedi. Hazreti Peygamber: “Allah’ı görür gibi ona ibadet et! Nefsini ölülerden say! Eğer dilersen, senin için bunlardan daha faydalı bir şeyi haber vereyim” diyerek dilini işaret etti.”
Ebû Hüreyre, Hazreti Peygamberden şunu nakleder: “Her kim, Allah’a ve son güne inanıyorsa, ya hayır söylesin veya sükût etsin”, “Allah o kuldan razı olsun ki, konuşup ganimet sahibi olur veya susup selâmette kalır.”
İsa aleyhisselâma, ‘Bize öyle bir amel söyle ki onunla cennete girmiş olalım!’ denildiğinde şöyle demiştir: ‘Hiç konuşmayınız’. Dediler ki: ‘Buna gücümüz yetmez. O zaman şöyle dedi: “O hâlde ancak hayır ile konuşunuz!”
Süleyman aleyhisselam şöyle demiştir: “Eğer söz gümüş ise sükût altındır”.
Bir göçebe Resulullahın huzuruna geldi ve dedi ki, ‘Bana öyle bir ibadet bildir ki cennete girmeme vesile olsun!’ Hazreti Peygamber de şöyle buyurdu: “Aç kimseyi yedir, susuza içir! Emr-i bi’l-maruf yap! Münkeri yasakla! Eğer gücün buna yetmiyorsa dilini tut!”, “Hayır hariç dilini tut! Böyle yapmakla şeytanı mağlûp edersin”.
Evliyanın büyüklerinden Ebû Abdullah Dîneverî hazretlerine çok konuşmanın zararlarından soruldu. O zaman; “Çok söz, iyilikleri yer bitirir. Hatta yer, kurutur. Tıpkı kuru arâzinin suyu yuttuğu gibi olur.” buyurdular.
Çok konuşan bunun zararını bir bilse…
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Nişâbûrî hazretlerine “Velînin sükût hâli mi yoksa konuşma hâli mi daha faziletlidir?” diye sordular. Cevaben; “Konuşan, sözde bulunan felâketi bilse, Nûh aleyhisselâm kadar ömrü bile olsa gücü yettiği kadar sükût eder konuşmazdı. Sükût eden, susmada bulunan afeti bilse, konuşayım diye Nûh aleyhisselâmm yaptığının iki katı bir müddetle Allahü teâlâ’ya dua ve niyazda bulunurdu.” buyurdular.
Evliyanın büyüklerinden Ebû Amr ez-Zücâcî buyurdular ki: “Bir kimse, kendinde olmadığı bir hâlden konuşursa, dinleyenleri fitneye sürükler. Kendisi de Allahü teâlâ’yı tanımaktan mahrum kalır.”
İsa aleyhisselâm şöyle demiştir: İbadet on parçadır. Bu on parçanın dokuzu susmak, bir parçası da insanlardan kaçmaktır.”
Hadis-i şerifte, “Çok konuşan bir kimsenin düşüşü çok olur. Düşüşü çok olan bir kimsenin günahları çoğalır. Günahları çok olan bir kimseye ise, ateş, her şeyden daha fazla layıktır” buyuruldu.
Abdullah bin Mes’ud buyurdu ki, “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim, uzun hapsetmeye dilden daha fazla müstehak olan hiçbir şey yoktur.”
Hazreti Tavus şöyle demiştir: “Benim dilim yırtıcı hayvandır. Onu bıraktığım zaman beni yer.”
Hasan Basri buyurdu ki, “Dilini korumayan bir kimse dinini hakkıyla bilmiş değildir.”
Evzâî hazretleri Ömer bin Abdulaziz hazretlerinin şu nasihatini nakleder: “Ölümü fazla hatırlayan bir kimse dünyada az ile razı olur. Konuşmasını amelinden sayan bir kimse, kendisini ilgilendirmeyen konuda az konuşur!”
Hazreti Lokman Hakim buyurdu ki; Bir söz söylemediği müddetçe kişi ona malik olur. Fakat ne zaman ki sözü söyler, bundan sonra artık o, buna malik olur. Kişi, söylemediği bir şeyi reddetme hususunda, söylemiş olduğu bir şeyi reddetmekten daha güçlüdür.
“Çok konuşan sıkıntıdan kurtulamaz!”
Fıkıh, hadîs ve tasavvuf âlimlerinden Hamdûn-ı Kassâr hazretlerinin yüksek derecesi, güzel hâlleri ve hikmetli sözleri yayılınca, bazı büyük zatlar kendisine müracaat edip; “Artık konuşunuz, halka nasihat ediniz” diye ısrar ettiler. Kendini buna lâyık görmeyip; “Bir kimse, sustuğu zaman din bozulur, konuştuğu zaman bozukluk kalmaz ise, böyle bir zatın konuşması doğru olur. Bizim gibilerin halka nasihat etmesi uygun olmayıp, kalplere tesir etmez. Kalplere tesir etmeyecek sözü söylemek, ilmi hafife almak ve dini küçümsemek olur.” buyurdu.
Kendisine sordular ki: “Eski büyüklerin sözleri, bizim sözlerimizden daha tesirliydi. Bunun hikmeti nedir?” cevabında buyurdu ki; “Onlar, Allahü teâlâ’nın rızası, İslâmiyetin izzeti, yükselmesi ve nefislerinden kurtulmaları için konuşurlardı. Biz ise nefsimiz için, dünyalık ele geçirmek ve insanlar tarafından kabul görmek için konuşuyoruz. Böyle olunca, elbette sözlerimiz kimseye tesir etmez.”
Vehb bin Münebbih, Âl-i Davud’un hikmetinden şunu söyledi: “Akıllı bir kimseye gereken, zamanını bilmek, dilini korumak ve kendi hâline yönelmektir”.
Hazreti Lokman Hekim buyurdu ki: “Çok konuşan sıkıntıdan kurtulamaz. Az konuşan, hatta konuşmayan hiç sıkıntıya düşmez. Kişi söylemediği şeyden ötürü pişmanlık duymaz. Halbuki söylenmiş olunan sözden ötürü mutlaka pişmanlık duyulmuştur.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki, “Müslüman kimseyi susmuş ve vakur gördüğünüz zaman ona yaklaşınız! Çünkü o, hikmeti telkin eder.”
“Mümin bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dile kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde dili ile söyler, kalbiyle düşünmez.”
İnsanlar üç gruptur: 1- Ganim, 2 – Salim, 3 – Sahib.
Ganim, Allah’ı zikreden, Salim sükût eden, Sahib ise batıla dalan kimsedir.
Her söz kayda geçiyor!
Konuşmanın zararları, dilin afetleri çoktur. O afetler; yanlışlık, yalan, gıybet, kovuculuk, riya, münafıklık, fahiş konuşmak, cedelleşmek, nefsi temize çıkarmak, batıla dalmak, başkasıyla kavga etmek, fuzuli konuşmak, hakikati tahrif etmek, hakikate ilavelerde bulunmak veya hakikatten eksiltmek, halka eziyet etmek veya halkın namusuna saldırmaktır.
Bunlara dalan bir kimsenin diline sahip olması mümkün değildir. Bu bakımdan konuşmaya dalmakta tehlike vardır, susmakta ise selamet…
Bunun için susmanın fazileti oldukça büyüktür. Susmakta himmetin derli toplu bulunması, vakarın devam etmesi, fikir, zikir, ibadet için boşalmak, dünya hakkında konuşmanın mesuliyetinden selâmet kalmak ve ahirette hesabını vermekten kurtulmak gibi iyi hasletler vardır. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: “İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.” (Kâf; 18)
Şeyh Sa’dî buyuruyor ki: “Şu iki şey aklın noksanlığındandır: Konuşulacak yerde konuşmamak, konuşulmayacak yerde konuşmak.”
Evliyanın büyüklerinden Mevlânâ Muhammed Rukıyye buyurdu ki: Dilin yirmi bir afeti vardır. Bu afetler şunlardır:
- Faydasız konuşmak.
- Bâtıl söz; kötülükleri, zulmü güzel görerek anlatmak.
- Sözde başkalarına galip gelmek için münakaşa ve mücadele etmek.
- Düşmanlık.
- Halk beğensin diye konuşmak.
- Edebe uygun olmayan sözler söylemek.
- İki yüzlü olmak.
- Bir kimseyi yüzüne karşı methetmek.
- Günahı ve suçu olmayan bir Müslümanı alaya almak.
- Günaha götürecek lâtifeler yapmak.
- Bir Müslümanla alay etmek.
- Bir Müslümanı bir toplumda maskara yapmak.
- Müslümanın sırrını başkasına duyurmak.
- Verdiği sözü yerine getirmemek.
- İki Müslüman arasında söz taşımak.
- Yalan söylemek.
- Yalan yere yemin etmek.
- Küfre sebep olan sözleri söylemek.
- Konuşulmaması gerekeni konuşmak.
- İnsan ve hayvana lanet etmek.
- Gıybet etmek.
Konuşmanın iyi olduğu üç yer!
Tabinden Muhammed bin Sûka hazretleri buyurdu ki: “Sizden önceki, insanlar çok konuşmaktan pek sakınmışlar, çok konuşmak üç yerde iyidir demişlerdir:
Birincisi, Allahü teâlâ’nın kelâmı olan Kur’ân-ı kerimi çok okumak.
İkincisi, çok emr-i maruf yapmak sebebiyle fazla konuşmak.
Üçüncüsü, fazla nehy-i münkerden dolayı çok konuşmak. Bu üç şeyden başka ancak çok lüzum olursa konuşun. Zira sizlerle beraber kiramen kâtibin melekleri vardır. Onlar hayır ve şer konuşulan her şeyi yazarlar. Akşam olduğu vakit, meleklerin yazdıklarında ahiretle ilgili yazıları çok olan ne bahtiyar kimsedir. Dünya ile ilgili olan yazısı çok olan ne bedbaht kimsedir.”
Resûlullah Efendimiz, Ebû Zer-i Gıfârî hazretlerine şöyle buyurdu: “Aklı olan bir kimsenin dilini tutması gerekir. Konuştuğu her sözün hesabını vereceğini bilen bir kimse az konuşur. Ne dünyasını ve ne de ahiretini ilgilendirmeyen sözler sarf etmez.”
Tâbînin büyük âlimlerinden Muhammed bin Vası hazretleri buyurdu ki: “İnsanlara karşı dili korumak, gümüş ve altını korumaktan zordur.”
Nişâbur’da yetişen büyük velîlerden Ebû Muhammed Râzî hazretleri, “Susmayı ganimet saymayan kimse, ne kadar konuşursa konuşsun boşunadır.” buyurdu.
Hadîs ve fıkıh âlimi Eyyub-i Sahtiyânî hazretlerine, birisi “Bana nasihatte bulun” dedi. O da; “Diline sahip ol, az konuşmaya dikkat et” buyurdular.
Sükût eden, diline hâkim olan selâmet bulur. Mutlaka konuşmak zorunda kalan adil konuşmalıdır. Dostların yanında da ifrata kaçmamalıdır. Hikmet ehlinden biri buyurdu ki: Sükûtta, dili korumada, yedi bin fayda vardır. Bu yedi bin faydanın tamamı yedi cümle ile ifade edilmiştir. Bu yedi cümle şunlar:
Sükût, zahmetsiz, meşakkatsiz bir ibadettir.
Sükût, mücevhersiz bir ziynettir.
Sükût, kuvvetsiz, hâkimiyetsiz bir heybettir.
Sükût, sursuz bir kaledir.
Sükût, hiçbir kimseden özür dilemeye muhtaç olmamaktır.
Sükût, Kiramen Kâtibin meleklerinin rahatıdır.
Sükût, kusurlarla ayıpların birer örtüsüdür. Âlimin süsü, cahilin örtüsüdür.
“ALLAH DOSTLARININ ÖRNEK HALLERİ” kitabı (s.149 – 164)