Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki, (Ümmetimden bir kısmını, bana gösterdiler. Dağları, sahraları doldurmuşlardı. Böyle çok olduklarına şaştım ve sevindim. Sevindin mi, dediler, evet dedim. Bunlardan ancak yetmiş bin adedi hesapsız cennete girer dediler. Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahü teâlâdan başkasına, tevekkül ve itimat etmeyenlerdir buyuruldu). Dinleyenler arasında Ukaşe “radıyallahü anh”, ayağa kalkıp, (Ya Resûlallah! Dua buyur da, onlardan olayım) deyince, (Ya Rabbi! Bunu onlardan eyle!) buyurdu. Biri kalkıp, aynı duayı isteyince, (Ukaşe senden çabuk davrandı) buyurdu.
Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabah mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak döner) buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfte, (Bir kimse, Allahü teâlâya sığınırsa, Allahü teâlâ, onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Her kim, dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır) buyurdu.
İbrahim aleyhisselâmı mancınığa koyup, ateşe atarlarken (Hasbiyallah ve ni’melvekîl), yani (Bana Allahım yetişir. O iyi vekil, yardımcıdır) dedi. Ateşe düşerken, Cebrail “aleyhisselâm” gelip, (Bir dileğin var mı?) deyince, (Var, amma sana değil) dedi. Böylece (Hasbiyallah) sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için Necm sûresinde, (Sözünün eri olan İbrahim) mealindeki âyet-i kerîme ile methedildi. Allahü teâlâ, Davud aleyhisselâma, (Bir kimse, her şeyden ümit kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi, ona zarar yapmaya, aldatmaya uğraşsalar, onu elbette kurtarırım) mealindeki âyet-i kerîme ile vahiy gönderdi.