ANA-BABANIN EVLADI ÜZERİNDEKİ SEKSEN HAKKI - kainatingunesi.com

(Hindistan’da yetişmiş büyük İslam alimi İmamı Rebhami’nin “rahmetullahi aleyh” 444 eserden hazırladığı Rıyadün Nasıhin kitabının 287, 288, 289, 290, 291. Sahifelerinden alınmıştır)

Erbaîn-i Selmâni’de İmam Necmüddin Ömer Nesefî (rahmetullahi aleyh) bildiriyor ki: Ana – babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefât ettikten sonradır. Sağlığında olan kırk haklarından onu bedenle, onu dille, onu kalble ve onu mal, para iledir.

Bedenle olan hakları:

1 — Onlara hizmet etmektir. Nitekim Allahü teâlâ, İsrâ sûresi yirmidördüncü âyetinde: «İkisine de acıyarak tevâzu’ kanadını indir» buyuruyor.

HİKÂYE: Muhammed bin Münkedir (rahmetullahi aleyh) der ki: «Kardeşim, gece namaz kılardı, ben de annemin ayağını oğardım. Onun sevâbının bana, benim sevâbımın ona verilmesini istemem.»

2— Onlara hürmet etmektir. Edebsizlik etmemeli, önlerinde oturmamalıdır. O zaman hizmetin kıymeti kalmaz.

3— Dinde günâh olmıyan emirlerini yapmalıdır.

4— Dinde günâh olan emirlerini yapmamalıdır.

5— Hac, harb ve ilim öğrenmek gibi tâat olan seferlere bile, onların rızâsı olmadan gitmemelidir. Resûlullahın (sallâllahü aleyhi ve sellem) huzûruna birisi geldi ve: Yâ Resûlâllah, sizinle beraber gazâya gelmek isterim» dedi. «Annen ve baban var mı?» buyurdu. Var dedi. «Onun yanında bulun, senin cihâdın budur, ona hizmet et» buyurdu.

6— Onları görünce ayağa kalkmalı, yanlarına gitmeli, onlar oturuncaya kadar, ayakta durmalı, onlardan izinsiz oturmamalı, onların oturduğu yere oturmamalıdır.

7— Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmeli, gece, çamurlu yol ve korkulu yerler hâriç, önlerinde yürümemelidir.

8— Onlara sert bakmamak, tatlı bir yüzle bakmalıdır. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Ana ve babasına sert bakan, onlara iyilik etmemiş olur» buyurdu.

9— Çağırınca, hemen kalkmalı, yanlarına gitmeli, buyurun demeli, nâfile namazda da olsa, namazı bozmalı, geciktirmemeli, Cüreyh râhibin kıssasını hatırlamalıdır.

Dil ile olan hakları:

1— Onlara yumuşak söylemeli, tevâzu’ etmelidir. Allahü teâlâ İsrâ sûresi yirmiüçüncü âyetinde: «İkisine de iyi ve yumuşak söz söyle» buyuruyor. Saîd bin Müseyyeb diyor ki, âyet-i kerîmede bildirilen kavl-i kerîm, zavallı, zaif bir kölenin, sert, haşîn efendisi ile konuşmasıdır.

2— Sesini, onların sesinden daha yüksek çıkararak konuşmamalıdır.

3— Onlara çok söylememeli, edebi aşmamak, kaba, dokunaklı söz söylememelidir.

4— Onları isimleri ile çağırmamalıdır.

5— Onların sözünü kesmemelidir, sözlerinin arasına girmemelidir.

6— Onların sözünü red etmemelidir.

7— Onlarla konuşurken, yap, yapma gibi ifâdeler kullanmamalıdır

8— Onlara bağırmamalıdır.

9— Öf dememelidir. İsrâ sûresi yirmiüçüncü âyetinde: «Sakın onlara öf bile deme» buyuruyor.

HİKÂYE : İmam Hasan Basrî (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Âlim olan birisinin, annesi ve babası kâfir olsa, bu çocuklarının kuyudan su çekmesine muhtâc olsalar, o da çekse, bir kaç defa çekince, öf dese, onların kötü kokusundan bütün amelleri yok olur.

Kalb ile olan hakları:

1— Onlara acımalıdır. «İkisine de acıyarak, tevâzu’ kanadını indir» âyet-i kerîmesi biraz önce geçmişti.

2— Kendine çok ihsan ettiklerinden, onları sevmelidir. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kalbler, kendilerine iyilik edeni sevmek üzere yaratılmışlardır» buyurdu.

3— Onların sevincine sevinmelidir.

4— Üzüntülerine üzülmeli, derdleri ile hemderd olmalıdır.

5— Çok söylemelerinden incinmemelidir.

6— Sitem ve cefâlarına karşılık, onlara kızmamalıdır, belki razı olmalıdır.

7— Haklarını gözetir olsa da, onları incitmekten korkmalıdır.

8— Onları hiçbir zaman incitmemeye niyyet etmelidir.

9— Onlardan sıkıntı görse de, kalbile, onların çok yaşamasını istemelidir. Çünkü onlar, ondan çok sıkıntı gördükleri halde, yaşamasını istemişlerdir.

Mal, para ile olan hakları :

1— Kendinden önce, onlara elbise yapmalıdır.

2— Onlara, kendi yiyeceğinden iyi yiyecek vermelidir.

3— Onlarla beraber yemek yiyince, iyisini onlara vermelidir.

HİKÂYE : Hannân bin Atıyye, annesi ile meyve yemeye oturmazdı ve belki onun gözünün aldığı, beğendiği meyveyi alırım, bilmem ve onu incitmiş olurum derdi.

4— Onların arzûlarını sormalı, öğrenmeli, yerine getirmelidir. Onlar ona böyle yapmışlardı.

5— Evlerini temizlemeli, süslemelidir.

6— Onlara para vermelidir. İhtiyâçları olup da söyliyemiyebilirler.

7— Malını, parasını onlara serbest etmelidir. Ne zaman isterseniz, malım, param size fedâ olsun demeli, bir kızgınlıkları varsa, bu yolla onları teskîn etmelidir.

8— Arada bir güzel yemekler yapıp, onları da’vet etmelidir. Çünkü onların gönülleri böyle bir şey’iistiyebilir, fakat söyliyemiyebilirler.

9— Onların dostlarını, dost bilip da’vet etmeli, böylece gönüllerini almalıdır.

10— Hasta oldukları zaman, sadaka vermeli, şifâ bulmalarını istemelidir. Çünkü onlar da kendisi için böyle yapmışlardır.

Vefatlarından sonraki kırk hakları:

Defnlerinde erken davranmalıdır. Ölüye izzet, erken defn edilmesidir. Şeriat da böyle emretmektedir. Sünnet üzere yıkamalı, sünnet üzere kefenlemeli, câiz olmıyan kefen yapmamalı, sünnet olan sayıya dikkat etmeli, isrâf etmemeli, halâl parasından kefen almalı, borçlarını hemen ödemeli, yüksek sesle ağlayıp feryâd etmemeli, elbisesini yırtmamalı, başkalarını da yüksek sesle ağlamaktan feryâddan men etmeli, cenaze namazını kendisi kıldırmalıdır. Kıldırabiliyorsa, kendisinin kıldırması evlâdır. Çünkü velîsi odur. Ona düâ etmeli. Emir böyledir. Nitekim Allahü teâlâ İsrâ sûresi yirmidördüncü âyetinde: «Ey Rabbim! Onlar beni küçükken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de onlara merhamet et» buyurup, evlâdın, ana-baba hakkında nasıl düâ edeceklerini bildiriyor.

Toprağa kendisi koymalıdır. Çünkü velîsi odur. Kabir kazmalı, lâhd yapmalıdır. Zirâ sünnet böyledir. Hasmı olan yere defn etmemelidir. Ederse, rızâsını almalıdır. Mezarı kazan ve çalışanları memnûn etmeli, kimsenin ücretini kısmamalı, iyi ve sâlih kimselerin arasına defn edip, kötülerin arasına gömmemelidir. Çünkü kötü komşudan onlara sıkıntı gelir.

Kabrin üzerini balık sırtı gibi yanlardan ortaya doğru yüksek yapmalıdır. Fırında pişmiş tuğla kullanmamalıdır. Güneşte kurumuş tuğla ve tahta kullanmalıdır. Evde değil, kabristanda defn etmelidir. Sünnet böyledir. Toprağı başında sadaka vermeli, düâ etmelidir. Borçlarını ödemeli, vasiyetlerini yerine getirmeli, fazla namazları, onlara niyyetle, ya’nî sevapları onlara olmak üzere kılmalıdır. Ya’nî bu tür nâfile namazlardan sonra düâ edip, sevablarını onların ruhlarına göndermelidir. Bu niyyetle, sevâbı onlara olmak üzere oruç tutmalıdır. Çünkü Haccâc bin Dînâr, Resûlullahdan (sallâllahü aleyhi ve sellem) bildirir. Buyurdu ki: «Anaya babaya iyilik ve ihsândandır: Namazlarınla beraber onların namına da namaz kılasın, oruçlarınla beraber, onların namına oruç tutasın, zekâtın, sadakanın yanında, onlar için de sadaka veresin.»

Onların kabirlerini ziyârete gitmelidir. Abdullah bin Ömer (radıyallahü anhümâ) Resûlullahdan (sallâllahü aleyhi ve sellem) bildirir. Buyurdu ki: «Ana ve babasının kabrini ziyaret edenin kabrini melekler ziyâret eder.» Ebû Hüreyre’nin (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Her Cum’a günü, bir defa ana ve babasının mezarlarını ziyâret eden, mağfiret olunur, ismi ebrârın isimleri arasına girer» buyuruldu. Ziyâret esnâsında, tekbîr, salâvat, düâ ve Kur’ân-ı kerîm okumakla meşgul olmalı, nevha, feryâd, uygunsuz sözler söylememelidir. Çünkü onlar, bu cins sözlerden incinirler. Mugnî tefsirindeki bir şiirde diyor ki: Ana ve babasının kabirlerini ziyâret edip, onlara düâ edenin bütün günahlarını Allahü teâlâ afv eder; ana ve babasına merhamet eder. Çocuk sâlih ve iyilerden olursa, incinmiş olsalar da, râzı olurlar. Onların öğrettikleri iyi şeylerle amel ettiği müddetçe, sevabı onlara da ulaşır. Yok, onlardan kötü bir yol edinmiş ise, her yaptığından onlara da günâh ve azâb gider.

Bunun için, onlardan veya onların vâsıtası ile öğrendiği kötü şeyleri terk etmeli, kendi kötü amelleri ile, onlara kabirde azâb ettirmemelidir.

Hadîs-i şerîfde: «Hayatta iken kendine ezîyyet veren şeyden, ölü de eziyyet çeker» buyuruldu. Birine kızınca, anasına babasına söğmemeli, bu sözün cevâbı olan söğme tekrarını, anasına babasına getirmemeli, çevirmemelidir. Hadîs-i şerîfde: «Anasına babasına söğen mel’undur» buyuruldu. Bu da, birisinin anasına babasına sövüp, o kimsenin de senin anana babana sövmesine sebeb olmak demektir.

Anne ve babasının yakınlarına iyi davranmalı, dostları ile sevişmelidir. Hadîs-i şerîfde, ana ve babanın öldükten sonraki haklarından ikisi şöylece bildirilmektedir: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «Babanla görüşenden kesilme. Kesilirsen, bununla nurunu söndürürsün. Senin onlara dostluğun, babana sevgindir.»

Fıtır bayramında, onların namına, sadaka-i fıtır vermeli, Kurban bayramında onlar için kurban kesmelidir. Haberde geldi ki, Emîr-ül mü’minînAlî (kerremallahü vecheh) Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) için, vefâtından sonra, her bayram böyle yapardı. Ana ve babasının sevdiği yemekleri yapıp, fakirlere vermeli, ruhlarını şâd etmelidir. Anne ve babanın evlâdı üzerindeki seksen hakkı bunlardır. Yâ Rabbi, hepimize bu hakları edâ etmeği ihsân eyle!