Yazar: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Geçenlerde Tokat’ta bir mektebe son şeyhülislâmlardan Sabri Efendi’nin adının verilmesi, Ankara hareketinin başlıca muhaliflerinden biri olması sebebiyle hayli reaksiyon doğurdu. MEB, bir yanlışlık olmuş deyip hemen özür diledi. Gerçi muhtemelen Sabri Efendi de bir cumhuriyet müessesesine isminin verilmesini istemezdi. Belki Hoca Sabri ismini verselerdi, kimse fark etmezdi. Halbuki Türkiye’de Kazım Karabekir, Ali Fuad Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele, Enver Paşa, Mehmet Akif Ersoy, Said Nursi, hatta Rıza Nur gibi başkaca muhaliflerin ismini taşıyan nice mektep, kütüphane ve saire bulunuyor.
Meşrutiyet’ten sonra Tokat meb’usu seçildi. Bu devirde Beyanü’l-Hak mecmuasını neşretti ve başyazılar yazdı. İlk günlerde zamanın ulemasının çoğu gibi İttihatçıları destekler ve Sultan Hamid’e yüz çevirir gözüktü. Sonra İttihatçıların içyüzünü ilk anlayanlardan biri olarak amansız bir muhalefet yürüttü. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurdu. İttihatçıların elinden Mısır’a, oradan Romanya’ya kaçtı. Memlekete dönünce, tevkif edilip Bilecik’e sürüldü.

Ankara hareketine hiçbir zaman inanmadı; onun bir gün Osmanlı saltanatını ve dayandığı temelleri yerle bir edeceğini düşündü. Ancak Kuvâ-i Millîyeciler hakkında halifeye isyan sebebiyle idam fetvâsını, Sabri Efendi değil, sonraki şeyhülislâm vermiştir.
Atina’daki Mısır sefirinin yardımıyla 1932’de İskenderiye’ye geldi. Burada zevcesini kaybedince Kâhire’ye yerleşti. Hiç parası olmadığı için, bulunduğu yerlerde Müslüman cemaatin yardımlarıyla geçiniyordu. Mısır’da en ucuz şey fasulye idi. Bir çuval alır; yegâne kapları olan çaydanlıkta pişirip aylarca yerlerdi. “Gandi açlık grevi yapıyor diye millet ayakta; Osmanlı şeyhülislâmı ailece aç, kimsenin umurunda değil” diyerek hayıflanırdı. Oğlu Emin, ayakkabı tamircisi bir Ermeni’nin yanına çırak girip ailesine bakıyorken, genç yaşta bir kaza neticesi ölüverdi. Evkaftan cüz’i bir maaş bağlandı. Bunu, kendisi gibi sürgün olan ve daha zor vaziyetteki ders vekili Zâhid Kevserî’ye verilmesini söyleyerek reddetti. Evkaf ona da maaş bağladı.

İlmî ciheti, siyasetinden üstündü. Mısır’da yazdığı Arabî eserleriyle zamanının âlimlerini hayrette bıraktı. Emsalleri arasında ilminin yüksekliği ve kaleminin kudreti ile temâyüz etti. Sadece Kemalistlerle değil; Modernist ve Selefî görüşlerle de kıyasıya mücâdele etti. Ehl-i sünnetin kuvvetli müdâfii oldu.
Şiirde ustaydı; fikirlerini bu yolla müdafaada üstüne yoktu. Muhaliflerinin Türk milliyetçiliği iddiasını görünce, 1927’de “Türklükten İstifa” şiirini kaleme almış; “Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere, Türklükten; Şeref ve izzetimle istifa ediyorum Allah’ın huzurunda; Tevbe ya Rabbi Türklüğüme, beni Türk milletiyle haşretme” mısraları meşhurdur.
Sabri Efendi’nin 4 cildlik Mevkıfü’l-Akl ve’l-İlm ve’l-Âlem isimli eseri çok meşhurdur. Hem son asırda İslâm âleminin modernistlerin elindeki hâl-i pür-melâlini, hem de Ankara hareketine muhalefetinin sebeplerini uzun anlatır. Oğlu tarafından Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiş; ama basılmamıştır. Musa Beykiyef ve emsallerine cevapların yer aldığı Türkçe Dinî Müceddidler, İslâmda İmâmet-i Kübrâ ve Savm Risâlesi matbudur. Üzerinde münâkaşa edilen fıkhî mevzulara dair makaleleri, Meseleler adıyla tab edilmiştir…
