Cennet melekleri - kainatingunesi.com

Cennet  melekleri:

Cennet  melekleri vardır. Bütün Cennet’lerin hâzini ve hâkimi insan şeklinde çok güzel bir melek olan Rıdvan  olup.  Cennet’teki  meleklerin  hepsinin büyüğüdür. Allahu teâlâ Rıdvan’a; “Ey Rıdvan! Benim kullarıma Cennet yemeği ve içeceği verin”  buyurur.  Cennet melekleri  inciden, yakuttan kaplar ve altından çanaklarla çeşit çeşit ateşte pişmemiş yiyecekler getirirler. Cennet ehli o yemeklerden  yerler.

Allahü teala; “Ey Rıdvan! Benim kullarıma şerbetler içir” buyurur. Cennet gılmânları gelirler, içlerinde çeşit çeşit içecekler olan inciden ve cevherden kadehler getirirler. Sonra Allahu teâlâ; “Merhaba benim hâs kullarım! Niye benden korkar, benden ümid eder ve bana müştak olursunuz? Ey Rıdvan! Benim kullarıma hil’atlar giydir” buyurur. Rıdvan nida eder ve yetmiş türlü hil’at gelip ehl-i Cennet’e giydirilir. Gözlerin   görmediği,   kulakların   işitmediği, gönüllerden geçmeyen nimetler verilir. Sonra arş-ı âlânın  altında  bir rüzgâr eser.  Ona mesire derler. Onların üzerine misk-i ezfer, yâni hâlis misk yağdırır ve bir bulutdan da gülsuyu yağar. Sonra huriler gelirler. Allahu teâlâ; “Ey Rıdvan! Kullanma söyle bu makam, “Makâm-ı sıdk”tır. Her ne isterlerse vereyim. Dünyâda vâd eyledim” buyurur. Mü’minlerde; “Yâ Rabbî! Verilmedik hiç birşey kalmadı, hepsi verildi. Yalnız Hak teâlânın Cemâl-i şerifini görmek isteriz” derler.

Mü’minler için husûsi olarak tâyin edilen rahmet melekleri, mücevherli eğerlerle süslü Buraklar getirip, Hak teâlânın selâm ve davetini tebliğ ve tebşir ederler. Müminler de Buraklara binip Adn Cenneti’ne çıkarlar. Hak teâlânın misafirhanesine varıp ikram ve izzetlerini görürler. Çeşitli nimetlerini yiyip selâm ve kelâmını işiterek erişilmez ve noksansız olan Cemâlini bilinmeyen ve anlaşılmayan bir şekilde baş gözü ile görürler ve kendilerinden geçip Cennet nimetlerini unuturlar.

Sebe’ sûresinin 37. âyetinde de meâlen; “Ancak îman edip de iyi ve güzel amel isleyen kimselerin, işte onların yaptıkları (iyi amellere) karşılık mükâfatları kat kattır ve onlar (Cennet’in) yüksek makamlarında güven içindedirler.” Furkân sûresinin 75. Ayetinde meâlen; “İşte onlar, bütün zorluklara sabrettiklerinden ötürü Cennet’in en yüksek makam ve menzillerîyle mükâfâtlandırılacak-lardır ve orada onlar sağlık ve selam ile karşılanacaklardır” buyuruldu, Resûl-i ekrem (s.a.v.) efendimiz; “Cennet ahalisi, Cennet’te kendilerinden yükseklerdeki (gurfeler ahâlisi denilen) bir takım köşklerin sahiplerini (aralarındaki mesafe farkından dolayı) güçlükle görebileceklerdir. Nasıl ki (dünyâda gündüz) doğu batı ufkunda kalan parlak iri yıldızı, kendileri ile yıldız arasındaki mesafe uzaklığından dolayı, dikkatle bakanlar görebilirler” buyurdu. Eshâb-ı kiram (r.anhüm); “Yâ Resûlallah! O yüksek konak ve köşkler, peygamberlerin menzilleri midir? Başkaları oraya erişemezler mi?” dediler.

Resûlullah (s.a.v.); “Evet o köşkler peygamberlerin mevkileri ve makamlarıdır. Fakat peygamberlerden başkaları da ulaştırılır. Hayâtım elinde olan Allahu teâlâya yemin ederim ki, (o, peygamberlerden başkaları) öyle kişilerdir ki onlar Allah ‘a imân etmiş ve gönderilen peygamberleri de tasdik etmiş olanlardır” buyurdu. Resûl-i ekrem (s.a.v.) Allahü teâlanın; “işte onlar bütün zorluklara karşı sabrettiklerinden dolayı Cennet’în en yüksek makam ve menzilleriyle mükâfatlandırılacaklardır.” kelamı ve “Onlar (Cennet’in) en yüksek menzillerinde güven içindedirler” kelâmının mânâsı hususunda; “Gurfe yâni köşkler kırmızı yakuttan, yahut yeşil zebercedden, yahut da beyaz inciden olup, hiçbir kırık, ek, bitişmek ve kusur yoktur. Muhakkak ki Cennet halkı, Cennet’ten, (dünyâda) semânın doğu veya batı ufkunda kalan parlak yıldızı, aralarındaki mesafe uzaklığından dolayı dikkatle bakarak seçip görebildiğimiz gibi, köşkleri, konakları, güçlükle görebilirler. Muhakkak ki Ebû Bekr ile Ömer onların en faztletlisidir” buyurdu. Ibn-i Mes’ûd’dan rivayet olunan hadîs-ı şerifde Resûlullah (s.a.v.); “Dünyada Allah için sevişenler, muhakkak (Cennetle) kırmızı yakuttan başında yetmişbin köşk bulunan bir direk (bir kule) üzerinde olacaklar. Güneşin dünyâyı aydınlatması gibi köşkte oturanların güzelliği, Cennet halkını aydınlatır ve ziyalandınr. Cennet ahâlisinin bir kısmı diğerlerine; “Gidelim de Allah için birbirini sevenlere bakıp seyredelim” derler. Bu yüksek menzillerin ahâlisi onlara yukardan bakınca güzellikleri Cennet halkını ısıtır (sanki güneşin dünyâ ahâlisini ısıttığı gibi). O gurfe ehlinin üzerinde ince atlastan elbiseler olup yüzlerine, iste onlar Allah için birbirini sevenlerdir, diye yazılmıştır.” Yine hadis-i şerifde Resûlullah (s.a.v.); “Cennet’te yüksek katların halkı Cennet ahalisine bakıp onları seyreder. Yüksek menzillerin halkından bir kimse yukardan baktığı zaman yüzünün ziyası ile Cennet parıldar. Bunun üzerine Cennet halkı, “Bu nur nedir?” diye sorarlar. Tâat ve doğruluk ehli, yüksek katlardaki iyiler halkından bir kimse yukardan baktı diye cevap verirler.” Hazret-i Ali’den (r.a.) rivayet edilen hadîs-i serîfde Resûlullah (s.a.v.); “Muhakkak Cennet’te öyle menziller var ki, içerisinden dışarısı, dışarısından da içerisi görülür” buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlardan bir kimse Resûl-i ekremin huzurunda ayağa kalkarak; “O Cennet kimin içindir, yâ Resûlallah?” diye sordu. Resûlullah da; “Sözü yumuşak olan, fakirlere yemek yediren, Oruçları tutmağa devam eden ve insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılan kimseler içindir.” buyurdu. Ebû Nu’aym’ın rivayet ettiği hadîs-i şerifde de ilâve olarak, bir kimse; “Ey Allah’ın Resulü buna kim muktedir olabilir?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Ümmetimin buna gücü yeter. Buna gücü yetecek olan kimseyi size haber vereyim mi? Her kim müslüman kardeşine kavuşur da ona selâm verirse o selâmı yaymış olur. Herkim ailesine, ev halkına doyuruncaya kadar yemek yedirirse, o, (fakirlere) yemek yedirmiş olur. Herkim Ramazan orucundan başka her aydan üçgün oruç tutarsa o da oruca devam etmiş olur. Yatsı namazını cemâatle kılan kimse de, insanlar uykuda iken namaz kılmış otur.”

Başka bir hadîs-ı serîfde Resûlullah (s.a.v.); “Muhakkak Cennet’te öyle köşkler vardır ki ne üzerinde kapağı, ne de altında direği vardır” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Ahâlisi oraya nasıl girer” diye sorulunca, Resûlullah (s.a.v.); “Ahâlisi oraya kuşlar gibi girerler” buyurdu. “Ey Allah’ın Resulü, orası kimin içindir?” diye sorulunca, Resûlullah (s.a.v.); “Hastalar, ağrı, belâ ve meşakkat çeken ahâli içindir” buyurdu. Hadîs-i serîfde; “Kıyamet gününde muhakkak peygamberler ve şehîdlerden olmayan bâzı kimseler (mahşer verine) getirilir. Fakat onlara  Allah’ın ihsan ettiği menzillerden dolayı kendilerine peygamberler ile şehidler gıbta ederler ve onlar nurdan kürsîler üzerinde bulunurlar” buyuruldu. “Yâ Resûlallah onlar kimlerdir?” diye sorulunca, Resûlullah (s.a.v.); “Onlar Allah’ı insanlara sevdiren, insanları da Allah’a sevdiren ve yeryüzünde nasihat edip dolaşan kimselerdir” buyurdu. Bunun üzerine bir zât; “Ey Allah’ın Resulü, onlar Allah’ı insanlara sevdirirler. Fakat insanları Allah’a nasıl sevdirirler?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) cevaben: “Onlar insanlara iyiliği emredip kötülükten nehyederler. İnsanlar da bu nasihatçılara itaat ettikleri zaman, Allahü teâlâ da kendilerini sever” buyurdu. Kur’ân-ı kerîmde Bekara sûresinin 152. âyet-i kerîmesinde mealen; “Öyle ise siz beni (itaatle, ibâdetle) anın, ben de sizi (sevâb ve mağfiret ile) anayım” buyuruldu.

İmâm-ı Buhârî’nin (r.aleyh) rivayet ettiği hadîs-i şerîfde Resûl-i ekrem (s.a.v.) buyurdu ki: “Muhakkak ki ben, Cehennem ehlinin Cehennemden en son çıkacak ve Cennet ehlinin de Cennet’e en son girecek olanını bilip duruyorum. Bu Öyle bir kimse ki Cehennem ‘den emekliye emekliye çıkar. Allahü teâlâ ona; “Git, Cennet’e gir” buyurur. O kimse, Cennet’e varır. Ona öyle gelir ki Cennet dopdoludur. Yâni herkes kendine ait yerlerini almıştır. Dönüp; “Yâ Rabbî! Cennet’i dopdolu buldum” der. Hak teâlâ yine ona; “Git, Cennet’e gir” buyurur ve böyle üç defa tekrarlanır, her gidisinde Cennet ona dopdolu gösterilir. Sonunda Allahü teâlâ ona; “Git, Cennet’e gir, dünyâ kadar ve dünyânın on misli kadar yer senindir” buyurur. Her Cennet’in bir kapısı vardır. Eni ve uzunluğu yüzyıllık yoldur ve her kapının tek parça sarı altından olan iki kanadı vardır. Rengârenk çeşitli mücevherle süslenmiştir. Birinci Cennet’in kapısı Üzerinde; “La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah” yazılıdır. Diğer kapıları üzerinde: “Ene la ü’azzibü men kale la ilahe illallah” (Ben, La ilahe illallah diyene azâb etmem) yazılıdır.”