Cennet'teki ağaçlar ve meyveler - kainatingunesi.com

Cennet’teki  ağaçlar ve meyveler

Cennetteki ağaçlar, bitkiler ve çiçekler dünyâ­daki gibi, çekirdek ve tohumdan büyümüş değildir. Cennet’teki diğer işler ve şeyler de böyledir. Cennetten bir tas süt alıp dünyâdaki sütün yanına konsa ve insanlara gösterilseler, insanlar bunlann her ikisi de süttür derler. Lâkin dünyâ sütü, o sütün yanında sert, kaba ve tatsız olup, kıymetsiz derecesine düşer. Cennet’in toprağı misktir. Güzel kokusu Cennet’i doldurmuştur. Duvarlarının bir tuğ­lası altın biri gümüştendir. Çakıl taşları inci ve cevahir ve yakuttandır. Ağaçları, kökten dalla­rına kadar hâlis gümüştendir. Dalları altından­dır. Yaprakları yeşil zeberceddendir.

Cennet ağaçlarının çoğu “Tûbâ”ağacıdır ki kökü sidrede, dal ve yapraklan bütün Cennet köşklerinin içine yayılmıştır. Tıpkı çok yük­sekte olan güneş ziyasının dünyâ evlerine girişi gibi. Cennet ehli bu ağacın çeşitli mey­velerinden her an lezzet almaktadır. Peygam­berimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde; “Muhakkak Cennet’te Tuba denilen bir ağaç vardır ki, idmanlı, sür’atli koşan bir ata binen mahir bir süvari, onun gölgesini (etrafını) yüz sene gitse, onun sahasını geçemez”, başka bir hadîsinde; “Bir süvari yüz sene o ağacın gölge­sinde gezer de dallarının yayıldığı sahayı kat edemez” buyurmuşdur.

Cennet ağaçlarının bazısı altın, bâzısı gümüş, bâzısı yakut, bâzısı da zeberceddendir. Budakları da böyledir. Yaprakları, sizden biri­nizin dünyâda gördüğü kumaşların en güzeli gibidir. Meyvesi kaymaktan yumuşak, baldan tatlıdır. Her ağacın uzunluğu beşyüz yıllık, kökünün kalınlığı yetmiş yıllık mesafe miktarı­dır. Cennet ehlinden bir kimse, Cennet ağaçla­rına bakınca, o ağacın gövde, dal ve yapraklarını ve meyvelerini sonuna varıncaya kadar görür. Her ağaçta yetmişbin çeşit meyve vardır. Her birinin renk ve tadı diğerinden baş­kadır. Cennet ehlinden biri, bir meyve arzu ettiğinde, o meyvenin bulunduğu dal, ne kadar uzakta olsa da o kimsenin meyveyi alması için eğilir. Eğer meyveyi eliyle almazsa, ağzını açar ve meyve ağzına düşer. O ağaçtan bir meyve koparıldığında. Allahü teâlâ onun yerine, ondan daha güzel, daha üstün ve daha güzel kokulusunu yaratır. O kimse, o ağaçtan kendi­sine yetecek kadar alıp aynı dal yine eski yerine gider. Cennet’te bâzı ağaçlar da vardır ki, ipek, hülle ve sündüs adı verilen nice diba­lar ve eşsiz süsler onlardan meydana gelir. Ayrıca Cennet ağaçlarının bâzılarının tomur­cuklarından misk ve kâfur saçılır.

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Rahman sûresinin 52. âyetinde meâlen; “O iki Cennet’te iki türlü meyve vardır” buyurdu. Alimler dediler ki: “Ağaçlarında iki çeşit meyve olur. Tatlı olup acı olmazlar. Hattâ İbn-i Abbâs’dan (r.anhümâ) bildirilir ki acı ve tatlı ağaçların hepsi Cennet’te vardır. Fakat hepsi tatlıdır. Alimlerden bâzısı dediler ki: “Her ağaçta meyvenin yaşı ve kurusu birlikte bulunur.” Rahman süresinin 46. âyetinde meâ­len; “Allahü teâlâdan korkanlar için âhırette iki Cennet vardır” buyuruldu. Bu âyet-i kerîme hakkında İbn-i Abbâs (r.an­hümâ), Resûlullah’tan (s.a.v.) şöyle bildirir. “Bu iki Cennet büyük bostanlar, bahçe­lerdir. Herbiri yüz yıllık yoldur. Her bostanın ortasında nurdan bir saray vardır. O bahçelerde türlü türlü nimet­ler ve yeşil bitkiler bulunur. Hiç bozul­mazlar. Bir hâl üzere dururlar. Çeşitli yemiş veren ağaçlar vardır.” Bu sûrenin 48. âyet-i kerîmesinin tefsirinde; “O iki Cennet ağaçlarının dalları vardır. Her birinin ayrı mey­vesi olur. Dalları altında büyük gölgeler, yeşil çimenler, renk renk çiçekler bulunur. Yüz yap­raklı gül, yediveren gülü, sünbül, fesleğen, karanfil ve daha sayısız çiçekler vardır. Bu iki Cennet’ten başka aynı sûrenin 62. âyetinde meâlen; “O Allah’dan korkanların bulunduğu Cennet’in aşağısında iki Cennet daha vardır” ve Allahü teâlâ bunlar hakkında aynı sûrenin 64. âyetinde meâlen; “Bu Cennetlerin bağ ve bostanları, gül bahçeleri öyle süslü, öyle yeşil olup ve altından ağaçlar ve yeşil zebercedden yaprakları ve diğer yeşil nurdan çimen­ler ile süslenmiştir ki bakanlara yem­yeşil görünür” şeklinde haber vermiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.) bildiriyor ki: “Resûlullah efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allahü teâlânın merhametiyle Cehennem’den kurtulup Cennet’e giren kimse, Cennet ağacına bakarak kökünün altın, dalı ve budaklarının beyaz gümüşden ve yap­raklarının insanoğlunun dünyâda gör­düğü emsalsiz giyeceklerden güzel; meyvelerinin kaymaktan yumuşak, baldan tatlı ve misk kokusundan üstün olduğunu görünce, şaşar kalır.”

Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde azametiyle Cennet nimetlerinin özünü ve bu nimete kavu­şanı şöyle bildirdi: “Ey Âdemoğlu! Sen dünyâya ne kadar rağbet ve iltifat edi­yorsun. O fânidir. Nimetleri ve hayâtı geçicidir. Bana itaat eden kullarım için sekiz Cennet hazırladım. Kapıları da sekiz tanedir. Her bir Cennet’te za’ferândan yetmiş bin bahçe; her bir bah­çede inci ve mercandan yetmiş bin belde; her belde içinde kırmızı yakut­tan yetmiş bin kasr (köşk); her köşkte zebercedden yetmiş bin dar (ev); her evde sarı altından yetmiş bin oda var­dır ve her odanın içinde ipekli kumaş­tan yetmiş bin yatak döşenmiştir. Her yatak üzerinde bir huri kızı ve her huri­nin önünde sarı altından bir sini; her sinide renkli cevherlerden yetmiş bin tabak; her tabakta ayrı bir yemek bulunmaktadır. Biri su, biri süt, biri şarap ve biri bal olmak üzere her köşk altından da dört nehir akar. Her bir nehrin kenarında yetmiş bin çeşit mey­vesi ve yetmiş bin renkte yaprağı olan yetmiş bin ağaç vardır. Her ağaç üze­rinde yetmiş bin cins kuş olup, her kuş, beni yetmiş bin çeşit ses ile tesbih eder. Benim itaatli kullarıma bunlardan başka her bir saatte gözlerin görme­diği, kulakların işitmediği, kimsenin hatırına gelmediği yetmiş bin hediye bahş ederim. Cennet’imde bulunanla­rın elbiseleri yetmiş kat hülledir. Çok ince ve nâzik olan bu elbiseler birbirle­rine engel olmayıp, altındaki elbisele­rin renkleri ile karışıp görünürler.

Cennet’ime girenler bir daha çıkmaz, ölmez ve ihtiyarlamazlar. Üzülme, korkma, ağlama ve hastalanmaları yoktur. Namaz kılmadıkları gibi, oruç tutmazlar ve kadınlar hayız görmezler. Halâya gitmeyip gülsuyu gibi ter dökerler. Benim, rızâmı ve Cennet’imi isteyen, dünyâda aza kanaat edip, onun fâni, geçici lezzetlerini terk etsin. Habîb’ime uyarak O’nu sevsin ve yolundan gitsin.”