EBÛ SA'ÎD KAYLAVÎ - kainatingunesi.com

EBÛ SA’ÎD KAYLAVÎ

Evliyânın ve bütün ilimlerde söz sahibi olan imâmların büyüklerinden. Hüseyn bin Ali bin Ebû Tâlib (r.anhüm) evlâdından olduğu için seyyiddir. Irak’ın Nehr-ül-melik kasabalarından biri olan Kaylaviye’de yaşadı. Yine orada 557 (m. 1162) senesinde vefât etti. Kabri orada olup, ziyaret edilmektedir.

Allahü teâlânın sıfatlarında bilgi sahibi, kerametleri görülen bir zât idi. Kaylaviye ve çevresindeki insanlar huzuruna gelip bilmediklerini sorarlar, ondan fetva alırlardı. O kadar çok gelen olurdu ki, yüksek bir kürsî yaptırmak mecburiyetinde kaldı. Kürsî üzerinde, insanların dertlerine çâre olur. Nasihatleri ile pekçok kimselerin doğru yola gelmesine sebep olurdu. Talebelerinden Ebü’l-Hasen el-Kureşi, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed el-Medînî, Halîfe bin Mûsâ, Mübarek bin Âli ei-Ceylî, Muhammed bin Ali el-Keydî meşhurdur.

Ebû Sa’îd Kaylavî, Hızır aleyhisselâm ile görüşürdü. Abdülkâdir-i Geylânî (r.a.) ile sohbet ederlerdi. Gavs-ı a’zam Abdülkâdir Geylânî’ye çok hürmet eder, edebli davranırdı. Birgün Abdülkâdir-i Geylânî, Ali bin Heytî ve Ebû Sa’îd Kaylavî (r.aleyhim) ve pekçok kimseler bir yerde toplandılar. Gavs-ı a’zam (insanlara ve cinlere nasihat eden) Abdülkâdir-i Geylânî, Ali bin Heytî’ye “Konuşunuz” buyurdu. O da, “Efendim! Huzurunuzda nasıl konuşabilirim?””dedi. Bunun üzerine Ebû Sa’îd’e “Siz konuşunuz” buyurdular. O da az birşey konuştuktan sonra, “Efendim! Emrinize uymak için konuştum, size olan hürmetimden dolayı da sustum” dedi. Konuşmasını, tasavvufun yüksek dereceleri üzerine yapmıştı. Orada bulunanlar, onun konuşmasını tam olarak anlıyamadılar ve i’tirazlarda bulundular. Ebû Sa’îd (r.a.) izin isteyip bir şiir okudu. Bu şiiri dinleyen Abdülkâdir-i Geylânî (r.a.), oturduğu yerde birden vecde gelip, Allahü teâlânın izniyle havada uçmaya başladı. Orada oturanlar hayretler içinde kaldılar ve arkasından, talebelerin okuduğu medreseye gittiler. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî’yi (r.a.) orada buldular.

Ebû Sa’îd Kaylavî (r.a.), abdest alacaktı. Talebelerinden Ebü’l-Hasen Ali el-Kureşî kendisine ibrik götürüyordu. İbrik birden elinden düşüp parçalandı. Talebe çok telâşlandı. Ebû Sa’îd talebesine şefkatle bakarak, yerdeki ibriğin bir parçasını eline alır almaz, diğer parçaları ona yapışmış gördüler. Hattâ içi su ile dolu idi.

Yine bir defasında kıra gitti. Öğle vakti olduğunda, kıbleye dönerek ezan okumaya başladı. “Allahü ekber” dediğinde, tekbîrin heybetinden yer sarsıldı, ba’zı yerler çatladı.

Birgün, Ebû Sa’îd’in huzuruna iki sandık getirdiler. O sırada talebelerine ders veriyordu. Sözünü yarıda kesip gelenlere, “Sizler, Eshâb-ı kirâma dil uzatan, haklarında kötü sözler söyleyen kimselersiniz. Bu sandığın içindekilerle beni imtihan etmek için geldiniz” dedi. Kürsüden inip sandıkların yanına geldi. Birinin kapağını açtığında, içinde bir çocuğun oturmakta olduğu görüldü. Çocuğun elinden tutup, “Kalk!” deyince, çocuk, içinden fırlayıp dışarıda koşmaya başladı. Diğer sepetin ağzını açtığında, onun da içinde bir çocuğun olduğu görüldü. O çocuğun alnına parmağını dokundurup, “Topal ol!” dedi. Çocuk dışarı çıktığında topallayarak yürüdüğü görüldü. Çocuğu getirenler hayretten dona kaldılar. Çünkü önceki sepete topal bir çocuk, diğerine de sağlam bir çocuk koymuşlardı. Topal olan çocuk sağlam, sağlam olan da topal olmuştu. Onlar bu hâli görünce derhal tövbe ettiler ve dediler ki, “Yemîn ederiz ki, bu çocukların durumlarını Allahü teâlâdan başka kimse bilmiyordu.” Ebû Sa’îd’in (r.a.) duâlarını cenâb-ı Hak kabul eylerdi. Çok hasta olan bir kimseyi ziyaret etse, hasta sıhhate kavuşur, iyileşirdi. Bir kimseye şefkatle baksa, o şahıs kötü ahlâklı bile olsa, sâlih bir müslüman olurdu. Her kim onu üzerse, o da helâ olurdu.

Vefâtı ânında oğlu Sa’îd, “Babacığım, bana vasiyet eder misin?” dedi. O da oğluna, “Evlâdım! Abdülkâdir-i Geylânî’ye karşı çok hürmetli ol!” buyurdu. Orada bulunan âlimlerden Muhammed el-Medînî, “Ey efendim! Abdülkâdir-i Geylânî’nin hâlinden bize anlatır mısınız?” dedi. O da, “O bu zamandaki evliyânın çiçeğidir. Yeryüzündeki insanların, Allahü teâlâya en yakın ve O’na en sevimli olanıdır” buyurdu.

Ebû Sa’îd Kaylavî buyurdu ki: “Velînin kalbinde dünyâ malına karşı hiçbir muhabbet olmamalı, kalbi, bütün kötü huylardan temizlenmelidir. Hiç kimse ile münâkaşa etmemeli, herkesle hoş geçinmelidir. Elinde olanları muhtaçlara verip, onlara hizmeti ganimet bilmelidir.”

 

  1. Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 276
  2. Kalâid-ül-cevâhir sh. 106
  3. Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 147