EHL-İ SÜNNET İ'TİKÂDI NEDİR ? - kainatingunesi.com

EHL-İ SÜNNET İ’TİKÂDI NEDİR ?

Ehl-i Sünnet İ’tikadı Nedir ?

Âkil ve baliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmakdır. Kıyâmetde Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. [Onların yolunda gidenlere (Sünnî) denir.] Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâbının “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” yolunda gidenler, yalnız bunlardır. Kitâbdan, ya’nî Kur’ân-ı kerîmden ve Sünnetden, ya’nî hadîs-i şeriflerden çıkarılan bilgiler içinde kıymetli, doğru olan yalnız bu büyük âlimlerin kitâbdan ve sünnetden anlayıp bildirdikleri bilgilerdir. Çünki her bid’at sahibi, ya’nî her reformcu ve her sapık kimse, bozuk düşüncelerini, kısa aklı ile, Kitâbdan ve sünnetden çıkardığını söylüyor. Ehl-i sünnet âlimlerini “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” gölgelemeğe, küçültmeğe kalkışıyor. Demek ki, Kitâbdan ve sünnetden çıkarıldığı bildirilen her sözü, her yazıyı doğru sanmamalı, yaldızlı propagandalarına aldanmamalıdır. (Müjdeci Mektuplar shf: 246 – 247)

İmâm-ı Buhârînin ve imâm-i Müslimin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Elbet bir zemân gelecek ki, benim ümmetim, İsrâîl oğulları, [ya’nî yehûdîler ve hıristiyanlar] gibi olurlar. Bir çift ayakkabının birbirine benzedikleri gibi, onlara çok benzerler. Öyle olur ki, onlardan biri, anası ile zina etse, ümmetimden de öyle yapanlar olur. İsrâîl oğulları yetmişiki fırkaya ayrıldı. Benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılır. Bunların yetmişikisi bozuk inanışlarından dolayı Cehenneme girecekdir. Yalnız bir fırkası, girmeyecekdir). (O fırka, hangisidir?) denildikde, (Benim ve Esbabımın yolunda olanlardır) buyuruldu. İsrâîl oğullarının, Mûsâ aleyhisselâmdan sonra yetmişbir, İsâ aleyhisselâmdan sonra yetmişiki fırkaya ayrılmış oldukları, (Milel ve Nihal) ve (Berîka) kitâblarında yazılıdır, inanışlarından dolayı Cehenneme girmekden kurtulacak olan bu bir fırkaya, (Ehl-i sünnet velcemâ’at) mezhebi denir. Yetmişiki fırkadan herbiri, kendisinin Ehl-i sünnet olduğunu söylüyor. Kendisinin Cennete gideceğine inanıyor. Bu iş, söylemekle, sanmakla anlaşılmaz. Sözlerin ve işlerin, âyet-i kerîmelere ve sahîh hadîslere uygun olması ile anlaşılır.

Ehl-i sünnet mezhebi, (Mâtürîdî) ve (Eş’arî) olarak ikiye ayrılmış ise de, ikisinin aslı bir olduğundan ve birbirlerini kötülemediklerinden ikisi bir sayılır. Ehl-i sünnet fırkası, ibâdetde ve bütün işlerde dört mezhebe ayrılmışdır. Dördünün îmânı hep bir olduğundan, hepsi, Ehl-i sünnetdirler.

Ehl-i sünnet itikadında olmayanlara (Bid’at sahibi) veya (Dalâlet ehli), ya’nî (Sapık) denir. Fekat, imânı gideren bir söz söylemedikleri veya böyle bir işi yapmadıkları müddetçe bunlara kâfir denilmez. Ancak sapık inanışları yüzünden cehenneme gidecekler, fakat müsliman oldukları için azabta sonsuz kalmayacak, tekrar çıkarılacak, cennete sokulacaklardır.

Bir insan, yâ müslümândır, yâhud kâfirdir. Müslimân da, yâ Ehl-i sünnet mezhebindedir, yâhud, bid’at ehli, ya’nî sapıkdır. Bundan anlaşılıyor ki, Ehl-i sünnet mezhebinde olmıyan, ya’nî mezhebsiz olan kimse, yâ sapıkdır, yâhud kâfirdir. (Hak Sözün Vesikaları shf: 250-252)

Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” buyurdu ki, (Kalbe gelen bütün keşfleri, hâlleri bize verseler, fekat kalbimizi Ehl-i sünnet i’tikâdı ile süslemeseler, kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet vel-cemâ’at i’tikâdı ile şereflendirseler, hiç üzülmem).

(Zahîre) ve (Tâtârhâniyye) kitâblarında, îmânın şartlarını ve (Ehl-i sünnet i’tikâdı)nı öğretmenin herşeyden evvel lâzım olduğu bildirilmekdedir. Bunun içindir ki, büyük âlim, zâhir ve bâtın ilimlerinin mütehassısı seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî “rahmetullahi aleyh”, vefatına yakın, (İstanbul câmilerinde, otuz sene, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan îmânı, ya’nî Ehl-i sünnet i’tikâdını ve islâmın güzel ahlâkını anlatmağa çalışdım. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Eshâb-ı kiramdan, onlar da, Resûlullahdan öğrendiler.) demişdir. [Yeni müslimân olan kimsenin veya âkıl ve bâliğ olan müslümân evlâdının, evvelâ (Kelime-i şehâdet) söylemesi ve bunun ma’nâsını öğrenip, inanması lâzımdır. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan i’tikâd, ya’nî îmân edilmesi lâzım olan bilgileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır. Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitâblarında yazılı olan fıkh bilgilerini, ya’nî islâmın beş şartını ve halâl, harâm olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdır. Bunları öğrenmek ve uymak lâzım olduğuna inanmıyan, ehemmiyyet vermiyen (mürted) olur. Ya’nî kelime-i şehâdet getirerek müslimân oldukdan sonra, tekrar kâfir olur. Dört mezhebin i’tikâdı birbirinin aynıdır. Dört mezhebden birinin îmân ve fıkh bilgilerine tâbi olan [uyan] bir müslimâna (Ehl-i sünnet) veya (Sünnî) denir. Dört mezhebden birinde olmıyan kimsenin îmânı bozulur. Yâ, (bid’at sahibi), ya’nî sapık müslümândır. Yâhud, mürted yani imânı gitmiş olur. Bunun her ikisi de, tevbe etmeden ölürse, muhakkak Cehenneme girecek, ateşde yanacakdır.

Ehl-i Sünnet İtikâdında Olmanın Şartları Nelerdir ?

Allahü teâlâ, bütün müslümanların, Ehl-i sünnet i’tikâdına uygun îmân etmelerinden razıdır. Böyle inanmış olmanın birçok şartları, alâmetleri vardır. Akaid kitaplarında yüzelli kadar şart sayılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Îmânın altı şartı vardır. Kadere, yani hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmak da imânın şartIarındandır. Mezhebsizler, itikadı bozuk olan kimseler bu şartı kabul etmiyorlar.

2- Eshâb-ı  kirâmın  hepsini  sevmelidir.  Dört  halifenin üstünlüklerini  hilafet  sırasına göre bilmelidir. Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” mübarek hanımlarına saygısızlık ifade eden sözler söylememelidir. Şiiler ve diğer mezhebsizler, Eshâb-ı kiramın bir çoğuna dil uzatmaktadırlar.

3- Dört mezhebden birine bağlı olmalıdır. İbadetleri bu mezhebden birine göre yapmalıdır.

Vehhâbiler ve selefiyye diye ortaya çıkan mezhebsizler, dört mezhebden birine bağlanmayı kabul etmemektedirler.

4- Kabir ziyareti, Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” emridir. Vehhâbiler buna şirk diyorlar.

5- Kıyamet gününde, Pegamberler, Âlimler şehîdler ve salih kimseler şefâ’at edeceklerdir.

6- Peygamberlerin mucizeleri ve evliyanın kerameti haktır. Bozuk itikadlı kimseler, mûcize ve kerametleri inkar etmektedirler.

7- Peygamberleri ve Allahü teâlânın veli kullarını vesile ederek dua etmek câizdir. Vehhâbiler buna şirk demektedirler.