GAZNELİLER - kainatingunesi.com

Gazne’de kurulan Türk-İslâm devleti. Sâmânoğullarının Horasan’ın umûmî valisi olan Alb Tekin tarafından 962 (H. 351) Mayısında ilk temeli atıldı. Gazneli Mahmûd zamanında gerçek benliğine kavuştu. 1186 (H. 582) yılında Gurlular tarafımdan yıkıldı.

Alb Tekin, 961 senesinde Vezir Ebû Ali Muhamrned Belamî ile birleşerek kendisine yakın bulduğu Sâmânî şehzadesini tahta oturtmak istediyse de bu arzusunu gerçekleştiremedi. Beraberindeki çok az bir kuvvetle doğu Afganistan’daki Gazne’ye çekildi ve burada bulunan Levik hanedanını bölgeden uzaklaştırarak şehre hâkim oldu. Böylece Gazne Devleti’nin temeli atılmış oldu.

Alb Tekin’in 963 senesinde ölümü üzerine yerine geçen oğlu Ebû İshak İbrahim, dört yıla yakın süren saltanatında Sâmânîlerle dost geçinme yolunu tercih etti. Ebû İshak’ın 966 senesinde ölümünden sonra, oğlu olmadığı için yerine Türk kumandanlarından Bilge Tekin geçti. Bu kumandan Hindistan’a yaptığı bir seferde, Gerdiz kalesi kuşatmasında şehîd oldu. Gazne’de ilk sikke bunun zamanında kesildi. Yerine geçen Pîrî Tekin, devleti yönetecek hususiyetlere sâhib olmadığından, Türkler tarafından görevden uzaklaştırılarak idareye Alb Tekin’in en çok güvendiği kumandanlardan Sebük Tekin getirildi.

Devletin asıl kurucusu olan Sebük Tekin, Isık gölü civarında bulunan Barsçan’da doğmuş, 960 senesine doğru müslüman olmuştu. Onu, köle olarak satıh alan Alb Tekin tarafından terbiye edilip, manevî evlâd edinilmiş, mühim mevkilere getirmiş ve dâmâd edinilmişti. Sebük Tekin’in başa geçmesiyle Gazneliler Devleti, hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hanedan idaresi altına girdi. Sebük Tekin, hükümdar olunca, Nâsıreddîn Sebük Tekin Kara Beçkem adını aldı. Sebük Tekin, görünüşte Sâmânîlerin bir valisi olarak hareket etmesine rağmen, onun zamanında bağımsız Gazneli Devleti’nin temeli kuvvetli bir şekilde atıldı. İyi bir idareci ve komutan olan Sebük Tekin, Tohoristan ve Zabülistan’la Zemindaver eyâletini, Gör bölgesini ve Belucistan’ın bâzı yerlerini ülkesine kattı. 979 (H. 369) senesinde, Hindistan’ın kuzey batısında yerli hükümdarların en güçlülerinden olan Ceypal’ı yenerek Hindistan hâkimiyetine ilk adımı attı. Kabil nehri boyunca Peşaver’e kadar ilerlemeğe ve orada İslâmiyet’in tohumlarını ekmeğe muvaffak oldu. 997 (H. 387) senesinde ölünce yerine oğlu İsmail geçtiyse de, kısa süre sonra tahtı ağabeyi Mahmûd’a bırakmak zorunda kaldı.

998 (H. 388) senesi Mart ayında tahta çıkan Sultan Mahmûd, Gazneli Devleti’nin kurucusu, Hindistan’a İslâm dînini yayan ve burada asırlarca sürecek Türk hâkimiyetinin temellerini atan, târihin büyük cihangirlerinden ve hükümdârlarındandır. Sâmânoğullarının yıkılışına rastlayan bir zamanda tahta çıkan Sultan Mahmûd, ilk iş olarak Horasan’da hâkimiyet kurdu. Zaman zaman Karahanlılarla rakip duruma düşmekle beraber, güneydeki (Hindistan) ve batıdaki (İran) fetihleri için müsait zemin ve elverişli şartlar buldu. Sâmânîler tarafından tanınmayan Abbasî halîfesi el-Kâdir Billah adına hutbe okuttu. Halîfe ona Yemînüddevle ve Emîn-ül-mille lakabını verdi. Sultan Mahmûd, 999 yılında Karahanlılarla birlikte, Sâmânî Devleti’ni ortadan kaldırarak topraklarından bir kısmını müttefikine verip bir kısmını da ülkesine kattı.

Sultan Mahmûd; Sistan, Cüzcan, Cagâniyan, Huttal ve Harezm’i kendi kontrolü altına aldıktan sonra Hindistan üzerine on yedi sefer yaptı. 1000 (H. 390) senesinin sonbaharında, Kabil’in doğusunda Hinduların elindeki şehirleri aldı. 1001 senesinde Hindistan ovasına inerek, Peşaver dolaylarında Hindu hükümdârlarından Caypal’ın ordusuyla muharebe ederek Peşaver’i ele geçirdi. Üç sene sonra ikinci defa Hindistan seferine çıktı ve Pencab’ı ele geçirdi. Hindistan’ın kuzeyine tamamen hâkim olan Sultan Mahmûd, 1005 senesi Mayıs ayında görülmedik ganîmetlerle Gazne’ye döndü ve Gâzî ünvanını aldı. 1006 (H. 396) yılında Bâtınî olan Multan Emîri Ebü’l-Feth Dâvûd üzerine sefer düzenledi. Dâvûd, korkusundan Sint ırmağında bulunan bir adaya kaçtı. Multan’ı ele geçiren Sultan Mahmûd, bozuk îtikâd sahibi olan Bâtınîlerin büyük kısmını ortadan kaldırdı. Ertesi sene vali olarak bıraktığı Nevâse Şâh’ın isyanı üzerine, tekrar Multan’a yürüdü. Nevâse Şah yakalanarak hapsedildi. Beşinci seferinde Ganj vadisini ele geçirdi. Hindistan’a ticâret yolunun açılması için Norayan’a altıncı seferini yapmıştır. Tekrar Multan Bâtınîlerine karşı 1010 sensinde yedinci Hindistan seferine çıktı. Bâtınîlerin başı Dâvûd yakalanıp hapsedildi ve bunların ekseriyeti yok edildi.

Sekizinci seferinde ise yüz elli bin kişilik Hindu ordusunu imha ederek Nadana ele geçirildi. Bölgede camiler yapıldı. Hocalartâyin edilerek, İslâmiyet’in yayılması sağlandı. Dokuzuncu seferini, bölgede bulunan çok ünlü bir putu kırmak ve İslâmiyet’i yaymak için 1014 (H. 405) senesinin sonbaharında Tanisar’a yaptı. Şehir kısa sürede ele geçirilerek, bulunan putların hepsi kırıldı. Bir sene sonra Pencab racası Triloçanpal’a yardım eden Keşmir racasının üzerine yürüdü ve Loharin’i kuşattı. Fakat çetin kış şartları yüzünden geri çekilmek zorunda kaldı. 1018 senesinde meşhûr seferlerinden olan on birinci seferine çıktı. Bu sefer sırasında bir çok Hindli müslüman oldu ve racaların çoğu şehirlerini savaşmadan teslim ettiler. Gucerât’ı ele geçirerek büyük ganîmetlerle geri dönen Sultan Mahmûd, müteâkib senelerde baş kaldıran Hindu racal ra karşı altı sefer daha düzenledi.

Sultan Mahmûd’un Hindistan seferlerinin en önemlisi 1025 (H. 416) yılında Somnat’a karşı düzenlediği on beşinci seferidir. Bu sefer sonunda kazandığı zaferin yankıları sür’atle bütün İslâm dünyâsına yayıldı ve Sultan Mahmûd’un Ehl-i sünnet müslümanları arasında değerinin artmasına yardım etti. Sultan Mahmûd zaman zaman Karahanlılar ile de muharebe etmiş ve onlara üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Ömrünün sonlarına doğru Türkmenlerin Horasan’a yerleşmelerine izin verdiyse de bölgedeki halkı rahatsız etmeleri Sultan’ı savaşa zorladı ve onları mağlûb etti. Türkmenler, daha sonraki devirlerde Gazne Devleti için büyük bir tehlike teşkil ettiler. Sultan Mahmûd, devletini batı yönünde de genişletti. Büveyhîleri yenerek Irak-ı Acem’i sınırları içine kattı, ömrünü gazalarla geçiren bu hükümdar, 1030 senesinde vefat ettiği zaman, Gazne Devleti doğu devletleri arasında önemli bir yer işgal etmekteydi.

Sultan Mahmûd’un vefatından sonra taht mücâdelesi başladı. Yerine oğlu Muhammed geçti. Fakat bu sırada İsfehan ve Rey valisi olan diğer oğlu Mes’ûd tarafından tahttan indirildi. 1030 senesi Ekim ayında tahta çıkan Sultan Mes’ûd, iyi bir asker olmakla beraber, babasının komşularla iyi geçinme siyâsetini devam ettiremedi. Sultan Mes’ûd, babasının Hindistan’daki başarısını korumakta kararlı olduğundan buraya seferler düzenledi. 1033 (H. 424) yılında Sarsûtî kalesini ele geçirdi. Selçuklularla olan geçimsizlikleri uzun ve kanlı savaşların çıkmasına sebeb oldu. Horasan’ın bir kısmını alan Selçuklulara karşı üç gün süren Dandanakan Meydan muharebesinde (1040) yenildi. İran, Harezm ve Mâverâünnehr’e Selçuklular hâkim olunca, Gazneliler, Afganistan ve Hindistan toprakları üzerinde varlık gösterdiler. Bu mağlûbiyetten sonra, Gazne’ye dönerek ailesini ve hazînelerini toplayan Sultan Mes’ûd, Lahor’a gitmek üzere yola çıktı. Yolda muarızları tarafından yakalanıp hapsedildi ve Girî hapishanesinde yeğeni tarafından 1041 (H. 432) senesinde öldürüldü. Yerine daha önce tahttan indirilen kardeşi Muhammed çıkarıldı. Babasının öldürüldüğünü duyan Mevdûd, Belh’den Gazne’ye yürüyerek amcası Muhammed’i tahttan indirip yerine kendisi geçti.

Sultan Mevdûd’un sekiz sene süren saltanatı dış mücâdelelerle geçti. Zamanında Selçuklular, önce Toharistan’ı ardından Zemindaver’i işgal ettiler. Diğer taraftan Delhi racası da bâzı kaleleri geri almaya muvaffak oldu. Ayrıca Gazneli hâkimiyetinden kurtulmak istiyen Gurlular da harekete geçtiler. Sultan Mevdûd, Selçuklu saldırılarını geçici olarak durdurabildi. Komşu devletler ile bir ittifak kurarak Sşlçuklular üzerine yürüdü. 1049 (H. 440) senesinde öldü. Sultan Mevdûd’un ölümü üzerine Gazne Devletinde saltanat kavgaları başladı. Tahta İkinci Mes’ûd çıktıysa da oğlu razı olmadı. İkinci Mes’ûd’un tahttan indirilmesi üzerine yerine Birinci Mes’ûd’un oğlu Bahâüddevle Ali geçti. Ancak kısa bir süre sonra tahttan indirildi.

Bahâüddevle Ali’nin yerine Mahmûd’un oğlu Abdürreşîd tahta çıktı. Üç sene saltanat sürdükten sonra tahtta gözü olan komutanlardan Tuğrul Bey, Abdürreşîd’i ve diğer şehzadeleri öldürerek tahta geçti. 1040 senesinden beri artan Selçuklu istilâsı Tuğrul Bey zamanında durduruldu ve ülkede asayiş yeniden sağlandı. 1059 (H. 451) senesinde ölümü ile yerine çıkan kardeşi İbrahim, ilk iş olarak Selçuklularla sulh yaptı. Oğlu Mes’ûd’u, Selçuklu sultânı Melikşâh’ın kızı ile evlendirerek dostluk kurdu. Kuzey ve batıda bir kısım toprakların kaybedilmesine karşılık, Hindistan’da bâzı kaleler ele geçirildi ve devletin sınırları Ganj nehrine kadar uzandı. Saltanatı kırk sene süren Sultan İbrahim 1099 (H. 492) senesinde öldü.

Sultan İbrahim’in yerine oğlu Üçüncü Mes’ûd geçti. Üçüncü Mes’ûd, babasının Hindistan fütuhatı ve damadı bulunduğu Selçuklularla dostluğu devam ettirme politikasını iyi yürüttü. 1115 (H. 508) senesinde Mes’ûd’un vefatı ile yeniden iç karışıklıklar ve kardeşler arasında taht mücâdelesi başladı. Tahta çıkan Şirzâd’ı kardeşi Arslan öldürttü. Arslan, diğer kardeşi Behrâm Şah üzerine yürüyünce, o da Selçuklu Sultânı Sencer’e iltica etti. Bu durum yarım asırdan beri süren Selçuklu dostluğunu bozdu. Sultan Sencer, Gazne üzerine iki sefer düzenleyerek Arslan’ı yakalayıp öldürttü. Böylece Behrâm Şah, 1117 senesinde Gazne tahtını elde etti. Fakat bu târihten itibaren Gazneliler, Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı duruma geldiler. Bu devrin en önemli hâdisesi Gurluların harekete geçmeleridir. 1128 senesinde Gûr Meliki Kutbeddîn’in, Behrâm Şah tarafından öldürülmesi, Gurluların ayaklanmasına sebeb oldu. Melik’in kardeşi Sûrî’nin Gazne’ye girmesi ile büyüyen isyan kısa sürdü. Melikin diğer kardeşi Alâüdddîn Hüseyn kısa bir müddet sonra önce Gazne’yi arkasından Bust’u tahrîb etti ve Gaznelılerin kuzeydeki hâkimiyetlerine son verdi. Oğuzların 1152 (H. 547) senesinde Gazne’ye yürümeleri üzerine Behram Şah Lahor’a çekildi.

1157 senesinde Behram Şah ölünce, yerine oğlu Hüsrev Şah Gazne’de tahta geçti. Sultan Sencer’in Oğuzlar tarafından esir edilmesinin meydana getirdiği kargaşalık ve Gaznelilerin bu Selçuklu Sultanının yardımından mahrum kalması, Gurluların işine yaradı. Bundan yararlanarak sür’atle hâkimiyet sahalarını genişlettiler. Hüsrev Şah, bu durum karşısında Gazne’yi terk ederek Lahor’a yerleşti ve 1160 (H. 556) senesinde orada öldü. Yerine Hüsrev Melik geçti. Bu sırada Gazne’de ikâmet eden Gurlu emîr Muizzüddîn, 1173 (H. 568) senesinden itibaren Hindistan seferlerine başladı. Gûr akınları karşısında yerli Hoharlarla anlaşmaya çalışan Hüsrev Melik, bunların hiyânet ettiklerini anlayınca, Muizzzüddîn’le anlaşmak için çâre aradı. Fakat bir netice elde edemedi ve 1186 (H. 582) senesinde Gurlulara esir düştü. Böylece Gazneli Devleti, Gurlulara ilhakıyla târih sahnesinden çekildi. Son Gazneli Sultânı Hüsrev Melik ile oğlu Behram Şah, önce Gazne’ye oradan Firûzkuh’a ve nihayet Beleruan kalesine götürülerek hapsedildiler. Bir kaç sene hapiste kaldıktan sonra, 119 senesinde öldürüldüler.

Devlet teşkilâtı: Büyük Türk Hakanlığı, yâni Karahanlılardan sonraki Müslüman-Türk Devleti, Gazneli Devleti’dir. Emir veya sultan, devletin tam hâkimidir. Devlet dâirelerine dîvândenilmektedir. Bu dîvânların en önemlileri, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Arz, Dîvân-ı Risâlet veya înşâ ve Dîvân-ı işraf idi. Dîvân-ı Vezâret, Mâliye ve genel yönetim işlerine bakardı. Başkanı vezir idi. Dîvân-ı Arz bugünkü Savunma Bakanlığının karşılığı olup, başındakine Arız veya Sâhib-i Dîvân-ı Arz denilirdi. Askerin ihtiyaçlarını ve ordunun savaşa hazır bir durumda bulunmasını sağlamak, askerin sayısını bilmek ve gerektiği zaman sultana bildirmek, sultanın gezilerinde ihtiyaçlarını gidermek gibi görevleri vardı. Bu devlette ordu, dört kısımdan meydana gelirdi. Bunlardan süvariler ilk kısmı meydana getirir ve ordunun en kalabalık bölümünü teşkil ederdi. Çoğunun iki atı vardı. İkinci bölümü yayalar meydana getirip sayıları az, başlıca vazifeleri ise şehirleri korumaları idi. Ordunun üçüncü kısmı sultanın özel birliği idi. Buradaki askerler, Türkistan’daki oymak savaşlarında hâkimiyet altına alınan yerlerdeki Türk çocukları idiler. Ordunun son bölümünü filler meydana getirirdi. Bunlar doğrudan doğruya Sultan tarafından denetlenirdi. Filcilerin çoğu hindli idi. Bunların muhârebelerdeki görevi, düşman sıralarını bozmak ve yarmak, düşman atları kendilerine ve kokularına alışmamışsa onları ürkütüp bozgun çıkarmak, okçulara yüksek atış yeri sağlamak idi. Dîvân-ı Risâlet veya inşâ, devletin genel haberleşme dairesiydi. Hükümetle işi olan halk da buraya başvururdu. Dîvân-ı işraf, devletin gizili haber alma teşkilâtı olup, çok gelişmişti. Sultan Mahmûd devrinde çok güzel çalışmıştır.

Kültür ve Medeniyet: Gazneliler devri, siyâsî kudretin yanısıra kültür bakımından da parlak geçmiştir. Bir fıkıh âlimi olan Sultan Mahmûd ve oğlu Mes’ûd, İslâm terbiye ve kültürü ile yetişmişlerdi. Her iki sultan saraylarında devrin en büyük âlimlerini toplamaya çalıştılar. Şâirlere hürmet ve sevgi gösterdiler. Her sene onlar için yaklaşık dört yüz bin dînâr harcarlardı. Bu şâirler arasında Türk asıllı Ferrûhî ile Menuçehrî Damganî, Escedî Gazâ’ir-i Râzî ve Şehnâmeyazarı meşhûr Firdevsî sayılabilir.. Bunların başında Melik-uş-Şuarâ Unsurî bulunmaktaydı. Sultan İbrahim ve halefleri devrinde Gazne sarayında bulunan şâir ve edîbler, İran edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynadılar. Bu devirdeki şâirler arasında; Ebü’l-Ferec Rûnî, Senâ’i, Osman Muhtârî ve Seyyid Hasen Gaznevî yer almakta idi.

Târih yazıcılığı da Gazneliler devrinde parlak geçmiştir. Sebük Tekin ve Mahmûd devrini yazan Ebû Nasr Utbî, Zeyn-ül-Ahbâr isimli eserini sultan Abdurreşîd’e sunan Gerdîzî, Mes’ûd devrini nakleden Ebü’l-Fazl Beyhekî, Gazneliler devrinin meşhûr tarihçileridir.

Sultan Mahmûd, 1017 senesinde Harezm’i ele geçirince, o devrin en büyük fen âlimi Bîrûnî’yi Gazne’ye getirdi. Bîrûnî, Sultanın bir çok seferlerine katılarak Hindistan hakkında Tahkîk mâ lil-Hind isimli eserini yazdı. Bu, hinduların inanç ve âdetlerini tarafsız olarak tedkik eden ilk İslâmî eserdir. Eserde Hind dîni ve Hindistan coğrafyası hakkında çok geniş, bilgi bulunmaktadır.

Gazne sultanları, edebiyat alanında olduğu kadar mîmârî faaliyetleri ile de dikkat çektiler. Sultan Mahmûd ve Mes’ûd, büyük inşâ faaliyetlerinde bulundular. Fakat onların bu eserlerinden günümüze çok azı ulaşmıştır. Sultan Mahmûd, halkın yararına çarşı, köprü ve su yolu kemerleri yaptırdı. Bunlardan Gazne’nin kuzeyindeki Bend-i Mahmûd’i bu güne kadar mevcudiyetini korumuş ve kullanılmıştır. Sultan Mahmûd, Gazne’de bir çok cami ve mescid yaptırdı. Gazne Câmiinîn yanına geniş bir medrese inşâ ettirdi. Burası hem medrese hem de kütüphane idi. Bir çok odaları, Gazne âlimlerinin okuması ve okutması için, tavandan tabana kadar kitap ile doluydu. Sultan, bu medresede ders veren hoca ve okuyan talebeler için, medresenin evkafından dolgun maaş tâyin ederek onların geçimini sağlamıştır. Dokuz yüzyıl geçmesine rağmen; cila ve parlaklığı bozulmayan Gazne Camii’nin iki minaresi hâlâ ayakta olup, dış kısmı cilâlı san tuğladandır. Minarelerin birbirinden uzaklıkları 360 ve yükseklikleri 45 metre kadardır. Üzerlerinde kûfî yazılar vardır.

Gazneliler, kuzey Hindistan fütuhatını tamamlayınca, İslâm dînine Pencab’da kuvvetli bir dayanak noktası elde edilmesini sağladılar. Böylece daha sonraki Hindistan fetihlerine sağlam bir zemin hazırlayarak, Türk ve İslâm târihinde önemli rol oynadılar.