Yazar: Fahrettin Tacar
HACI BEYİN ÇEŞMESİ
İyi günler efendim, lise yıllarından itibaren sıra arkadaşım olan Akif Güler Beyle, onun Erzurumda yıllarca beraber bulunduğu, yakın dostu, edebiyat profesörü Amil Çelebioğlu’nu, 1987 yılında, Kadıköydeki evinde bir akşam ziyaret ettik.
Hal hatır sorduktan sonra, edebiyatla ilgili konularda sohbet ettik. Amil beye sordum, bugüne kadar sizi en çok etkileyen, sizce en mühim olan, okuduğunuz bir hadiseyi anlatır mısınız? O da biraz düşünüp, hafızasını yokladıktan sonra hay hay anlatayım dedi ve başladı. Olay, Osmanlı imparatorluğunun gerileme döneminde, Balkanlarda geçiyor. Hacı bey bir çeşme yaptırıp vakfediyor. Vakfiyeye ve çeşmenin üzerine, bu çeşmeden Müslümanlar su içemez, yazdırıyor. Bölgede Müslüman ahali galeyana gelip, Hacı bey mürted oldu, islam dininden çıktı, çıldırdı deyip, mahkemeye müracaat ediyorlar. Kadı, delilleri ve şahitleri toplayıp, Hacı beyi tevkif ediyor ve sonra mahkeme huzuruna çıkarıyor.
Kadı mahkemede, Hacı beye hitaben diyor ki, bu şahitler ve deliller, senin islam dininden çıktığının, mürted olduğunun işaretleri ve emareleridir. Ancak mahkemenin kararında, senin ikrarın esas olacaktır. Bu hususta ne dersin, son söz senindir deyince, Hacı efendi ağlayıp, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah diyor. Allahü tealanın varlığına, birliğine, benzeri, eşi, ortağı olmadığına iman ettim. Muhammed aleyhisselamın O’nun hak Resulü, kulu olduğuna, Allahü tealadan ne getirdiyse hepsinin hak ve doğru olduğuna inandım ve kabul ettim. Allahü tealanın meleklerine, meleklerde nefs olmadığına, Allahü tealanın bütün emirlerine mutlak itaat ettiklerine iman ettim. Allahü tealanın bugüne kadar gönderdiği 104 kitaba iman ettim. Kuranı azimüşşanda isimleri geçen peygamberlere, Adem aleyhisselamla, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam arasında gelen bütün peygamberlere iman ettim. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra, bilmediğimiz bir hayatla ruhun yaşadığına, kıyamet koptuktan sonra Allahü tealanın ikinci defa topraktan vücudumuzu yaratıp, ruhumuzu bu bedenle birleştireceğine, haşr ve neşrin hak olduğuna, yaratanın her şeyin hesabını yarın Mahkemei kübrada mutlaka soracağına, imanla ölen Müslümanların sonsuz seadete kavuşacaklarına, küfr üzere yaşayan, imansız ölen kafirlerin sonsuz azab çekeceklerine iman ettim. Yaşadığımız hayr ve şer, her türlü hadisenin Allahü tealadan geldiğine inandım. Kaza ve kaderine razı oldum. Fakaaat, bu asırda Balkanlarda, islamiyete uyan müslümanlar çok azalmıştır. Balkanlarda pek müslüman kalmadığından, bu çeşme müslümanlar için yapılmamıştır diye, bu hakikati çeşmenin üzerine ve vakıf senedine yazdım dedi.
Kadı efendi ara kararını verdi. Hacı beyin ehli iman ve ehli İslam olduğuna, mahkeme huzurunda, ben de, hazır olan dinleyiciler de şahitiz. Ancak, bir aya kadar Hacı bey iddiasını ispat edemezse, mahkeme o zaman hakkında kesin kararını verecektir dedi. Hacı bey de, efendim bir ay sen benimle beraber gelirsen, bana yardımcı olursan, ben iddiamı ispat edeceğim dedi.
Müteakiben Kadı efendi tebdili kıyafet yaparak, Hacı beyle beraber atlara binip, bölgede birçok şehir, köy, mahallede bazı tetkikler yaptılar. Kahvelerde erkeklerin, evlerde kadınların tembel, işsiz, ilimden, çalışmadan uzak oturduklarını, gıybet ve dedikodu yaptıklarını, içkinin, kumarın, ahlaksızlığın, tembelliğin, fakirliğin artmış olduğunu, medreselerde talebelerin, camilerde cemaatin azaldığını, bu yerlerin bakımsız, metruk hale geldiğini, bağ ve bahçelerin, ziraat ve hayvancılığın, imalathanelerin azaldığını, müslümanların aksine hristiyanların faaliyetlerini artırdıklarını, zenginleştiklerini, çocuklarını okutup, ilmi seferberlik başlattıklarını gördüler ve dinlediler.
Hacı bey, Kadı efendiye, şimdi de beni tevkif ettiğin gibi, bu şehirden bir papazı hakkında şikayet var diye birkaç saatliğine tevkif et, bakalım netice ne olacak dedi. Kadı şehrin papazını tevkif etti. O gün, o havalide ne kadar hristiyan varsa, akın akın toplanıp mahkemenin etrafını çevirdiler. Hep bir ağızdan birlik halinde, ne olur, bizim papazımızı serbest bırakın. Kendisi çok çalışkan, çok iyi, çok mükemmel bir insandır. Bizim papaz asla suç işlemez. Şayet tevkif devam ederse, çadırlarımızı getirip, papazı bize verinceye kadar biz burada yatacağız, ölsek de buradan ayrılmayacağız dediler. Hacı bey, Kadı efendiye, maksad hasıl olmuştur, artık papazı serbest bırakalım dedi ve bıraktılar. Hristiyanlar da dağılıp gittiler.
Ertesi gün Hacı bey, Kadı efendiye, bir de bizim şehrimizin cami hocasını ve mekteb hocasını hakkınızda şikayet var deyip, birkaç günlüğüne tevkif edin, dedi. Cami ve mekteb hocalarını tevkif ettiler. Yine tebdili kıyafet ederek, Kadı efendi ve Hacı bey, civardaki kasaba ve köylere giderek, kahvehanelerde ve köy odalarında, ahalinin tevkif edilen hocalar hakkında neler konuştuğunu sorarak, dinleyerek, tetkik ettiler. Müslüman ahali şöyle söylüyordu:
Bu hocalar, adi insanlar. Bunlar hakkında zaten çok şey söyleniyordu. Kim bilir daha bizim bilmediğimiz ne bozuk işleri vardır. Boşuna tevkif etmemişlerdir. Mekteb hocası, her mecliste şikayette bulunuyormuş. Efendim nüfus çoğalıyormuş, sıralar, sınıflar, mekteb kafi gelmiyormuş. Mektebte yakacak yokmuş, donuyorlarmış. Bir sırada iki çocuk oturuyormuş. Çift tedrisat yapıyorlarmış. Ahali mektebe yardım etsinmiş, daha neler neler. Sonra talebe fazla okuyup da ne olacak yani! İmzasını atacak kadar eli kalem tutsun, bir yazıyı görünce harfleri seçsin yeter. Caminin hocası da tutturmuş, cami, minare… Caminin çeşmesi, bahçe duvarları yıkılıyormuş. Ahali devamlı camiye para yardımı yapsınmış. Sonra bu çocuklar fazla okuyup müftü mü olacaklar, fetva mı verecekler. Camide şartu şurtu öğrensin yeter. Bu hocaların hepsi yanlış yolda. Ahaliye her gün para, para, para. Bizimle ortak mı bu adamlar? Yok kardeşim onu bunu bilmem, bu hocalar bizim kesemize göz diktiler. Bravo Kadıya, Kadı dişli çıktı, tam okkalı Kadıymış ha! Hocayı tevkif etti, bizi de, çocukları da kurtardı. Kadı, bu hocaları isterse ipe çeksin, ibreti alem olur dedikçe, Kadı efendi, Hacı beyin karşısında kızarıp bozardı. Renkten renge girdi, eridi.
Hacı bey, Kadı efendiye dedi ki, muhterem Kadım. İslamiyet bu mudur? Balkanlarda kaç Müslüman kalmıştır söyle! Balkanların akıbetini iyi görmüyorum. Bir milletin kendisine ve evlatlarına, iki cihan seadetini öğreten, din ve ilim adamlarına, rehberlerine bu şekilde davranması o millet için, dünyada ve ahirette felaketin habercisidir.
Hacı bey, Kadıya; Korkuyorum, bu gidişle yakında, Balkanlar elimizden çıkar, Endülüse döner, dedi. Kadı da Hacı beye, bu gidişle, bütün Osmanlı vatanı tamamen elimizden çıkar. Bu hadisenin boyutları çok büyük. Bu devlet işi, bizi aşar. Bu konuda karar vermek için, mutlaka İstanbula gidip Şeyhülislam efendinin fetvasını almamız lazım gelir. İkisi de İstanbula gelip Şeyhülislam efendiye meseleyi arz ettiler. Şeyhülislam, meselenin çözümünü şöyle açıkladı:
Bismillahirrahmanirrahim. Dini islamın temeli, imanı, farzları, haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teala Peygamberleri “aleyhimüsselavatı vetteslimat” bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman islamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teala müslümanlara emri maruf yapmayı emr ediyor. Yani benim emirlerimi bildiriniz, öğretiniz diyor. Nehyi anil münker emr ediyor. Yani yasak ettiğim haramları bildiriniz, yapılmasına razı olmayınız diyor. Peygamberimiz “sallallahü aheyli ve sellem” buyuruyor ki, “Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz. Emri marufu bırakır iseniz, Allahü teala en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez.” Diğer bir hadisi şerifte buyuruyor ki, “Bütün ibadetlere verilen sevab, Allah yolunda gazaya verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da emri maruf, nehyi anil münker sevabı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir.” “İnsan çalıştığının karşılığını alır”, ayeti kerimedir, kanuni ilahidir.
Dünya için çalışan dünyada karşılığını görür. Ahiret için çalışan, ebedi seadete kavuşur. Dünya ahiretin tarlasıdır, hadisi şeriftir. Allahü teala alemleri ve kainatı insan için yaratmıştır. İnsanı da, kendi kudretini, ilmini, büyüklüğünü, alemlerin yaratanı, sahibi, maliki olduğunu anlaması, kulun bu ihtişam karşısında kendi acizliğini kabul edip, Rabbinin gönderdiği emirlere itaat ederek, kendine ihsan edilen bu sonsuz nimetler karşısında Allahü tealaya şükr etmesi. Allahü tealanın sevgisine, rızasına, ebedi huzura kavuşması için insanı yaratmıştır. Beşinci asrın en büyük alimi İmamı Gazali “rahmetullahi teala aleyh” buyuruyor ki, astronomi ve anatomi bilmeyen, yani kainattaki ve insandaki sistemleri ve faaliyetleri bilmeyen Allahü tealanın kudretini, ilmini, sıfatlarını anlayamaz. İslam dini, ilim dinidir. Gayret ve faaliyet dinidir. Allahü tealanın sekiz sıfatından birisi kudret, birisi de ilimdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”e Cebrail aleyhisselamın Allahü tealadan getirdiği ilk ayeti kerime, “İkra!”, “Oku!”dur. “Alimler, Peygamberlerin varisleridir”, hadisi şeriftir. “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz”, hadisi şeriftir. ”Erkek ve kadın her mümine ilm farzdır”, hadisi şeriftir.
Allahü tealanın koyduğu maddi ve manevi kanunlara riayet eden fertler, cemiyetler, milletler, dünyada huzura, ahirette Cennete kavuşacaktır. Riayet etmeyenler dünyada felakete, ahirette azaba düşecektir. Haşa Allahü teala kullarına zulm etmez. Kullar Allahü tealaya ibadet etmeyip, nefslerine uyarak, kendilerini sonsuz azaba atıyor. Kendi düşen ağlamaz. Zararına razı olana acınmaz. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshabı kiramın yolu, gece gündüz, bütün gayretiyle çalışıp, bütün imkan, vasıta ve usulleri kullanıp, Allahü tealanın dinini ve emirlerini, imanın ve islamın esaslarını öğrenmek ve öğretmek, Allahü tealanın dinine ve emirlerine uygun olarak yaşamak, insanlığın zulümden, haramlardan kurtulmasına, farzları yapmasına çalışmaktır. İsteyen Allahü tealaya ibadet edip, çalışarak seadete, isteyen de nefsine uyup felakete gider. İnsanlığı Allahü tealanın gönderdiği Peygamberler ve iman edip ilmiyle, malıyla, canıyla çalışan müminler yükseltir. Nefsine, şeytana uyan, dinsizler de cemiyeti ahlaken, manen ve madden yıkar, hakile yeksan eder. Şeyhülislam efendi en son olarak, Adem aleyhisselamdan bugüne kadar, Allahü tealaya inananlar ile inanmayanlar çarpışmakta, kuvvetli ve çalışkan olan taraf galip ve hakim olmaktadır. Adeti ilahi, kanunu ilahi budur. Ağlamak, dövünmek hiçbir şeyi değiştirmez, dedi.
Hacı bey de, Kadı efendi de, Şeyhülislamın bu fetvası ve beyanatıyla insanlığın seadete kavuşması için, Allahü tealanın koyduğu ezeli kanunları ve adeti ilahiyi öğrenmiş oldular. Hacı bey, çeşmenin üzerine ve vakıf senedine yazdığı yazının fazla bir şey değiştirmeyeceği, karışıklığa sebep olacağını anlayarak yazıyı sildi. Ve ölünceye kadar Allahü tealanın emir ve yasaklarını insanlara öğretmeye, imanın, ilmihal bilgilerinin, manevi ve maddi ilimlerin yayılmasına çalıştı. Kadı efendi, Hacı beye dedi ki, Şeyhülislam efendinin fetvasından anladım ki, Allahü tealanın kitabı, Resulullahın sünnetine, Eshabı kiramın cemaat ve icmaına uyarak yaşayan fertler, aileler, cemiyetler bedenen ve ruhen sıhhat ve afiyet içerisinde tekamül eder, ahlakda, ilimde, teknikte yükselirler. Diğer insanlara ve milletlere örnek ve lider olurlar. Dünya ve ahiret seadetine kavuşurlar. Uymayan cahil ve tembeller de iki cihanda bedbaht olur, azaba sürüklenir. Allahü teala dinine ve emrine uyan yeni cemiyetler, yeni milletler yaratır. İslamiyet kıyamete kadar payidar olur.