Halil b. Ahmed Hazretleri - kainatingunesi.com

Halil b. Ahmed Hazretleri

Resûlullah efendimizden sonra, Ahmed ismini alan ilk müslüman onun babası olduğu söylenir!..

İslâmiyetten önce de, pek revaçta olan şiir san’aünın vezni olan “Arûz”; onun sâseyinde (İlm-i Arûz) hâline gelmiştir. Bu hususta et-Tenbîh adlı kitapta şöyle yazılıdır: “Müslümanlar arasında, Halil b. Ahmed gibi âlimler az yetişmiştir. Çünkü o, kâidesi olmayan Aruz’u kaidelere bağlayıp; sistemli bir hâle getirerek, yepyeni bir ilim ortaya koymuştur!…”

Hammad b. Zeyd isimli âlim diyor ki: “Önceleri ‘îbâdiye’ denilen; bozuk bir fırkanın inancındaydı!.. Fakat Allahü teâlâ ona, Eyyûb Sahtiyarı hazretlerinin sohbetiyle şereflenmeyi nasîb etti. Bu sâyede, ‘Ehl-i Sünnet’ İtikadına döndü.”

Birgün Allahü teâlâya şöyle duâ etti: “Yâ Rabbi!.. Mekke-i mükerremede daha önce kimsenin bahsetmediği; yalnız ben­den öğrenilecek bir ilim vermeni, niyâz ediyorum!”

Bu duâsından bir müddet sonra, Hacca gitti… Hac dönüşü Cenâb-ı Hak ona, öyle bir ilim nasîbetti ki, daha önce hiç kim­se bunu beceremedi. Arûz ilminde o derece ilerledi ki; kısa za­manda bu yolda (Üstâd) oldu! Birçok eser yazdı: Kitâbü’l- Arûz; Kitâbü’l-Ayn, Kitâbü’ş-Şevâhid gibi… Arab lügatına dâir Kitâbü’l-Ayn adlı eseri, çok tanınmıştır.

Halil b. Ahmed hazretleri maddî bir menfaat sebebiyle kimseye boyun eğmez; vakarını muhafaza ederdi.. Basra Emîri (vâlisi) çocuklarına ders vermesi için, onu çağırttı. Gelen görevlilere, yanındaki kuru ekmeği çıkarttı ve: “Bu ni’met ya­nımda bulunduğu müddetçe; Basra vâlisine bile ihtiyacım yoktur!” buyurdu… Bununla beraber başka bir Vali, ona maaş bağladı. Bir zaman sonra, kendisini yanına çağırttı. Şu mektu­bu gönderdi: “…Sizin yolladığınız maaşla, rahatım iyidir. Ama kimseye, muhtâc da değilim. Servet sahibi değilim. Rızkı ve­ren, Allahü teâlâdır. Zâiflerin rızkı, azalmaz. Kuvvetlinin rızkı çoğalmaz… Zenginlik, mal ve servete göre değildir. Mühim olan, kalb zenginliğidir!…”

Bu mektubu alan vâli, onun maaşım kesti. O zaman, şu mektubu gönderdi: “….Ey Vali.. Sözünde durmamak, iyi değil­dir. Çünkü ölümüme kadar, maaş bağlamıştın!.. Şunu iyi bil ki, beni az bir şeyden mahrûm kıldın. Fakat maaşımı kesmek, se­nin servetini arttırmaz!….”

Bu mektup üzerine, vâli özür diledi. Maaşını fazlalaştırdı!

Vefatı

Halil b. Ahmed hazretleriyle, başka bir edebiyatçı üstâd buluş­tular. Sabaha kadar sohbet ettiler. Ayrılırlarken, Hazreti Halil’e soruldu: “Üstâdı nasıl buldunuz?”

“İlmi, aklından çok birisi!…” cevabını verdi. Aynı suâli, Üstâd’a sordular. O dedi ki: “Halil b. Ahmed hazretlerinin aklı, ilminden fâzladır!”

* Bu derece akıllı olmasına rağmen, çok mütevazı (alçak gö­nüllü) idi. İsteyen herkese, Hadîs-i şerif ve arabçanın incelikle­rini öğretirdi.

Bir meraklıya, arûz öğretmeye çalışıyordu. Adamcağız çok hevesli fakat, çok kaabiliyetsizdi!.. Epeyce müddet, derslere devam ettiler. Ama hiç netice alamadı… Bir gün ona dedi ki “Şu beyiti, taktı yap!.. (Yâni, veznine göre parçala)”

Beyitin mânası da, şöyleydi:

“Eğer hiçbir şey elde edemedirıse, bunu arttk bırak!.. Gücünün yeteceği, elde edebileceğin işe yönel!..”

O şahıs, hocasının yardımıyla birşeyler yaptı. Sonra da, selâm verip ayrıldı… Bir daha da, hiç gelmedi. Çünkü hocası­nın, asıl söylemek istediğini anladı ve başka bir işe yöneldi!

Kendisine sordular: “ÜstâdL En beğendiğiniz şiir hangisi­dir?”

Şu beyiti okudu: Saklanacak  depo edilecek, muhtâc ol­duğun zaman  çıkarılacak şey:  Sâlih ameldir!., en iyi zâhire;  sâlih ameldir!…”

“En iyi, ne zaman düşünebiliriz?”

“İnsan zihninin, en berrâk ve zinde olduğu vakit; seher vaktidir!..”

“Akıl ve zihnin kemâli (olgunluğu); 40 yaşına eriştiği za­man olur. Çünkü Resûlullah efendimiz, bu yaşta Peygamber­likle şereflendiler! 63 yaşına kadar, bu kemâl devam eder. Yaş 63’e varınca, değişiklik baş gösterir. Sevgili Peygamberimiz 63 yaşlarında, âhireti teşrif ettiler!”

Şu beyitleri, ona atfederler: Bana diyorlar ki: “Bütün dost- lann, sana yakın! Fakat sen, yine üzgünsün. Ben de, Onlara diyorum ki: Kalbler arasında yakınlık olmadıktan sonra! Dostlarda, evleri de yakın olsa; neye yarat…”

786 (17Ö h.) yıllarında, Basra’da mescide girdi. Bir mes’ele üzerinde, düşünüyordu. (Bir rivâyete göre, taktı yapıyordu)… Dalgınlıkla, direğe çarptı. Hâlâ farkında değildi. Az sonra; sır­tüstü düşüp, can verdi! Rahmetullahi aleyh.