HARAM KAZANÇ YOLLARI - kainatingunesi.com

HARAM  KAZANÇ YOLLARI

  1. FAİZ: Dinimiz, faiz ile mal kazanmayı, biriktirmeyi haram etmiştir. Faizin azı da çoğu da haramdır, günahtır. Tefecilik yapmak ise daha büyük günahtır. Bir dirhem (3,8 gram) gümüş değerinde faiz alıp yemek, zina etmekten daha büyük günahtır. Faiz, alışveriş gibi değildir. Ticarette kâr etmek helal, faiz almak veya vermek haramdır. Faiz, alışverişte (ticarette), borç alıp vermede ve rehin (ipotek) muamelelerinde olur. Faizin haram olduğu, ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.

Allahü teala  Bakara Suresi 273. ayet-i keimesinde, (Faiz yiyen kimseler; kendisini şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa, mezarlarından öylece kalkarlar. Bu halde olmaları, “Aşıveriş aynen faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allahü teala, alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine, Rabbinden bir öğüt gelip faiz yemekten sakınırsa, daha önceki faiz ona bağışlanır ve bundan sonra onun işi, yani affedilişi Allah’a aittir. Kim de haram olan bu faizi helal diye yemeye dönerse, işte onlar cehennemliktir. O ateşte sonsuz olarak kalacaklardır) ve yine Bakara Suresi 276.ayet-i kerimesinde, (Allahü teala, faizle geleni mahveder ve sadakaları [zekâtları] verilen malı arttırır) ve yine Âl-i İmran Suresi 130. ayet-i kerimesinde buyurdu ki, (Ey iman edenler! Faiz yemeyin. Yok eğer bu faizi terk etmezseniz, biliniz ki Allah’a ve Peygamberine karşı harbe girmişsiniz. Eğer faiz almaktan tövbe ederseniz, ana paranız sizindir. Böylece ne zalim olursunuz, ne de zulme uğramış bulunursunuz.) [Bakara: 279]

Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerde buyurdu ki:

(Hiçbir mal faizle artmaz ve hiçbir mal sadaka vermekle azalmaz.)

(Miraç Gecesi, birtakım insanları bana gösterdiler, karınları ev gibiydi. İçleri yılan dolu olup, dışarıdan görünüyorlardı. Ey Cebrail, bunlar kimlerdir? dedim. Faiz yiyenlerdir dedi.)

(Karşılığında bir menfaat şart koşulan her türlü borç almak ve vermek faizdir.)

             

  1. KUMAR: Kumar ile kazanılan malı, parayı yemek ve kullanmak haramdır. Çünkü, kumar ile ele geçen mülk olmaz. Dinimiz bunların satılmasını, satın alınmasını, yenilmesini ve kullanılmasını yasak etmiştir. Bir malı, şarta bağlayarak kazanıp mülk edinmek kumar olur.Allahü teala, Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi’nin doksanıncı ayet-i kerimesinde; kumar oynamayı ve böyle mal kazanmayı yasaklamaktadır.

Kumar, her türlü yarışlarda olduğu gibi; tavla, satranç, dama taşları ve iskambil kâğıtları ile yapılan her oyunda da olur. Bunların hepsinde sözleri, tahminleri yanlış çıkanlar, tahminleri doğru çıkanlara mal para vermektedir. Kimlerin tahminlerinin doğru çıkacağı önceden belli olmadığı için kumara katılanların her birinde; hem almak, hem de vermek ihtimali vardır.

Kumar oynamak, yarışmak demek değildir. Tahminde yanılıp, yanılmamak demektir. Kumarda, sonu tahmin edilen işin oyun olması; kazançlı, başarılı olması veya zararlı olması arasında fark yoktur. Cambazın düşüp düşmeyeceğini, geminin batıp batmayacağını, yarışta atın geçip geçmeyeceğini tahmin edenlerin, birbirlerine para vermek için sözleşmeleri de kumardır.

Piyango da kumardır. Çünkü piyangoya katılanların hepsi, kendi numarasının çekileceğini ümit etmektedir. Bunda tahminleri doğru çıkanlar, yanlış çıkanların önceden vermiş oldukları paralardan almaktadırlar. Piyango sahipleri, bilet satarak herkesten parayı toplamakta ve kura çekerek birkaç kimseye bir miktar para dağıtmaktadır. Piyango sahibi, kumara iştirak etmese bile, harama sebep olduğu için büyük günah işlemekte ve piyangoya iştirak edenleri sömürmektedir.

Kumar oynamak, fert hayatını felç eder, sosyal hayatın bozulmasına sebep olur. Kumar oynayan, kısa yoldan haksız kazanç sağlamak ve zengin olmak peşindedir. Bilmiyorlar ki, ağlayanın malı gülene hayır etmez. Binbir emek sarf ederek, sıkıntı ve meşakkat çekerek kazandıkları mal varlıklarını, kumar masalarında bir anda kaybetmek, ne büyük felakettir! Bunlar, kendileriyle beraber ailesini, çocuklarını perişan ediyorlar. Nice aileler bu yüzden yıkılıp gidiyor. Kumar masasında bir anda malını kaybedenler, ya cinayet işliyor veya hapishanelere düşmekle hayatı son buluyor. Bütün mal varlığını bir anda kaybeden kumarbazın, hanımının, kızının namusunu da kumarla sattığı çok olmuştur!

 MENKIBE:Sanzotu

Kapı komşumuzu devamlı kahvede görürdüm. Bir defa camiye geldiğini görmemiştim. Halbuki kahvenin karşısındaki caminin müezzini günde beş defa ezan okuyor ve o da kahvede kâğıt oynarken bunu duyuyordu.

Bir gün onu kahvehanede göremedim. Ertesi gün de göremeyince sordum. Arkadaşları, çok hasta dediler. Evine ziyaretine gittim. Çok zayıflamış, sanki birden ihtiyarlamıştı. Başında Kur’an-ı Kerim okuyan büyük oğlu beni görünce,

-İyi ki geldin hocam, dedi. Babam çok ağırlaştı. Konuşamıyor fakat arada bir “sanzotu” diye sayıklıyor.

-O da ne?

-Biz de anlamadık.

-Her halde bir ilaçtır. Ben hemen gidip köşedeki eczaneye bakayım.

Eczaneden elim boş döndüm. Eve geldiğimde herkes ağlıyordu. Büyük çocuk,

-Hocam, babam öldü dedi. Üstelik hep o ilacı sayıklayarak.

-Artık önemi yok diyerek lafı değiştirdim.

-Çünkü eczanede bana gülmüşler ve “sanzotu”nun iskambil oyunlarında geçen bir kelime olduğunu söylemişlerdi.

  1. RÜŞVET: Rüşvet; haksız bir menfaat sağlamak, haksızı haklı çıkarmak için yetkili kişilere verilen mal, para ve diğer menfaatlerdir. Rüşvet ile, ya hak edilmeyen bir menfaat ele geçirilmek istenmekte veya başkalarının hakkına tecavüz edilmektedir.

                Rüşvet, haksız kazanç yollarından biridir. Dinimiz, rüşvet almayı ve vermeyi yasak etti. Rüşvet, yüz kızartıcı bir suç ve günahtır. Rüşvet, insana musallat olan en kötü bir hastalıktır. O girdiği ve yayıldığı toplumları, korkunç bir kurt gibi kemirir ve içten çürütür. Rüşvete alıştıktan sonra ondan kurtulması çok zordur. Çünkü rüşvet ile mal kazanmak, nefse hoş gelir. Hiç yorulmadan, emek sarf etmeden kazanç sağlanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki: (Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.)

                 Hangi sebeplerle olursa olsun, hak edilmeyen bir çalışmanın sonucu ele geçen ve alın teri, el emeği, göz nuru olmayan kazancı yemek, kullanmak haramdır. Dinimiz böyle malları yemeyi, kullanmayı haram etmiştir.

               Rüşvet, içtimai (=sosyal) bir hastalıktır. Toplumda rüşvetin yayılması, fertleri birbirine düşürür. Devlet otoritesini zayıflatır. Bu sebeple vatandaşların kendisine olan itimadı sarsılır. Neticede, rüşvet sebebi ile, zulüm ve haksızlıklar çoğalır. İnsanlar arasında karşılıklı itimat, sevgi ve saygı ortadan kalkar. Birlik ve beraberlik yok olur. Hatta, devlet hayatı bile tehlikeye girer.

              Dinimiz her türlü haksız kazancı yasaklamıştır. Rüşvet ile kazanç temin etmek, alana da verene de ve hatta aracılık yapana da haramdır. Allahü teala, Bakara Suresi 180. ayetinde, (İnsanların mallarından bir kısmını bile bile, günah işleyerek ele geçirmek için, iş başındakilere yedirerek mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin!) buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz, mahkemelerde; rüşvet verilerek haksız hükümlerin çıkarılmasına sebep olan kimseyi lanetlemiş, ona beddua etmiştir. Hadis-i şerifte, (Hüküm vermede; rüşvet verene ve alana, Allah lanet etsin!) buyruldu.

  1. HIRSIZLIK ve GASP: Yenilmesi ve kullanılması haram olan kazançlardan biri de zor ile, hırsızlık ile ele geçen mallar, paralardır. Başkalarının malını, gaspla (zorla) alarak, çalarak, faiz, kumar, rüşvet, zulüm ve hıyanet yollarından biri ile ele geçirenin bunu yemesi, kullanması, sarf etmesi haramdır, günahtır. Bunları, kendisindeki helal mal ile karıştırması da habis, kirli mülk olur. Bu habis (kirli) mallarda bulunan haram malları, sahiplerine veya bunların varislerine ödemek lazımdır. Kendisini veya değerini ödedikten sonra kullanmak, yemek helal olur.

                 Zorla veya çalarak, mal, para sahibi olmak çirkin bir davranıştır. İnsan, elinin emeği ve alnının teriyle kazandığını yemeli, kullanmalıdır. Helal kazanç böyle olandır. Haramlardan sakınmaya takva denir. Allahü tealanın yanında en şerefli, en üstün kimseler, haramlardan sakınanlardır.

Hırsızlık yaparak veya zor kullanarak ele geçen malda kul hakkı olur. Üzerinde kul hakkı bulunan kimsenin ibadetlerini, Allahü teala kabul etmez. Bu haklardan kurtulmadıkça cennetine sokmaz. Hakiki bir Müslüman, yalan ile, hile ve sahtekârlıkla, alışverişe hıyanet karıştırarak mal kazanmayı aklından bile geçirmez. Sevgili Peygamberimiz, (İnsan, tam ve olgun bir Müslüman olduğu halde hırsızlık yapamaz). Ancak böyle bir imanı kaybedenin hırsızlık yapabileceğini bize bildirir.

Başkasına ait olan bir lirayı çalmak ile, bin lirayı, milyonları çalmak arasında fark yoktur. Hepsi günahtır. Hırsızlık, toplumda insanın yüz karasıdır. Hadis-i şerifte (Haksız bir iddia ile kendisinin olmayanı kendisinin yapmaya çalışan kimse, benim ümmetimden değildir. O, kendisine cehennemde yer hazırlasın!) buyruldu. Haksız olarak alınan bir dirhem mal karşılığı olarak, yirmi beş bin sene cehennemde azap yapılacaktır.

Muhtaç kalan kimse hırsızlık yapmamalıdır. İş bulmalı, çalışıp kazanmalıdır. İhtiyacını giderinceye kadar malı, parayı borç istemelidir. Ödemek niyetiyle borç isteyene, Allahü teala yardım eder. Hiç iş bulamayan ve borç da temin edemeyenin leş yemesine veya dilenmesine izin verilmiştir.

 

MENKIBE: Bir gece, Seyyid Salih hazretlerinin evini soymak için bir hırsız bahçe duvarından içeriye girer. Bahçe birdenbire gündüz gibi aydınlık olur. Bahçeden dışarı çıkar. Etrafı yine karanlık görür. Tekrar bahçeye girer. Kendini aynı aydınlık mekânda bulunur. Bir kere daha girip çıkar. Durum aynıdır. Nihayet eve bakıp, pencerede Seyyid Salih hazretlerini görür. Seyyid Salih hazretleri, hırsıza:

-Buyurun! Bir şey istiyorsanız vereyim. Ne almaya geldiniz? Söyleyin der. Hırsız, o güneş gibi parlayan yüzü görüp, o cömertçe söylenen tatlı sözü işitince, bahçedeki aydınlığın,      Seyyid Salih hazretlerinin nuru olduğunu anlayarak, yaptığı işe pişman olup hemen tövbe eder.

 MENKIBE: Hırsızın Tövbesi

Hırsızın biri, Seyyid Taha hazretlerinin ambarına girip bir çuval un almak ister. Çuvalı doldurur, fakat kaldıramaz. Biraz boşaltır. Yine kaldırıp götüremez. O sırada Seyyid Taha hazretleri ambara gelir ve buyurur ki:

-Ne o, çuvalı kaldıramıyor musunuz? Yardım edeyim.

Hırsız, Seyyid Taha hazretlerini karşısında görünce donakalır. Bir şey diyemez. Seyyid Taha hazretleri çuvalı kaldırıp hırsızın sırtına yükler ve buyurur ki:

-Bunu al, git! Bizim adamlarımız görmesin. Belki canını yakarlar. Bir daha ihtiyacın olursa ambara değil, bize gel!

Böylece onu gönderir. Hırsız da yaptığı işe tövbe edip, bir müddet sonra onun talebelerinden olur.