Hased etmek büyük günahdır - kainatingunesi.com

Hased, hem günahı kebairlerden, büyük günahlardan bir tanesidir, hem de kul hakkıdır.

Bazı günahlar var. Onda kul hakkı olmaz. Büyük günahtır ama kul hakkı olmaz. Şimdi burada hem günahı kebair, hem kul hakkı, hem de hiçbir tadı ve lezzeti olmayan bir günahdır. Bilakis, sıkıntıları, huzursuzlukları var. Dünyada da var, ahirette de, zaten daha beteri olacak. Onun için hasedden sakınmalıyız.

Hased ne demektir? İnsan sevmediği birinin kavuştuğu bir nimeti veya makamı, mevkiyi istememek, ondan uzaklaşmasını temenni etmek. Bu dört kısma ayrılır. İmamı Gazali “rahimehullah” hazretleri öyle taksim buyurmuş. Bir tanesi, diyor ki, o adamın elindeki nimetler çıksın, ben de istemiyorum. Varsın bana da gelmesin. Bu, hasedin en kötü tarafı. İkincisi diyor, ondan alınsın bana verilsin. Bu da kötü. Üçüncüsü bana da verilsin, ama eğer bana başka yerden verilemeyecekse, sonra ondan alınsın. Bu bir derece ehven olmasına rağmen, yine de büyük günah. Dördüncüsü dese ki, bana da Cenabı Hak o nimetleri ihsan etsin. Ama eğer ondan alınacaksa ondan istemiyorum. O caiz.

Hased, çok tehlikeli bir hastalıktır. Dünyada rahatlık yok zaten, hepimizin kendilerine göre bazı sıkıntıları var. Ya kendimizin, ya sevdiklerimizin birinin başına gelen musibet ve sıkıntılar bizi üzüyor. Bugün huzurlu olsak bile yarın üzüntülü olabiliriz. Veya bizim hiçbir sıkıntımız olmasa bile sevdiklerimizin sıkıntısı bizi üzer. Dünya rahatlık yeri değil, öyle buyurmuş büyükler. Şimdi hased edenin de sıkıntıları var, hastalıkları var, sevdiklerinin başına gelen musibetler var. Bu yerinde. Bir de ayrıca o sevmediği insanın kavuştuğu nimetler. O nimete kavuştukça, makamı, mevkii yükseldikçe onun sıkıntıları artıyor. İçini yiyor yani. Hased, bütün amelleri yakar. Hadisi şerifte öyle buyuruyor Sevgili Peygamberimiz “aleyhisselatü vesselam”, (İyyakum vel hased) Hased etmekten sakının. Aman ha, hased etmeyin, hiçbir kimseyi. (Fe innel hasede yekulul hasenati kema tekulun narul hatab) Ateşin odunu yaktığı, kül ettiği gibi, hased de amelleri yakar, kül eder. Zaten amelimiz az. Günahlarımıza nisbeten çok cüzi. Onu da yakarsak böyle hasedle, kıyamet günü de bize davacı olacaklar, bizim hayırlarımızı, hasenatımızı alacaklar. Bundan daha büyük felaket olmaz. Belki bizim amelimiz, terazimiz, hayır kefesinin ağır geldiği günde, kıyamet gününde, eğer hased etmişsek, o hased ettiğimiz, gıybet ettiğimiz kişiler gelir, bizim o hayırlarımızı alırsa, bu sefer bizim hayır kefemiz hafif gelmeye başlar, felaket olur. Eğer hased etmeseydik, gıybet etmeseydik, terazimizin hayır kefesi ağırdı. Kurtulmuştuk.

Hased etmek, hem tatsız, sıkıntılı ve tehlikeli bir hastalıktır. Cenabı Hak, hased etmekten bizi men ediyor. Felak suresinde de (Ve min şerri hasidin iza hased), dememizi emr ediyor. Hased edenlerin hasedinden sana sığınırız dememizi istiyor Rabbimiz.

Hased edince insan, hem Rabbine isyan eder, hem Peygamberimiz “aleyhisselatü vesselam”ın emirlerine karşı gelir. Amellerini yakar. Müslüman Müslümana hased etmez. Üç günlük dünya hayatı için, neye hased edeceksin. İbni Sirin hazretleri öyle buyuruyor “rahimehullah”, (Ben hiç kimseye dünya makamı, mevkii için, malı için hased etmem. Çünkü kısadır. Fanidir, geçicidir, rüya gibi bir hayat. Üç günlük dünya. Bundan sonraki hayatımız kabir hayatı. Kabir hayatı nasıldır? Görüldüğü gibi değildir. Dıştan gördüğümüz gibi değil, onu kapatınca içi değişiktir. Salih insanlar için Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Eğer Rabbine itaat etmiş, günahlardan sakınmışsa, Cennet bahçelerinden bir bahçeye girecek. Cennet hayatı orada başlıyor. Veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Bunu Peygamberimiz buyuruyor “aleyhisselatü vesselam”. İbni Sirin hazretleri “rahimehullah” buyuruyor, ben de bu nimete kavuşan, makamı, mevkii yüksek olan adam için düşünürüm. Bu adam ölecek, hepimiz gibi. Ya Cennet bahçelerinden bir bahçeye girecek. Eğer öyle olursa, zaten bu sahip olduğu nimetler ne ki ben hased edeyim, ebedi seadete kavuşacak, daha büyük nimetlere kavuşacak. Bu nimetler hiç kalır. Ben bunun neyine hased edeyim? Eğer Cehennem çukurlarından bir çukura girecekse, ateşe girecekse, buna hased etmek değil, acımak lazım.

Hased en büyük musibettir. Cenabı Hakkın verdiklerine itiraz etmektir. Yani birisine hased ederse bir adam, demek istiyor ki, ya Rabbi, sen işini bilmiyorsun. Haşa! Bu adam layık değildi, sen buna niçin bu kadar makam, mevkii, şöhret verdin. Cenabı Hakkın yaptıklarına, takdirine itiraz etmektir ki, bu bütün felaketlerin kapısını insana açar.

Hasedden nasıl kurtulacağız? Şimdi onun çarelerine başvuralım. Onları tatbik edelim ki, bu pis, kötü hastalıktan kendimizi kurtaralım. Birincisi, düşüneceğiz, hased etmenin bir faydası var mı? Hayır. Yani ben bu adama hased edersem, onun elindeki nimetler alınır mı? Alınmaz. Eğer her hased edilenin elindeki nimetler alınmış olsaydı, dünyada nimet sahibi kimse kalmazdı. Herkesin, her nimetin hased edeni var. Hatta buyuruyor ki büyüklerimiz, sahip olduğunuz nimetleri mümkünse gizleyin. Çünkü her nimetin bir hased edeni var. Evet elinden çıkacak mı, çıkmaz. Peki öyleyse ben niçin hased edeyim. Ne menfaati var. Kendimi hem dünyada sıkıntıya sokayım, hem ahirette büyük felaketlere maruz bırakayım. Akıllı adamın işi değil.

Hazreti Muaviye buyuruyor “radıyallahü anh”, diğer günahların cezası sonra verilir. O anda verilmez. Hele bazı günahlarda, zehirli bal kabilinden, aldatıcı bir lezzeti de var, ondan sonra eğer azab verilecekse, azabını çeker. Ama hased, anında cezalandırıyor sahibini. Yani hased ettiği zaman büyük sıkıntılara giriyor. Hased etmenin bir faydası yok. Bilakis zararı var, sıkıntılara giriyoruz. Hased edilenin menfaati var. Biz ona zarar değil, fayda sağlıyoruz. Nasıl fayda sağlıyoruz? Onun sevmediği insanız, tabi hased ettiğimize göre onu sevmiyoruz, sevmediği insanın azab içinde olması nimettir karşısındaki için. Yani düşmanının sıkıntı çekmesi arzu edilen şeydir. O da düşmanın sıkıntı çektiğini bilirse, sevinir. İkinci ahirette çok büyük faydası var. Çok büyük nimetlere kavuşacak. Belki onun da terazisi hafif gelecekti, ama onun sevabları alınıp, ona verildiği zaman hayır kefesi ağır basar kurtulur. Ona bir zarar değil, fayda sağlamış oluruz. Hiçbir menfaati de yok.

Hiçbir menfaati olmayan, hiçbir tadı ve lezzeti olmayan, bizi büyük sıkıntılara sevk eden, hem dünyada, hem ahirette azab çektiren, bu hased belasından kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız. Takdiri ilahi neyse o olur. Kimini malla, mülkle, makam mevkii ile imtihan ediyor, kimini fakirlikle, sıkıntılarla, hastalıkla imtihan ediyor, hepimiz imtihandayız. İmtihanı başarıyla verebilmemiz için Rabbimizin takdirine rıza göstereceğiz.

Hazreti Aişe validemiz “radıyallahü anha”, buyuruyor, bir gün Peygamber efendimiz “aleyhisselatü vesselam”a sordum. Taun yani Türkçesi veba hastalığı, nasıl bir hastalıktır diye sordum. Buyurdu ki, beladır, büyük musibettir. Cenabı Hak sevmediklerine veriyor. Sevmediklerine bu belayı veriyor. Öldürücü hastalık. Ama eğer müminler için de rahmettir. Onlar için bela, müminler için rahmet. Eğer bir kul, bu hadisi şerifi İmam Buhari rivayet ediyor “rahimehullah”, ki hadisi şeriflerin en sahihidir, ondan sonra buyuruyor Peygamber efendimiz “aleyhisselatü vesselam”, eğer bir kul bu hastalığa müptela olduğu zaman sabr ederse, mükafatını Rabbinden bilirse, yetti mi, hayır bu yetmedi. Cenabı Hak onun hakkındaki takdiri neyse, onun olacağını bilirse, bakın sabr eder, mükâfatını da beklerse yine yetmiyor. Bir de ne yapacak? Bir de Rabbimin benim hakkımdaki takdiri, rızası ne ise, ona da razı olursa, o şehit olur, ebedi seadete kavuşur. Evet, Rabbimizin takdirine rıza göstereceğiz. Biz ondan razı olursa, O bizden razı olur. Yoksa biz O’ndan razı olmazsak, O bizden razı olmaz. Ya Rabbi, sen falancaya bu kadar para, mal mülk verdin, bana hiç vermedin. Onlara sıhhat verdin, bana vermedin. Bu ne demektir? Ben senden razı değilim demek istiyor o kul. Haşa. E ben senden razı değilim ama sen benden razı ol ya Rabbi. Olmaz böyle bir şey. Cenabı Hak cümlemizi hayırlı insanlardan eylesin inşallah.

M. Said Arvas – 19.09.2010