HASEN BİN AHMED ATTÂR (Ebü'l-âla Hemedânî) - kainatingunesi.com

HASEN BİN AHMED ATTÂR (Ebü’l-âla Hemedânî)

Kıraat ve hadîs âlimlerinden. Edîb ve evliyâ bir zâttır. Künyesi Ebü’l-Alâ’dır. Hemedanlı olduğu için de “Hemedânî” denilmiştir. Kıraat ilmini İsfehan’da; Ebû Ali Haddâd ve diğer âlimlerden, Vâsıfta; Ebü’l-Izz Kalânisî’den, Bağdad’da; Bari’ ed-Debbâs’dan. Ebû Bekr el-MUzrefî’den ve diğer âlimlerden öğrendi. Hadîs ilmini ise, önce Abdurrahmân ed-Devnî’den ve sonra İsfehan’da Ebû Ali Haddâd’dan öğrendi. Daha çok bu hocasının yanında kalıp, uzun müddet ondan ilim öğrendi. Horasan’da da Ebû Abdullah Ferâvî’den ve diğer âlimlerden hadîs-i şerif işitip, rivayet çtti. Daha sonra Bağdad’a gidip Ebü’l-Kâsım bin Beyân’dan, Ebû Ali bin Nebhan’dan, Ebû Ali bin Mehdî’den, Ebû Tâlib Yûsufi’den, İbn-i Hasin’den ve daha pekçok âlimden hadîs-i şerîf işitip, ilim aldı. Bundan başka, Bağdad’a ayrıca iki defa daha gidip, ilmî incelemeler yaptı. Ders verdi, İbn-i Sekîne ve diğerleri ondan kıraat ilmini öğrendiler. Bağdad’a ilim için yaptığı dört seferden sonra Hemedan’a döndü. Hemedan’da bir kütüphane yaptırıp, kitaplarını bu kütüphaneye vakfetti, bağışladı. Bu kütüphanede, büyük âlimlerin gayet güzel hatla yazılmış eserleri bulunuyordu.

Hasen bin Ahmed, ömrünün son zamanlarında kıraat ve hadîs dersleri vermeyi bırakıp, daha çok işittiği hadîsi şerifleri rivayet etti. Ondan hadîs-i şerif işitip, ilim alan zâtlardan bir kısmı şunlardır: İbn-i Asâkir, Muhammed el-Hamâmî el-Vâ’iz, Ebü’l-Mevâhib bin Sasrî, Abdülkâdir er-Rehâvî, Yûsuf bin Ahmed eş-Şîrâzî ve daha pekçok âlim ondan hadîs-i şerîf işitip ilim almıştır. Kendisinden icazetli olarak en son rivayette bulunan âlim İbn-i Mukayreverî’dir.

İbn-i Sem’ânî onun hakkında: “Hafız, mutkîn (sağlamı, mukrî, fâzıl, hüsn-i sîret ve doğru istikâmet sahibi, cömert, gariblere yardım eden bir zât idi” demiştir. İbn-i Cevzî ise, Tabakâtında onun hakkında şöyle demiştir: “Hâfız (yüzbin hadîs-i şerifi senetleriyle bilen), mutkîn (hadîs ilminde sağlam güvenilir bir âlim), istikâmet sahibi ve cömert idi. Kıraat ve hadîs rivayeti kendisinde son bulan âlimlerdendir.” Diğer bir eserinde ise, “Kıraat ve hadîs ilminde zamanının en meşhur âlimidir” demiştir.

Talebesi Abdülkâdir Rehâvî de şöyle demiştir: “O, çok hadîs-i şerif işitmesiyle, usûl ilmindeki üstünlüğü ile, elinde bulunan nüshalar bakımından ve kendi hattı ile yazdığı hadîs-i şeriflerin rivâyetindeki güvenilirliği bakımından, ilimde zamanındaki âlimleri aşmıştır. Neseb, târih, isimler ve künyeler, kıssalar ve siyer hususundaki hıfzı, ezberi bakımmdan çok ileri derecede ilim sahibi idi. Birgün biz, onun dersinde bulunuyor idik. Hazreti Osman ile ilgili bir mes’ele soruldu. Kâğıdı alıp, ezberinden yazmaya başladı. Biz de oturuyorduk. Uzunca bir fetva yazdı. Bu fetvasında Hazreti Osman’ın nesebini, doğum ve vefât târihini, çocuklarının isimlerini, Hazreti Osman hakkında söylenen şiirlerden bir kısmını ve onunla ilgili pekçok hususu yazmıştı.”

Kıraat ilminde de o kadar meşhur olmuştu ki, kıraat âlimlerinin ismi geçtiği zaman, onların doğum ve vefât târihlerini, kimden ilim aldıklarını, isnadlarını birer birer sayardı. Nahiv ve lügat ilminde de âlim idi. Lügat ilminde, “Cemhere” adlı kitabı ezberlemişti. Hemedan’da ondan ders almak suretiyle, çok nahiv ve lügat âlimi yetişmiştir.

Dünyâ malına karşı düşkünlük göstermez idi. Bağdad ve İsfehan’a defalarca yaya ve kitapları omuzunda olduğu hâlde gidip gelmiştir. Kendisi şöyle demiştir: “Bağdad’da bir mescidde kalıyordum ve mısır ekmeği yiyordum.” Edîb Ebü’l-Fâzıl bin Nebbân şöyle anlatmıştır: “Hafız Ebû Alâ’yı (Hasen bin Ahmed) Bağdad’ın bir mescidinde gördüm. Ayakta olduğu hâlde bir şeyler yazıyordu. Çünkü lâmba çok yüksekte idi. Sonra Allahü teâlâ onun şânını herkesin yanında yükseltti. O, memleketi Hemedan’a vardığında, onu görüp de hürmet için ayağa kalkmayan kalmamıştır. Hattâ çocuklar ve yahudiler bile ona hürmeten ayağa kalkarlardı. Çok defa Mişkan’a Cum’a namazı kılmaya giderdi. Şehir halkı onu şehir dışında karşılardı. Çocuklar ve müslüman olmayanlar da onu karşılayıp da’vet ederlerdi. Kendisine bir deve veya birşey hediye edilse, talebelerine verirdi. Şüpheli şeyleri yemezdi. Ayrı bir medrese ve kendine mahsus bir yer istemez, kendi evinde ders verirdi. Günün yarısını hadîs-i şerîf dersi vererek, yarısını da kıraat dersi ve diğer dersleri vererek geçirirdi. Meclisine herkes gelip ondan istifâde eder, onu severdi. Mütevâzi giyinir, edeblere son derece riâyet ederdi. Birisi meclisine sol ayakla girse, çıkıp sağ ayakla girmesini isterdi. Hürmeten kıbleye karşı birşey koymazdı. Bir günde otuz fersah (180 km.) yol yürüyebilirdi. Bu hâl, onun nâdir hâllerinden (kerametlerinden) idi. Talhâ bin Muzaffer Alesî şöyle anlatmıştır: “Bağdad’da İbn-i Cevâlikî’nin kitapları satılıyordu. Hasen bin Ahmed de orada bulunuyordu. Kitaplarından bir bölümüne altmış dînâr istendi. Hasen bin Ahmed, parasını öbür Perşembeye vermek üzere satın aldı. Memleketi Hemedan’a gidip evini altmış dinara sattı. Parayı, söylediği gün getirip teslim etti. Bu hâlini kimse bilmiyordu. Daha sonra duyuldu.”

İbn-i Cevzî şöyle anlatmıştır: “İşittim ki, vefâtından sonra rü’yâda şöyle görülmüştür. Kendisi duvarları kitapla örülmüş bir şehirde, etrafında da pekçok kitap bulunduğu hâlde görülmüş. “Bu ne hâlidir?” diye sorulunca, “Allahü teâlâdan dünyâda meşgul olduğum gibi meşgul olmayı istedim. Bunu bana ihsân etti” buyurmuştur.”

Hasen bin Ahmed hazretlerinin eserlerinden bir kısmı şunlardır: El-Hâdî ilâ ma’rifet-il-mekâtı’ vel-mebâdî fî resm-il-mushaf, Kitâb-ül-edeb fî hisân-ül-hadîs, Gâyet-ül-ihtisâr fî kırâat-il-aşer lieimmet-il-emsâr, Zâd-ül-müsâfir (50 cild), Müfredât-ül-kurrâ.

 

  1. Tabakât-ı Hanâbile (zeyli) cild-1, sh. 324
  2. Mu’cem-ül-müellifîn cild-3, sh. 197
  3. Tezkiret-ül-huffâz cild-4, sh. 1324
  4. Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 97
  5. Tabakât-ül-huffâz sh. 473
  6. Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 231
  7. Tabakât-ül-müfessirîn cild-1, sh. 128
  8. Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 494