HELÂ ve TEMİZLİK ÂDÂBI - kainatingunesi.com

1- Helâya sol ayakla girmeli, sağ ayakla çıkmalıdır. Girerken (Bismillahi Allahümme innî eûzü bîke minel -hubsi vel-habâis) demelidir. Mânâsı, “Yâ Rabbî pislikten ve şeytandan sana sığınırım. ” demektir,

2- Helâda, kırda abdest bozarken, kıbleyi öne arkaya getirmemelidir. Aya güneşe karşı abdest bozmamalıdır.

3- Temizlenmek için, biri yanında avret yerini açmamalıdır. Tenha yer aramalıdır. Tenha yer bulamazsa avret yerini açmamak için temizlenmeyi terk eder. Namazını öyle kılar, sonra iade eder. Su, taş ve benzerleri ile temizlenmelidir.

4- Su olmadığı zaman, gıda maddesi , kömür, gübre , hayvan gıdası, kiremit parçası,   kamış ve yaprak ile, bez ve kağıt ile temizlenmek mekruhtur.

5- Helâya hususi bir şalvar, pantalon ile ve başı kapalı girmelidir. Böyle yapmak müstehabdır, iyi olur.

6- Helâya girerken elinde Allahü teâlânın ismi ve Kur’ân-ı Kerim yazılı bir şey bulunmamalıdır. Bir şeye sarılmış veya cebde olmalıdır. Muska gibi.

7- Helâda avret yerini, çömelince açmalıdır. Edeb yerlerine ve necasete bakılmamalıdır.

Helâya tükürmemelidir. Selâma cevap vermemeli, müezzine icabet etmemeli, aksırınca kalbinden hamd etmelidir.

8- Helada konuşmamalı, bir şey yememeli, içmemeli, şarkı söylememeli, ıslık çalmamalı, sakız çiğnememeli ve sigara içmemelidir.

9- Hiç bir suya, cami  duvarına,  kabristana ve yol üzerine büyük ve küçük abdest bozmamalıdır. Yemiş veren ağaç veya gölgesinden istifade edilen ağaç altına, fare, yılan, karınca yuvasına ve delik içine de abdest bozmamalıdır.

10- Helâda abdest bozarken üzerine idrar sıçratmamalıdır. Bunun için de ayakta, rüzgara karşı, sert zemin üzerine abdest bozmamalıdır. Kabirde azabın çoğu, üzerine idrar sıçratanlara ve koğuculuk yapanlara olacaktır.

11- Helâda su ile temizlendikten sonra, bez ile kurulanmalıdır. Yanında bez yok ise, sol eli ile bir kaç kerre kurulamalıdır.

12- Ayakta  iken, yatarken ve yahut özürlü olmadığı halde çıplak iken küçük abdest bozmamalıdır. Kendi abdest aldığı veya yıkandığı yere bevl etmemelidir. Hadis-i şerifde: (Sakın biriniz hamam yaptığı yere bevl etmesin! Çünkü sonra orada yıkanır yahut abdest alır. Umumiyetle vesvese bundan doğar.) buyrulmuştur. Bu yasak, yıkandığı su akıp gitmediği ve yer sert olduğu zamandır.

13- Helâda iken, öksürmek veya sol tarafına yatarak, heladan çıkınca yürümek suretiyle istibra yapmak lazımdır. İstibra, idrar yolunda idrar damlası bırakmamaktır. Erkek, idrarın eseri kalmadığına kalbi kanaat getirinceye kadar istibra yapması vacibdir. İdrar sızıntının kesildiğine kalbi kanaat getirmedikçe, o kimsenin abdeste başlaması sahih olmaz. İstibrada mesaneyi boşaltmak için öksürmek, yürümek, uyluklarını sıkıştırmak, gibi mutad olan her çareye baş vurup damlanın sonunu getirmelidir. Bunu yaparken ifrata varıp müşkilata düşecek şekilde vesveseye kapılmamak lazımdır.

14- Helâda ve kendisinden çıkan pisliğe bakmamalı, idrarin içine tükürmemeli, helâda fazla oturmamalıdr. Çünkü basur illetine sebep olur. Etrafına fazla bakınmamalı, bedeniyle oynamamalı, başını gök yüzüne çevirmemeli, o halinden utanmalı, başını önüne eğmelidir.

15- Kırda bayırda ise çıkan pisliği gömmeli, işini çabuk bitirmeğe çalışmalıdır. Doğrulmadan avret yerini örtmeli, önce sağ ayağını atarak helâdan çıkmalı ve çıkarken “Elhamdülillâhillezî ezhebe anil-ezâ mâ yü’zînî ve emseke aleyye mâ yenfe’unî” demelidir. Mânâsı, “Bana eziyet veren şeyi giderip faydalısını üzerimde bırakan Allah ‘a hamd olsun” demektir.

Kemendden Kurtulan Şehzâde

Menkıbe; Birgün İmâm-ı a’zam hazretleri, taleblerine helâ âdâbını öğretiyordu. O sırada atının üzerinde avdan dönen bir şehzâde bunları gördü. Yanındakilere sordu:

– Bunlar kim ? Niçin toplanmışlar ? Cevabında ;

– Büyük âlim imâm-ı a’zam Ebû Hanife’dir dediler.

Şehzâde hemen gelip sohbeti dinlemeye başladı. Biraz sonra , kendi kendine “Bu kadar öğretilecek şey varken, helâya oturma âdabını öğretmesi garib!” dedi ve kalkıp gitti. Yolda abdest bozması icâb etmişti, îmâm-ı âzam hazretlerinden Öğrendiğim gibi yapayım dedi ve sağ yanağını sağ avcuna alıp sol tarafa meylederek oturdu.

Şehzade olduğundan düşmanları onu takip ediyorlardı. Tam bu esnada, uzaktan kemend attılar. Eli çenesinde olduğu için, kemend boynuna geçmeyip kurtulmuştu. Kendi kendine “Büyük imâmın bir sözüne uydum, hayatımı kurtardım. Her sözüne uysam, kim bilir daha ne zararlardan kurtulur ve seâdete kavuşurum” dedi. Evine döndükten sonra meclisine gidip talebesi olmaya karar verdi. Yıllarca ondan ilim öğrendi. Hocasının gözde talebesi oldu. Bu zât, Muhammed Şeybânî rahmetullahi aleyh” idi.

MUHAMMED ŞEYBÂNÎ “rahmetullahi teâlâ aleyh”: İmâm-ı a’zam Ebû Hanifenin derslerinde yetişen islâm âlimlerinin, en üstünlerindendir. Büyük müctehid idi. İmâm-ı a’zamın derslerini, sözierini kitâplara geçiren budur. Büyük dedesi Hürmüz, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin ceddi olup, Bağdâd sultânı idi, Hazret-i Ömerin elinde îmân etmiş idi. 135 [m, 752] senesinde Vâsıt şehrinde doğdu, 189 [m. 805] senesinde Reyde vefât etdi