Hz. Nuh’un mûcizeleri - kainatingunesi.com

Hz. Nuh’un mûcizeleri

 1-Hz. Nuh’a kavminden bir kısım kimseler gelip köylerindeki büyük taşların toprak olmasını teklif etmişlerdi. Hz. Nûh bunun için duâ edince, cenâb-ı Hak, Cebrâil’i (a.s.) göncerip; “Eliyle taşlara işâret etsin buyurdu. Hz. Nûh eliyle taşlara işâret edince bütün taşlar, istisnâsız toprak kesildi. Onun bu mûcizesi ile on kişi îmâna geldi.

2-Hz. Nuh, Allahü teâlânın izni ile, çok uzak olan, gözlerinin göremeyeceği şeyleri görerek, haber verdi. Bu mûcizesine sebep şu idi; Bir defâsında, çocuklarını kaybeden iki kimse gelerek; “Hak peygamber isen çocuklarımızın nerede olduğunu haber ver, biz de îmân edelim” dediler. Cenâb-ı Hak, Cebrâil’i (a.s.) gönderip, ona, uzak yerlerdeki şeyleri görecek göz verdiğini bildirdi. Hz. Nûh gündoğumu tarafına bakıp, pek uzak bir yerde, çocukların koyun gütmekte olduklarını görüp haber verdi. Hz. Nûh’un haber verdiği yer çok uzak olduğundan, o kimseler, orayı kolay bulabilmeleri için alâmet istediler. Hz. Nûh filân tepe diye târif etti. O iki kimse târif edilen yere gidip, çocuklarını buldular. Bu mûcizeyi görmekle, Hz. Nûh’un hak peygamber olduğunu anlayan o iki kişi îmânla şereflendiler.

3-Hz. Nuh, mûcize olarak, susuz yerlerden su çıkarırdı. Bir defâsında kavminden bir takım kimseler susuz bir yerde yerleşmişlerdi. Bunların, zirâatçi olduklarından, suya ihtiyaçları vardı. Birgün Hz. Nûh’a gelerek; “bizim yerleştiğimiz yerde su akıtırsan îmân ederiz” dediler. Hz. Nûh duâ edince; “Orada bulunan bir dağa gidip eliyle işâret edersen, su akacaktır” diye vahiy geldi. Nûh (a.s.)  bildirilen dağa eliyle işâret edince, dağın eteklerinden billûr gibi berrak sular akmaya başladı.

4-Hz. Nuh’un emir ve işâretleriyle, ağaçlar kökleriyle birlikte yerlerinden kalkıp, başka bir yerde dururdu. Bir defâsında, Hz. Nûh kavminden bâzı kimselerle sefere çıkmıştı. Bir yerde konakladıklarında, güneşin sıcaklığı kendilerine çok te’sir etti. Yanındakiler, Hz. Nûh’a; “Hak peygamber isen, şu karşıda bulunan ağaca emret de yerinden kalkıp yanımıza gelip, bize gölgelik etsin” dediler.

Hz. Nûh; “Allahü teâlânın izni bunu yaparsam, hakîkaten îmân eder misiniz?” dedi. Hepsi de; “Evet îmân ederiz” dediler. Hz. Nûh, bunun için duâ edince, ağaç yerinden ayrılıp, yanlarına geldi. O toplulukta bulunanlarının hepsi, bunu gördü ve hayretle seyrettiler. Bu mûcize ile, o topluluktan sekiz kişi îmânla şereflendi. Diğerleri ise “Bu sihirdir” diyerek küfür ve delâlette ısrâr ettiler.

5-Hz. Nuh bulutsuz olarak yağmur yağdırdı. Rivâyet edildiğine göre, kavminden bâzı kimseler, Hz. Nûh’a; “Bir mûcize gösterirsen îmân ederiz” dediler. Hz. Nûh; “Nasıl mûcize istersiniz?” dedi. Onlar da; “Bulut olmadığı hâlde yağmur yağdır” teklifinde bulundular. Hz. Nûh bunun için duâ edince, Allahü teâlâ; “Ellerini  semâya kaldır” buyurdu. Hz. Nûh emir icâbı, ellerini semâya kaldırdı. Kaldırmasıyla birlikte yağmur yağmaya başladı. Aslında, onların böyle mûcize istemekten maksadları, mûcizeyi görünce îmân etmek değildi. Kendi bozuk düşüncelerine göre, Hz. Nûh’dan yapamayacağı, gücünün yetmeyeceği bir şey isteyip yapamayınca da, güyâ, birbirlerine;  “Bakın! Bu peygamber filân değildir. Hakîkaten peygamber olsa, mûcizeler gösterirdi” diyeceklerdi. Fakat, hakîkat, onların kısa görüşleriyle zannetikleri gibi olmuyordu.

Allahü teâlânın izni ile Hz. Nûh bir mûcize gösterip, dağın eteklerinden güzel sular akıtıverince hepsi birden sinir küpü hâline geldiler. Hz. Nûh’a hakâret etmeye başladılar. Hattâ dövmeye kalkıştılar. Onların bu azgınlıklarına karşı, Allahü teâlâ da onları suda boğulmakla helâk etti.

6-Hz. Nuh, kuru bir ağacın meyve vermesi için duâ edince, ağaç hemen yeşillenir, meyve verirdi. Bir defâsında, îmâna dâvet ederken, onlar mûcize olmak üzere, daha önce kurumuş ağaçları göstererek; “Bunlar meyve versin” dediler. Hz. Nûh bunun için duâ edince, ne kadar kuru ağaç varsa, hepsi meyve verdi.

7- Hz. Nuh kum, toprak, kül gibi şeylere duâ edince, Allahü teâlânın izniyle o şeylerin hepsi yiyecek yemek hâline gelirdi.

8- Kavminden bâzılarını îmâna dâvet ederken onlar bir dağı göstererek; “Eğer bu dağ yerinden ayrılır, Arafat dağının bulunduğu yere kadar gidip, Arafat dağına dağına katılırsa, sana îmân ederiz” dediler. Hz. Nûh, duâ edince dağ yerinden ayrılıp Arafat dağına gitti. Arafat’a birleşti. Bu mûcizeyi görenlerden bâzıları îmân etmekle şereflendiler.

9- Hz. Nuh gemiyi tamamladığında, müşrikler gemiyi yıkmak istedikleri hâlde yıkamadılar. Cenâb-ı Hakk’ın kudretiyle, Hz. Nûh’un bir mûcizesi olarak gemi konuştu. Bu sırada gemiden; “Lâ ilâhe illallah ilâh-ül-evelîn vel âhırîn. Ben o gemiyim ki, bana giren kurtulur. Girmeyen helâk olur. Bana ancak ihlâs sâhibi olanlar biner” diye ses geldi. bunun üzerine Nûh aleyhisselam müşriklere; “Ne dersiniz? Şimdi bana îmân edermisiniz?” buyurdu. Onlar ise, gemiyi yakabilmek için, etrâfında çok büyük ateşler yaktıkları hâlde, gemiye bir şey olmamıştı. Bu durum karşısında, Hz. Nûh’a îmân edecekleri hâlde, kızıp hakârette devâm ettiler.

10-Nuh (aleyhisselam) gemiyi tamamlayıp hacca gitti. Geminin yanından ayrıldıktan sonra, yine onun bir mûcizesi olarak, gemi havaya kalkıp hacdan dönünceye kadar boşlukta durdu. Müşrikler bir zarar yapamadılar. Nûh (a.s.) hacdan dönünce tekrar yere indi. Bundan sonra tûfan başladı.

11- Hz. Nuh’un duâsı bereketiyle, gemide bulunan mü’minler karaya çıktıktan sonra, kısa zamanda çoğaldılar.

12- Hz. Nûh, selâmetle gemiden indiğinde mübârek eliyle bir ağaç fidanı dikmişti. Onun bir mûcizesi olarak, o fidan biraz sonra, rengi birkaç nevi olan çeşit çeşit meyveler  verdi.

Önceki gemiye koymuş oldukları fidanları da dikti. Onlar da kısa zamanda yeşerip meyve verdi. Bunlardan ilkinin zeytin olduğu “Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî”de yazılıdır.