İdrîs aleyhisselamın mucizeleri - kainatingunesi.com

İdrîs aleyhisselam, Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği bir mûcize olarak, ağaçlarda ne kadar yaprak olduğunu bilirdi. Dâimâ; “Ağaçların yaprakları kadar” diyerek tesbih okumaktan hoşlanırdı. Ağaçlardaki yapraklara müvekkel olan melekler, İdrîs’e (aleyhisselam) her bir ağaçda ne kadar yaprak olduğunu bildirilerdi. İdrîs’in (aleyhisselam) meleklerle çok ünsiyeti ve yakınlığı vardı. Melekler cemâatler hâlinde onu ziyârete gelirler, ona görünürler ve onunla sohbet ederlerdi. İdrîs (aleyhisselam) onların her birinin ismini, yaptığı işi, okuduğu tesbîhi bilir; havada uçup giderlerken onları tek tek görürdü.

Yine Allahü teâlânın verdiği bir mûcize olarak, İdrîs (aleyhisselam) havadaki bulutlara dağılmaları için emir verebilirdi. O emir verdiği zaman, bulutlar derhal dağılırlardı. Hattâ, bulutlar, onun emrine itâatlerini sözle de ifâde ederlerdi. Bir mûcizesi de, gökyüzüne çıkıp, melekût âleminin hayrette bırakan hâllerini seyretmesiydi.

Bütün bunların yanında, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri haber verdi. Onlara Resûllullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vasıflarını da bildirdi. Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mübârek vasıflarını şöyle anlattı: “O, âhır zaman nebîsi (sallallahü aleyhi ve sellem), bütün kötülüklerden ma’sûndur (korunmuştur). Yüksek bir ahlâk üzere yaratılmıştır. Göklere ve yere dâir her mes’eleyi, her acı ve elemin şifâ ve devâsını Allahü teâlânın izni ile bilir ve duâsı kabûl olur. Âlem O’nun dîni ve dâveti ile ıslâh olur, düzelir.”

İdrîs (aleyhisselam) kendisinden sonra meydana gelecek olan Nûh tûfânını da bütün tafsîlâtı ile anlatmıştır. İdrîs’in (aleyhisselam) peygamberliğine delâlet eden bu kadar açık mûcizeleri görmelerine rağmen kavminden pek az kimse ona itâat etti. Bir rivâyete göre kavminden ona bin kişi îmân etti, pek çoğu karşı geldi. Bunun üzerine İdrîs (a.s.) o memleketten başka bir yere hicret etmeye karar verdi. Kendisine îmân edenlere de böyle yapmalarını emretti. Fakat mü’minlere memleketlerinden ayrılmak zor geldi. İdrîs’e (aleyhisselam); “Biz Bâbil’den ayrılırsak, böyle bir yeri nasıl buluruz?” dediler. Bâbil, süryânî dilinde nehir demektir. Burada Bâbil’in Dicle ve Fırat nehri olması muhtemeldir. İdrîs (aleyhisselam) onlara; “Biz buradan Allah için hicret ettiğimizden, inşâallah Allahü teâlâ bize Bâbil gibi bir yer nasîb eder” buyurdu. Nihâyet, İdrîs (aleyhisselam) ve ona îmân edenler, mallarını ve mülklerini bırakarak, birlikte Bâbil’den ayrıldılar. Uzun bir yolculuktan sonra Bâbilyûn denilen bir yere geldiler. Burada geniş bir vâdiyi ve Nil nehrini gördüler. İdrîs (aleyhisselam) Nil nehrinin kenarında durup, Allahü teâlâyı tesbîh eyledi. Sonra yanındakilere; “İşte, sizin terk edip geldiğiniz gibi bir nehir” dedi. Bu mıntıkaya Araplardan başka bütün milletler Bâbilyûn; Araplar ise Mısır derler. Mısır ismi, Nûh tûfânından sonra buraya gelip yerleşen Mısır bin Hâm ismindeki bir şahsa nisbeten verilmiştir.

Böylece, İdris aleyhisselam kendisine îmân edenlerle berâber burada yerleşti; insanları Allahü teâlânın emirlerini yapmaya çağırıp, emr-i bil-ma’rûf ve nehy-i anil-münkere (iyilikle emredip, kötülükten nehyetmeye) devâm etti. Allahü teâlâ ona 72 lisân ile konuşmayı nasîb etti. Her kavmi kendi lisânı ile Hak dîne dâvet etti. Harb âletleri yapıp kâfirlere cihâd yaptı. Onlardan pek çok esir aldı. İnsanlara şehir kurmak san’atını ve idârecilik ilmini öğretti. 100 şehir kurdu. Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Reha şehridir. Her millet öğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pek çok şehirler kurdu.

İdrîs aleyhisselam bunlardan başka insanlara, muhtelif ilimleri de öğretti. Pek çok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi. Fen ilimleri, tıb ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin mes’elelerden bahsetti. Allahü teâlâ ona semâların esrârını, terkîplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesâb ilmini öğretti. İdrîs aleyhisselam bunların yanında kavmine kalem ile yazı yazmasını, elbise dikip giymeyi de öğretti. Bundan önce insanlar, hayvan derisi giyerlerdi. Bu ilimler, Allahü teâlânın bildirmesi ile oldu. Yoksa insanoğlunun aklı ve zekâsı, sâdece araştırma yolu ile bu bilgilere ulaşamazdı.