IRAK SELÇUKLULARI - kainatingunesi.com

Selçuklu topraklarının batı kısmında kurulan hanedan. Sultan Mehmed Tapar’ın 1118 senesinde vefatıyla meydana gelen iç hâdiseler netîcesinde; Sencer ile Mahmûd arasında 11 Ağustos 1119 târihinde yapılan Sâve savaşından sonra, Büyük Selçuklu Devleti’nin başına Sencer geçti. Yeğeni Mahmûd bin Muhammed’e ise Hemedan, Kirmanşah ve İsfehan dâhil olmak üzere Batı İran ile Irak topraklarını verdi. Irak Selçukluları Devleti kuruldu. Sultan Mahmûd, Büyük Selçuklu sultânı Sencer’in hâkimiyeti altında idi. Mahmûd, sultân olduğu zaman henüz 14 yaşında idi. Kardeşi Mes’ûd ise, Musul, Cezîre ve Azerbaycan melîki olup, Ay-Aba Cüyûş Bey de, atabeği idi. Ay-Aba Bey, mahallî Türkmen birliklerinin desteğini sağlayarak, Mes’ûd’u, sultan îlân etmek istiyordu. Bu sırada Mezyedî hükümdarı Dübeys bin Sadaka, kendi kuvvetini devam ettirebilmek için iki kardeş arasındaki mücâdeleyi kışkırtıyordu. 1120 senesinde Mes’ûd ile Ay-Aba, sultâna karşı isyan ettiler. Fakat Sultan Mahmûd’un kumandanı Aksungur Porsukî, onları Esedâbâd civarında yenilgiye uğrattı. Henüz küçük yaşta olan Mes’ûd ve Ay-Aba, özür dileyip af edildiler.

Sultan Mahmûd’un zamanında en tehlikeli bölge, kuzeybatı yâni Erran ve Kafkasya idi. Bu bölgede Dördüncü David idaresindeki Gürcüler faaliyet gösteriyorlardı. Sultan Mahmûd; Artuklu İlgâzî, Tuğrul ve Dübeys’in bulunduğu bir orduyu Gürcüler üzerine gönderdi. Selçuklu ordusu, Gürcüler karşısında bozguna uğrayarak geri çekildi. 1121 senesinde Gürcüler Tiflis’e girince, Sultan Mahmûd, bizzat sefere çıkmak zorunda kaldı. Ancak fazla bir başarı sağlayamayarak geri döndü. 1125 senesinde Şehzade Tuğrul ve Dübeys birleşerek Halîfe Müsterşid ile mücâdeleye ve Sultan Mahmûd’u rahatsız etmeye başladılar. Bu teşebbüslerinde muvaffak olamadılar ve Sultan Sencer’in yanına sığındılar. Bu sırada Halîfe Müsterşid, siyâsî sahada kendini göstermeye çalışarak askerî kuvvetler hazırlıyordu. Bunun üzerine Sultan Mahmûd harekete geçti ve 1126 sene. sinde halîfenin ordusunu yenerek, barış yapmağa mecbur bıraktı. Tuğrul ve Dübeys, Sultan Sencer’i, halîfe ile olan münâsebetlerinden dolayı Sultan Mahmûd’a karşı tahrik ettiler. Bunun üzerine Sultan Sencer, batıdaki karışıklıklara mâni olmak için bir sefer düzenledi. Rey şehrinde Sultan Mahmûd’la yaptığı görüşmeden memnun olarak geri döndü. Dübeys, bu durum karşısında Hille’ye kaçmak zorunda kaldı. Bir süre sonra Mes’ûd, Sâve’ye geldi. Sultan Mahmûd ile Mes’ûd, Kirmânşâh’da bir araya gelip barış yaptılar. Bunu gören Mahmûd, kardeşi Mes’ûd’a Gence’yi ıktâ olarak veriyordu. Sultan Mahmûd, çok geçmeden 1131 senesi Eylül ayının onunda yirmi yedi yaşında iken öldü.

Sultan Mahmûd’un ölümü üzerine, Hemedân’da bulunan genç yaştaki oğlu Dâvûd, sultan îlân edildi. Davud’un sultanlığı Cibâl ve Azerbaycan’da tanınırken, Mes’ûd da Irak’ta hükümdarlığını îlân etti. Bunların arasındaki taht mücâdelesine Atabeg Karaca Sakî’nin teşviki ile Fars ve Huzistan Meliki Selçukşâh da katıldı. Mes’ûd, halîfeden hutbenin kendi adına okunmasını istediyse de, halîfe bu yetkinin Sultan Sencer’e ait olduğunu bildirdi. Sultan Sencer, Irak Selçuklu Devleti’ndeki karışıklıklara son vermek için bir sefer daha düzenledi. Bu durum, Mes’ûd’un; halîfe, Selçukşâh ve Karaca Sakî’ye ittifak teklif etmesine yol açtı. Yapılan andlaşmaya göre, Mes’ûd sultan; Selçukşâh da veliahdı olacak, halîfe ise Irak’ı vekîli vasıtasıyla idare edecekti. Sultan Sencer ise, Irak Selçuklu tahtına yeğeni Tuğrul’u çıkarmaya karar vermiş ve Hemedan’a gelmişti. İki ordu Dînever yakınlarında karşılaştı. Sultan Sencer’in ordusunun sağ kanadına yeğeni ve Mes’ûd’un kardeşi Tuğrul kumanda ediyordu. Karaca Sakî’nin kahramanca mücâdelesine rağmen, Sultan Sencer 1132 (H. 527) yılında yapılan bu muharebeyi kazandı. Melik Mes’ûd kaçtı. Esir düşen Karaca Sakî ise öldürüldü. Sultan Sencer, yeğenini Irak Selçuklu tahtına oturttuktan ve vezirliğe Ebü’l-Kâsım Dergüzinî’yi tâyin ettikten sonra, Karahanlıların çıkardığı isyanı bastırmak üzere Mâverâünnehr’e gitti.

Karaca Sakî’nin ölümünden sonra Fars bölgesine Emîr Mengübars hâkim oldu. Sultan Tuğrul tahta geçtikten sonra, Emîr Mengübars bir mektub yollayarak Şehzade Alb Arslan’ı yanına göndermesi hâlinde, itaate hazır olduğunu bildirdi. Sultan, oğlu Alb Arslan’ı Fars’a yolladı ve Emîr Mengübars’a atabeg ünvanı verdi. Böylece çıkacak bir karışıklığı önlemiş oldu. Sultan Tuğrul’un saltanatına ilk îtirâz eden Dâvûd oldu. Sultan Mahmûd’un oğlu Dâvûd, topladığı ordu ile Hemedân önlerine vardığında, yapılan savaşı Tuğrul kazandı. Dâvûd, Bağdâd’a kaçtı. Bu durumu öğrenen Mes’ûd da Bağdâd’a geldi. Mes’ûd, Dâvûd ile Halîfe, Sultan Tuğrul’a karşı bir ittifak kurdular. Halîfe, Mes’ûd’u sultan îlân etti. Mes’ûd’un hazırladığı müttefik ordu, 1133 senesi Mayıs ayında Hemedân civarında yapılan munarebede Sultan Tuğrul’a gâlib geldi. Mağlûb olan Sultan, önce Rey’e, oradan da İsfehan’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Sultan Mes’ûd’un takibi üzerine Fars eyâletine çekildi. Adamlarının karşı tarafa geçmesi üzerine Sultan Tuğrul, kardeşinin eline esir düşmemek için tekrar Rey şehrine döndü. Bu sırada başarısızlıklarına sebeb olarak gördüğü veziri Ebü’l-Kâsım Dergüzînî’yi öldürttü. Tuğrul, Rey şehri yakınlarında, Mes’ûd ile tekrar harb etti ve yenilerek Taberistan’da hüküm süren Bâvendîler’e sığındı. Daha sonra Davud’un Azerbaycan’da, Mes’ûd’a karşı isyan etmesi üzerine Sultan Tuğrul, bir ordu toplayarak Mes’ûd’a karşı bir sefer düzenledi. İki ordu Kazvin yakınlarında karşılaştı. Ordusundaki bâzı komutanların Tuğrul’un tarafına geçmesi yüzünden Mes’ûd, 1134 yılında yapılan bu muharebeyi kaybetti ve Bağdâd’a kaçtı. Bu galibiyet üzerine Sultan Tuğrul, sağlam bir şekilde Hemedan’a, Irak Selçuklu tahtına oturdu. Fakat kısa bir süre sonra 1134 senesi Ekim ayında hastalanarak öldü.

Mes’ûd, Sultan Tuğrul’un ölüm haberini aldığı zaman, derhal Hemedan’a giderek Irak Selçuklu tahtına oturdu. Sultan Mes’ûd’un ilk işi yeğeni Davud’un isyanını önlemek oldu. Bu maksâdla kızını Dâvûd ile evlendirdi ve veliaht tâyin etti. Mes’ûd atabeg Kara Sungur’u yerinde bıraktı. Bu hareket Yarmkuş Bâzdâr’ın hoşuna gitmedi ve bâzı emirlerle birleşerek Sultan’a karşı sefer düzenlemek istedi. Mes’ûd onlardan daha önce davranarak, bu topluluğu dağıtmaya muvaffak oldu. Diğertaraftan Abbasî halîfesi yeniden siyâsî otoriteye kavuşmak gayesiyle bâzı Türk emîrleri ile birleşerek yeni bir harbe hazırlandı. Bu sırada Dâvûd da Azerbaycan’da Halîfe ile birleşmek için hazırlık yapıyordu. İki taraf arasında Hemedan civarında Day-Merg’de yapılan muharebede, halîfenin ordusunda bulunan Türk askerlerinin Sultan’ın tarafına geçmesi üzerine, Halîfe savaşı kaybederek esir düştü. Hürmetle muamele ettiği Halîfe’yi yanına alan Sultan Mes’ûd, yeğeni Dâvûd üzerine yürüdü. Bu sefer sırasında Halîfe Müsterşid, Merega yakınlarında Bâtınîler tarafından öldürüldü. Yeni Halîfe Reşîd, Sultan’a karşı düşmanca tavır takındı. Bir süre sonra şehzade Dâvûd, İmâdeddîn Zengi ve bâzı komutanlarla Bağdâd’a gelerek Sultan Mes’ûd aleyhinde bir ittifak kurdular. Bu ittifakın netîcesinde Bağdâd’da hutbe Dâvûd adına okundu. Bu durum karşısında Sultan Mes’ûd, Bağdâd’ı kuşattı. Halîfe ve Zengi, Musul’a kaçtılar. Sultan, 1136 yılında Bağdâd’a girerek, Râşid’i halîfelikten azletti ve yerine Muktefî-Billâh’ı tâyin etti. Diğer taraftan Kara Sungur, Meraga’da Davud’u mağlûbetti. Fars Melîki Selçuk Şâh’ın, Huzistan’da durumu sağlam değildi ve Dâvûd, bu bölgeyi ele geçirmeye çalışıyordu. Bu durum karşısında ağabeyi Mes’ûd’dan yardım istedi. Başarısız bir duruma düşen Selçuk Şâh, bir süre sonra ağabeyinin yanına gitti. Mes’ûd ona iyi davrandı ve Ahlat, Malazgird ve Erzen bölgesini ıktâ olarak verdi. Bu sırada Sultan Mes’ûd ile mücâdele etmek için tarafdâr arayan sabık Halîfe Râşid, İsfehan’da öldürüldü.

Mes’ûd’un sultanlığını tanımıyanlardan biri de Fars hâkimi Mengübars idi. Sultan, bunun üzerine Kara Sungur idaresinde bir ordu gönderdi. Kara Sungur, Mengübars’la başa çıkamayacağını anlayınca Sultan Mes’ûd’un yanına döndü. Daha sonra Mengübars, Sultanın üzerine yürüdü, iki taraf Gürşenbik mevkiinde karşılaştılar. Savaşta Atabeg Mengübars yenilerek esir düştü ve öldürüldü. Mengübars’ın komutanlarından olan Emîr Boz Aba dağılan kuvvetleri toplayarak, ganîmet toplamaya dalan Sultan Mes’ûd’un ordusunu yendi. Sultan Mes’ûd ve Kara Sungur büyük güçlüklerle Azerbaycan’a çekildi. Boz Aba da Fars’a dönerek, bu ülkeye hâkim oldu. Bir süre sonra Sultan Mes’ûd, Türk emîrlerinin tahakkümü altına girdi. Sultan, devlet içinde çıkan isyanların baş kaynağı kabul ettiği Zengi ile anlaştı. 1143 senesinde Dâvûd, Tebriz’de Bâtınîler tarafından öldürüldü. Boz Aba ve Abbâs, Sultan Mes’ûd’u tahttan indirmek için harekete geçtiler. Bu durum karşısında Sultan’ın Bağdâd’a gitmekten başka çâresi kalmamıştı. Sultan da, emîrlerin tahakkümünden bıkmış, onlardan kurtulmanın çarelerini arıyordu. Bir fırsatını bulunca önce Hâcib Abdurrahmân’ı, sonra da Abbâs’ı öldürdü. Boz Aba, bunu haber alınca, derhal harekete geçti. Sultan Mes’ûd ile Boz Aba’nın orduları Karategin çayırında karşılaştılar. Boz Aba yenilerek esir düştü ve bir süre sonra da öldürüldü. Sultan Mes’ûd daha sonra bu savaşın kazanılmasında büyük rol oynayan Has Beg Belengerî’ye devlet, idaresini teslim etti. Has Beg’in kendi başına buyruk hareket etmesi beylerin isyanına sebeb oldu. Sultan Mes’ûd’un emîrlerin idaresi altına girmesi, Sultan Sencer’in Rey’e gelmesine sebeb oldu. Sultan Sencer, Mes’ûd’un verdiği îzâhâtdan tatmin olunca Horasan’a döndü. İç karışıklıkları tamamen ortadan kaldıran sultan Mes’ûd, çok yaşamadı, hastalanarak 1152 yılında Hemedan’da öldü.

Sultan Mes’ûd’un ölümü üzerine, Melikşâh bin Mahmûd, Emîr Has Beg tarafından sultan îlân edildi. Fakat onun hükümdarlık için yetersiz olduğunu gören Emîrler, kardeşi Mehmed’i Huzistan’dan getirterek Irak Selçuklu tahtına oturttular. Sultan Mehmed’in tahta geçtikten sonra ilk işi, tahta geçmeşini sağlayan Has Beg’i öldürmek oldu. Daha sonra Selçuklu otoritesini Irak’ta yeniden canlandırmaya çalıştı. Buna karşılık Halîfe ise, Irak’da bulunan Türk unsurlarını temizliyordu. Bunun üzerine Mehmed, Musul hâkimi Mevdud’un yardımı ile Halîfe’nin ordusunu mağlûb etti ve Bağdâd’ı kuşattı. Kuşatma uzun sürdü. Bu sırada Halîfenin kışkırtmasıyla Şehzade Melikşah bin Mahmûd Arslan Şah bin Birinci Tuğrul ve Atabeg İldeniz, 1157 yılında Cibal bölgesinde harekete geçerek Hemedan’ı zabtettiler. Bu durumu öğrenen Sultan Muhammed, kuşatmayı kaldırarak Hemedan üzerine yürüdü. Atabeg İldeniz, Azerbaycan’a geri döndüğü için, askerî kuvvetten mahrum kalan Melikşah da Hemedan’ı terk etti. Sultan Mehmed, onların taraftarlarını Rey ve İsfehan bölgesinden temizledi. Bir süre sonra hastalandı ve 1159 senesinde Hemedan’da öldü.

Sultan Mehmed’in ölümünden sonra yerine kimin geçeceği konusunda Selçuklu emîrleri tam bir anlaşmazlığa düştüler. Bir süre sonra Musul’da hapiste bulunan Mehmed Tapar’ın oğlu ve Sultan Mehmed’in amcası Süleymân Şâh serbest bırakılınca, Hemedan’a gelerek Irak Selçuklu tahtına oturdu. Arslan Şâh’ı kendisine veliahd tâyin etti. Süleymân Şâh’ın devlet işlerinde yetersiz kalması, emirlerin desteğini kaybetmesine sebeb oldu. Başlarında Gürd-bâzû’nun bulunduğu emîrler, Arslan Şâh’ı sultan yapmak için İldeniz’i davet ettiler. Gürd-bâzû, Süleymân-Şâh’ı yakalayıp hapsetti ve bir süre sonra da 1161 yılında öldürdü.

Arslan Şâh, Atabeg İldeniz ile beraber Hemedan’a giderek tahta oturdu. Şemseddîn İldeniz, sultânın atabeği olarak idareyi tamamen ele geçirdi. İldeniz’in devlet işindeki kuvvet ve kudretini çekemeyen bâzı emîrler, aralarında anlaştılar. Bunların başında Rey valisi inanç geliyordu. Bunlar, Şehzade Mehmed ile birleşerek Hemedan üzerine yürüdüler. İki ordu Hemedan yakınlarında karşılaştı. Şehzade Mehmed ve tarafdârları ağır bir mağlûbiyete uğradılar. İldeniz’in kuvvetli otoritesi sayesinde kısa bir süre sonra sükûnet sağlandı. Fakat entrikalar durmadı. Netîcede Emîr İnanç on bin kişi ile Rey’den ayrıldı. Kazvin emîri ve bâzı emîrler de Save, sahrasında ona katıldı. Atabeg ildeniz, istişare netîcesinde, inanç’ın üzerine yürümeye karar verdi. Save sahrasında 1161 yılında yapılan muharebede onu yendi ve Tâberek kalesine sığınmaya mecbur bıraktı. İldeniz bu kaleyi de kuşattı, fakat İnanç’ın Arslan Şâh’ın sultanlığını, İldeniz’in atabegliğini kabul etmesi üzerine 1165 yılında bir andlâşma yapıldı. Bu barıştan sonra Arslan Şâh, İran’ın çeşitli bölgelerine hâkim olan emirlerin büyük çoğunluğu tarafından sultan olarak tanındı. Ayrıca Sultan Arslan Şâh ve İldeniz, Kazvin civarındaki Bâtınîler’e karşı başarılı mücâdeleler yaptılar ve ellerindeki kaleleri ele geçirdiler, öte yandan 1167 ve 1169 yıllarında tekrar isyan eden İnanç son isyanda öldü.

Sultan ve İldeniz, Kirman Selçukluları taht mücâdelesine de karıştılar. Yardım isteyen Melik İkinci Arslan Şâh’a yardım göndererek 1172 yılında tahta çıkmasını sağladılar. Atabeg ildeniz, 1175 senesinde ölünce yerine oğlu Pehlivan Muhammed kendisini atabeg îlân etti. Sultan Arslan-Şâh, İldeniz’in ölümünden sonra, öteki emirlerin de teşviki ile Atabeg Pehlivan Muhammed’den kurtulmak istedi. Arslan-Şâh, Pehlivan ile mücâdele etmek için Azerbaycan’a doğru harekete geçti. Ancak, Zencân’da hastalandı. Bu durum karşısında Pehlivan ile barışmayı tercih ederek, devlet idaresini ona bıraktı ve 1178 senesinde Hemedan’da öldü.

Atabeg Pehlivan Mehmed, 1177 yılında, Irak Selçuklu tahtına Arslan Şâh’ın oğlu Tuğrul’u çıkardı. Tuğrul’un sultanlığına, Huzistan’da bulunan amcası Mehmed karşı çıkarak İsfehan’a geldi ve etrafına kuvvet topladı. Bunun üzerine Atabeg Pehlivan hızla İsfehan üzerine yürüdü. Melik Mehmed yenilerek Huzistan’a kaçtıysa da Salgurlu atabeği tarafından Pehlivân’a gönderildi ve habsedildiği kalede öldü. Atabeg Pehlivan, komşu küçük devletlere mektuplar göndererek Sultan İkinci Tuğrul adına hutbe okutmalarını istedi. Halîfe de Tuğrul’un sultanlığını tasdik etti. Tuğrul’un saltanatının ilk senelerinde Irak Selçuklu Devleti ile Eyyûbîler, Cezîre ve Doğu Anadolu’da nüfuz mücâdelesine giriştiler. 1186 senesinde ölen Atabeg Pehlivan daha önce idaresi altındaki ülkeyi dört oğlu arasında paylaştırdı ve amcaları Kızıl Arslan’a itaat etmelerini istedi. Fakat bir süre sonra karışıklık çıktı. Atabeg Pehlivân’ın hanımı İnanç hâtûn ve bir kısım emîrler, Kızıl Arslan’a karşı harekete geçtiler ve Sultan Tuğrul’u da kendi taraflarına çektiler. Sultan Tuğrul, Kızıl Arslan’ın yanından kaçarak 1187 senesinde Ay-Aba ve Rus adlı emîrler ile birleşti. Bir süre sonra Kızıl Arslan, Azerbaycan’a çekildi. Bunun üzerine Sultan Tuğrul, Hemedan’a dönerek, kimseye bağlı olmaksızın Irak Selçukluları Devleti’ni idare etmeye başladı. Diğer taraftan Kızıl Arslan, Abbasî halîfesi Nasır ile anlaştı. Halife, vezir Celâleddîn Ubeydullah komutasında bir orduyu Kızıl Arslan’a yardım için Hemedan üzerine gönderdi. Bunu öğrenen Sultan Tuğrul, harekete geçerek, Halîfe’nin ordusunu Kızıl Arslan ile birleşmeden önce Hemedan yakınlarındaki Dây-Merğ’de 1188 yılında mağlûb etti. Sultan Tuğrul, bu savaşın arkasından Kızıl Arslan’ın ordusu ile savaşa başladı. Muharebe yaklaşık bir ay kadar sürdü. Neticede Kızıl Arslan, Esadâbâd’a çekildi. Sultan’ın bu savaşların bitiminde bâzı keyfî davranışları ve bâzı emirlerle birlikte Ay-Aba’yı da öldürmesi, tarafdârlarının desteğini kaybetmesine sebeb oldu. Bu yüzden güçsüzleşen Tuğrul, Kızıl Arslan’a karşı tutunamayacağını anlayınca, önce Azerbaycan’a sonra da Şehrizûr valisi İzzeddîn Hasen’in yanına gitti. Bu sırada Eyyûbî hükümdarı Selâhaddîn Eyyûbî ve Harezmşâh Sultânı Tekiş’den yardım elde etmeye çalışıyordu. Daha sonra da oğlu Alb Arslan’ı halîfeye göndererek bağışlanmasını istedi. Alb Arslan, Bağdâd’da rehin kalmasına rağmen halîfe, Kızıl Arslan’ı destekliyordu. Tuğrul, Hemedân’a dönünce Kızıl Arslan’ın eline esir düştü. Kızıl Arslan, sultânı ve oğlu Melikşah’ı 1190 yılında Araş nehri kıyısında bir kaleye hapsettirdi. Kızıl Arslan, önce Sencer bin Süleymân-Şâh’ı tahta geçirdi. Kısa bir süre sonra da kendi sultanlığını îlân etti. Fakat ertesi sene esrarengiz bir şekilde öldürüldü. Kızıl Arslan’ın ölümünden sonra hapisten kurtulan Sultan Tuğrul, bâzı emirlerin yardımı ile Kutluğ İnanc’ı yendi ve Hemedan’a giderek Irak Selçuklu tahtına tekrar geçti. Bu sırada İldenizlerden daha büyük bir tehlikeyle karşılaştı. Bu da hızla büyüyen Harezmşâhlar Devleti idi.

Harezmşâh sultânı Tekiş, Irak’ı ele geçirmek istiyordu. Sultan Tuğrul bu tehlikeyi önlemek için Rey’e gitti. Neticede iki taraf arasında barış yapıldı. Yapılan andlaşmaya göre, Rey; Sultan Tekiş’e bırakıldı. Bu andlaşmadan bir süre sonra 1193 senesinde doğuya sefer düzenleyerek Rey şehrini ele geçirdi ve buradaki Harezmliler’in bir kısmını öldürdü. Ertesi sene Kutluğ İnanç, Sultan Tekiş’den aldığı yardım ile birlikte Rey üzerine yürüdü. Sultan Tuğrul, kumandanlarının tavsiyelerine rağmen çekilmeyi kabul etmedi. Barış görüşmeleri neticesiz kaldı. Nihayet Sultan Tuğrul, Rey köyünde 1194 yılında yapılan muharebede yenildi ve Kutluğ İnanç tarafından öldürüldü. Onun ölümü ile Irak Selçukluları Devleti târihe karıştı.

Irak Selçuklularının devlet teşkilâtı, mâhiyet îtibârı ile Büyük Selçukluların bir kopyası idi. Yalnız devletin başında Sultân-ül-muazzam lakabı ile bulunan sultan, Büyük Selçukl’u Sultânına tâbi idi. Bu durum Büyük Selçuklu Devleti’nin 1157 senesinde yıkılışına kadar devam etti. Bu târihten îtibâren Irak Selçuklu sultanları, bağımsız birer sultan hâline geldiler.

Irak Selçuklularında, hükümet işleri Büyük Dîvân tarafından yürütülmekteydi. Bu dîvâna ise, mâlî işlere bakan Dîvân-ı İstifâ, mâli ve idarî işlerin kontrolünü yapan Dîvân-ı îşrâf, yazışma işlerini yürüten Divân-ı inşâ ve askerî işleri yürüten Dîvân-ı Arız gibi dîvânlar bağlıydı. Irak Selçuklu ordusu da, Büyük Selçuklu gibi üç kısım idi. Ordunun esâsını sipahiler meydana getirmekteydi. Bunun yanında merkeze bağlı atabeglikler ile eyâletlerde de asker beslenmekteydi.

Devletin hâkim olduğu topraklar üzerindeki en önemli yerleşme merkezleri; Hemedan, İsfehan, Musul, Samarra, Erbil ve Haleb gibi şehirlerdi. Bu merkezlerin bir kısmı doğrudan doğruya merkeze bağlı, bir kısmı ise, tâbi atabeglerin idaresi altında bulunuyordu. Her biri ticâret merkezi olan bu şehirlerde dokumacılık ve el san’atlarının yanısıra zirâat da çok gelişmişti. Sud, Sarmin ve Samarra sabun; Cebel-üs-Sumak da mutfak eşyası îmâlinde meşhûr merkezlerdi. Kuzey Irak bölgesi coğrafî bakımdan dağlık ve yaylalık bir yapıya sahipti. Bu yüzden bu bölgede hayvancılık ve deri sanâyî gelişmişti.

Irak’ta iktisadî hayâtın gelişmesi, ictimaî hayâtın da yükselmesini sağladı. Ahmed bin Münir, el-Kaysarânî, Müslim bin El-Hıdır gibi şâirlerin yanısıra el-Azîmî ve ibn-ül-Esîr gibi tarihçiler de bu devirde yetişmiştir.